Gökhan Ahi: Pandemi en çok hukuk alanında boşluklar ve belirsizlikler bıraktı
Koronavirüs pandemisi iş dünyasında tüm paradigmalarını değiştirirken evden çalışmak da sürecin dayattığı bir “yeni normal”e dönüştü. Ancak hukuk dünyası için bunu söylemek henüz erken olabilir. Bu pandemi dönemi en çok hukuk alanında boşluklar ve belirsizlikler bıraktı. Salgının yayılmaması için Adalet Bakanlığı’nın aldığı tedbirlerin yanı sıra, TBMM’den çıkarılan bir yasayla, neredeyse tüm hukuki ilişkiler, yargılamalar, anlaşmazlık çözüm mekanizmaları 30 Nisan’a kadar durduruldu. Avukatlar, hakimler, savcılar ve adliye memurlarının büyük bir çoğunluğu evde çalışmaya başladı, ancak bunun ne kadar sürdürülebileceği konusunda kimsenin bir fikri yok.
Ekonomik durgunluğun yarattığı ortam, tüm şirketlerin ve bireylerin, ofis kirası, filo kirası, kredi, hizmet satın alınması ve tedarik zinciri gibi uzun dönem sözleşmelerini gözden geçirmesini gerektiriyor. Kısa dönem sözleşmelerinde ise, her kurum bir an önce sözleşmeleri nasıl askıya alabileceğini veya feshedebileceğini tartışıyor. Zorunlu harcamalar haricinde, en kolay vazgeçilebilenlerin ise her zaman olduğu gibi yine hizmet alımları, danışmanlıklar, araştırma geliştirme harcamaları, pazarlama, sponsorluklar ve reklam yatırımları olduğu görülüyor. Halbuki ayakta kalmak için, en vazgeçilmez olanlar bu grup aslında.
Zorlayıcı sebepler, sadece uzun dönem sözleşmesel ilişkileri sarsmadı, ayrıca çalışanlar açısından da birçok dengeleri alt üst etti. Kimi işverenler, işten çıkarmanın mı daha iyi olacağını yoksa ücretsiz izne ayırmanın mı mantıklı olacağını kurmaylarıyla tartışırken, mali kaynağı sağlam şirketler dahi ücretlerde ve yan haklarda indirim yapmanın zorunlu ve kaçınılmaz olduğunu düşünüyor.
Uzatılır mı şu an için bilmek mümkün değil, ancak 30 Nisan’dan sonra tekrar açılması planlanan adalet hizmetleri, bugüne kadar hiç olmadığı miktarda bir iş yükü altına girecek. Sözleşme feshinden kaynaklanan davalar, alacak takipleri, işe iade ve kıdem tazminatı davaları ve hatta belki de salgının yayılmasında etkili tedbirler alınmadığı için açılacak tazminat davaları ve ceza davaları, uzun ve meşakkatli bir yolculuğun bir başlangıcı olacak. Bu sebeple, içinde bulunduğumuz dönem bireyleri, şirketleri ve kurumları bir şekilde aralarında anlaşmaya, ortak bir çözüm yolu bulmaya ve uyuşmazlıkları daha oluşmadan baştan kaldırmaya zorluyor, aksi bir durumda, bir kaç yıl sürecek davalar ve sonucunda elde edilen şeyler kan, ter ve gözyaşından başka bir şey olmayacak. İşte bu yüzden, en kısa çözüm: Anlamak ve anlaşmak.
Hayat herkes için pratik ve minimal olmak zorunda
Pandemi döneminin bir çok artısı da olacak elbette. Bugüne kadar zorunluymuş gibi görünen, olmazsa olmaz denilen bir çok harcama bundan sonra yapılmayacak, daha doğrusu yapılmasına gerek duymayacak. Artık hiçbir şirketin büyük devasa ofislere ihtiyaç duyacağını, personeller için büyük filolar kiralanacağını, birçok üst düzey yöneticinin günlerce seyahat etmek zorunda kalacağını sanmıyorum. Hayat herkes için pratik ve minimal olmak zorunda.
Pandemi döneminin kaybedenleri ise masal anlatıcılar oldu. Bir başka deyişle, bilimden uzak öğretilerle inançlardan veya korkulardan beslenerek büyüyen, servetlerine servet katan tılsımcılar, mucizeciler, şifacılar ortadan kayboldu ve bundan sonra da pek olmayacak. Çünkü bilim ve bilim insanları artık çok daha itibarlı ve çok daha güvenilir hale geldi. Herkes biliyor ki, virüsle mücadelede masallar hiçbir işe yaramıyor.
Pandemi döneminde en çok kazanan ise teknoloji oldu. Günlük hayatta, evden çıkarak yapılabilecek bir çok işin aslında evden veya ofisten çıkmadan yapılabileceğini gördük. Ürün tanıtmak veya yeni bir anlaşma yapmak için illa ki yüz yüze görüşmek gerekmediğini anladık. Uzun süren sıkıcı toplantılar yerine kısa ve öz online toplantılar yapılabileceğini gördük. Şirket çalışanlarının mesai saatleri içinde bir ofiste birlikte çalışmasının bir anlamı olmadığını, aksine serbest zamanda proje ve görev odaklı birçok işin daha kolay yapılabildiğini gördük. Bundan sonra tüm şirketler, rakamlarla, çalışan sayısıyla, metrekare büyüklüğü ile değil, teknolojiden daha fazla nasıl yararlandığını rekabet konusu edecek.
Pandemi döneminin parlayan yıldızı sadece teknoloji değil elbette. Taşımacılık, kargo ve kurye hizmetleri, elektronik ticaret, yazılım geliştiriciler, pazarlama ve reklamcılık. Bütçelerin küçüldüğüne bakmamak lazım, bundan sonraki döneme kendisini hazırlamak isteyen her şirket, yeni dönemdeki farklılığını ortaya koymak için teknolojiye, pazarlamaya ve reklam faaliyetlerine devam etmek zorunda. Hele ki, televizyonun tekrar pik yaptığı ve sosyal medyanın en yüksek trafiklerinin oluştuğu dönemde.
Her ne kadar içinde bulunduğumuz dönemi ve “post-pandemi” dönemini anlamak ve analiz etmek çok zor olsa da, her krizin bir silkinme, kendine gelme ve yenilenme fırsatları yarattığını unutmamak gerekiyor. Krizleri fırsata çevirmenin yolu, süreci doğru anlamak olduğu kadar, stratejileri de sağlam kurgulamaktan geçiyor.