Lipton Türkiye: Sürdürülebilirlik yolculuğunda 13 yıl
2016 yılında sürdürülebilir tarım modellerini tüm tedarikçileriyle paylaşmaya başlayan Lipton bu konuda verdiği eğitimlerle birlikte halihazırda 36 bin üreticinin hayatına dokunarak toprağın koruyucusu olma yolunda kayda değer bir fayda yaratıyor… “Bitkilerden güç alarak toprağın ve doğadaki tüm canlıların iyilik hali için çalışıyoruz” diyen Lipton CMO’su Benan Özer’le markanın sürdürülebilir tarım stratejilerini konuştuk…
Söz konusu “sürdürülebilir tarım” olunca Lipton kendisini nasıl bir yerde konumlandırıyor? Sürdürülebilirliğe nasıl yaklaşıyorsunuz?
Bildiğiniz gibi Türkiye’de çay yalnızca sıcak bir içecekten ibaret değil; sosyal ve kültürel anlamı olan, gündelik hayat içinde çeşitli ritüellerin merkezinde yer alan bir ürün. Dünyanın en önemli çay üreticisi ülkelerinden biri olduğumuz için ekonomik değeri de var. Dolayısıyla çay; üretiminden tüketimine birçok ekosistemi etkiliyor, birçok canlının hayatına dokunuyor, sosyal ilişkileri şekillendiriyor. Lipton’da amacımız, çayın bu gücünü iyiliğe çevirmek.
İyilik kavramı çok çeşitli anlamlarıyla marka amacımızın ve bu yöndeki çalışmalarımızın temelini oluşturuyor. Sürdürülebilirlik yaklaşımımızı şekillendiren de yine çayın iyilik gücü. Yalnızca ürünlerimiz aracılığıyla tüketiciler için değil, çay tarımının etkilediği tüm paydaşlarımız ve doğa için de iyilik yaratan pratikleri benimsiyoruz. Doğu Karadeniz doğasını korumayı hedeflerken üreticilerle de etik ve sürdürülebilir tarım ilkeleri çerçevesinde ilişki kuruyoruz. Bitkilerden güç alarak toprağın ve doğadaki tüm canlıların iyilik hali için çalışıyoruz.
“Yüzde 100 sürdürülebilir çay tarımı” yaklaşımınızla Türkiye’de ilk kez Yağmur Ormanları Birliği (Rainforest Alliance) sertifikalı çay üretimini gerçekleştiren marka oldunuz. Bu kapsamdaki çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Küresel ölçekteki girişimimiz yüzde 100 Sürdürülebilir Tarım Projesi ile ekolojik ömrünü tamamlamak üzere olan Türk çayının geleceğe ulaşması ve Doğu Karadeniz doğasının korunması için çalışmalar yapıyoruz. Bu çalışmalarımızla da Türkiye’de Yağmur Ormanları Birliği (Rainforest Alliance) Sürdürülebilirlik Sertifikası ile çay üretimi yapan ilk marka olduk. Bu sertifikayla üretilen çay; sürdürülebilirliğin üç temel ayağı çevresel, ekonomik ve sosyal şartlara katkı sağlıyor. Ambalajlarımızdaki “yeşil kurbağa” damgası da çay üretimimiz sırasında doğayı koruduğumuzu, çiftçilerimizin ekonomik ve sosyal hayatına olumlu etkimiz olduğunu belirtiyor.
Pazar fabrikamız sürdürülebilirlik yolculuğumuzda sertifika kazanan ilk fabrikamız oldu. 2014 yılı itibarıyla ise tüm fabrikalarımız yüzde 100 sürdürülebilir üretime geçerek bu sertifikayı kazandı.
Projede tedarikçilerinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?
2016 yılında sürdürülebilir tarım modelimizi tüm tedarikçilerimizle paylaşmaya başladık. Bu konuda verdiğimiz eğitimlerle 36 bin üreticinin hayatına dokunduk ve tedarikçilerimizin de sürdürülebilir modelimizi uygulamaya başlamasıyla çay tedariğimizin yüzde 90’ı sertifikalı hale geldi. 2018’de ise tedarik ettiğimiz çayların tümü Yağmur Ormanları Birliği sertifikasyonuna sahip oldu.
Belirttiğim gibi, üretimden tüketime çayın tüm döngüsü boyunca sürdürülebilirliğe dikkat ediyoruz. Demlik ve bardak poşet çaylarımızda kullandığımız filtre kağıtlarını tamamen bitki bazlı çay kağıdı ile üretmekteyiz. Böylelikle demlik ve bardak poşet çaylarımız endüstriyel kompost edildiğinde toprağa geri dönerek çevreye duyduğumuz saygının bir parçası haline geldi.