Fütüristler Derneği Başkanı Dr. Mustafa Aykut yazdı: “Post modern çağ şimdi başladı!”
Genellikle tarihçiler geçmişi şimdiye dek üç ayrı zaman dilimine bölüyorlar. İlk Çağ MÖ 3000 ile MS 500 arasındaki, Orta Çağ MS 500 ile MS 1500 arasındaki, Modern (Yakın) Çağ ise MS 1500 ile günümüze kadar olan periyotlarla temsil ediliyor. Kim bilir, bugünlerde Modern Çağ’ı kapatıyor, Post-Modern Çağ’a giriyoruz. Böyle düşündürecek pek çok belirti, olgu ve kimi sonuçlar var.
Periyotların uzunluklarına bakıldığında gitgide azaldıklarını görürüz. Dünyada cereyan eden çok büyük olaylar kronolojik olarak gösterilmek istendiğinde bunu içe doğru kıvrılan bir sarmal ile daha iyi gösterebiliriz. Nitekim, İlk Çağ 3500 yıl sürerken, Orta Çağ 1000 yıl sürmüştü. Oysa Modern Çağ başlayalı henüz 500 yıl oldu. Dolayısıyla, Post-Modern Çağ’a giriyor olmamız tarihin olağan akışına da uygun. Elbette bunun doğruluğunu ileriki yıllarda tarihçiler yazacak.
Biz fütüristler, tarihe bakıp, geleceği irdeliyoruz. Bu bağlamda son 20 yıldır hazırladığımız listelerle, önümüzdeki on yıllarda, dünyamızı geri dönülmeyecek denli değiştirecek tehditleri sıralıyoruz. Bunlar; Küresel Pandemi, Nükleer Savaş, Nano Teknoloji, Yapay Zeka, Sentetik Biyoloji, Ekolojinin Çöküşü, Yanardağların Ardı Ardına Patlaması, Küresel Ekonomik Sistemin Çöküşü, Aşırı Düzeyde İklim Değişikliği, Çok Büyük Göktaşlarıyla Çarpışma, Kötü Küresel Politikalar, Belirsiz Sonuçlar vb. Aslında, bu tehditlerden biri başladığında diğer birkaçını da tetikleyebiliyor. Şimdi olan da zaten bundan başkası değil. Küresel Pandemiyi (kıtalararası salgın) Küresel Ekonomik Sistemden, Küresel Politikalardan, İklim Değişikliğinden, Belirsiz Sonuçlardan, Ekolojiden ayrı düşünemeyiz. Bugün şunu biliyoruz ki; 100-130 nanometre (bir saç telinin inceliğinden 10 bin kat daha küçük) Corona Virüsü dünyayı ele geçirdi. Dünyanın en zengin ekonomisi olmak, dünyanın en büyük ve gelişmiş donanımlı ordusu olmak, dünyanın en ileri teknolojisine ve bilim adamlarına sahip olmak fazla bir şey ifade etmiyor. Doğa kendi kurallarıyla ve çok yalın biçimde fabrika ayarlarına geri dönebiliyor. Bir memeli hayvandan bir başka memeli hayvana, oradan da insana mutasyon marifetiyle geçen bir virüs insan yapısı ekonomik ve sosyolojik tüm düzeni adeta kazık fren yaparak durdurabiliyor, hatta alt-üst edebiliyor. Çok kısa süre içerisinde küresel ekonominin yıldızları, borsalar, sığınılacak son liman altın ve diğer değerli madenler, tahviller, petrol, aklınıza gelebilecek her türlü ticari menkul enstrüman aynı anda çöktü. Yıllardır ekonominin kuramını yazdıklarını söyleyen çok bilmişlerin inandırıcılığı yerle bir oldu. Dünyanın en gelişmiş, en zengin devletleri faizleri sıfırlamak, piyasaya bol bol para basıp dağıtmaktan başka çözüm bilmediklerini gösterdirler. Çünkü onların devri bitiyor, yeni ve bilinmedik, o nedenle alışılmadık bir devir başlıyor. Müesses nizam yerle bir olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Yeni pandemiyi Kara Ölüm ya da İspanyol Gribiyle sakın kıyaslamayın
Karşılaştığımız COVID-19 pandemisini 16. Yüzyılda Kara Ölüm diye adlandırılan ve Avrupa nüfusunun üçte birini yok eden veba salgını ya da 1918’de, hemen Birinci Dünya Savaşı ardından başlayan ve dünya nüfusunun yüzde birini ortadan kaldıran İspanyol Gribi salgınıyla kıyaslayanlar olabilir. Bu kıyaslamayı yapmak doğru değildir. Bugün küreselleşmeyle 18 bin uçağın aynı anda gökyüzünde olduğu dünya, bırakın bundan 500 yıl öncesini 100 yıl öncesiyle bile kıyaslanamaz. Sonuçları o kadar büyük olacak ki; Modern Çağı kapatıp Post-Modern Çağa girişimizi tetikleyecek.
Yine, son 10 yılı aşkın bir süredir, insanların önümüzdeki on yıl içerisinde yaşamlarını temelden değiştirecek bilim ve teknoloji ürünlerini, sosyo-ekonomik dönüşümleri yazılı ve görsel hemen her mecrada anlatıyorduk. Artık, robotları, otonom araçları, Yapay Zekayı, Makine Öğrenmesini, Ultra Geniş Bant İletişimi, Nesnelerin İnternetini, Büyük Veriyi, 5G’yi, Sanal ve Artırılmış Gerçeklik olgusunu, Blokzinciri, Kripto Paraları, Giyilebilir Teknolojileri, Genom Teknolojilerini, Nano Teknolojiyi, Hassas Tıp Uygulamalarını, Dijital Dönüşümü, Endüstri 4.0’ı, Toplum 5.0’ı vb. kısmen de olsa duymayan kalmamıştır. Merak edilen şuydu; bunlar ne zaman, nerede, nasıl, kimin için gelecek. Biz aslında YAVAŞ YAVAŞ VE ÖNÜMÜZDEKİ ON YILDA BEKLİYORDUK. Ama yanıtını yine doğa verdi. Bu bir ‘Paradigma Değişimi’dir ve ‘hemen-öncelikle’ (at first-at once) geldi.
Fütüristik bakış açısıyla Corona-19’un sonuçları
Fütürizm geleceğin seçenekli olduğunu elindeki metodolojilerle ortaya koyar. Bunlardan optimum (en uygunu) olananını gösterir ve oraya hızla ulaşmanın yollarını tanımlar. Buradan hareketle, Corona Virüsü Salgınının sonuçlarını da fütürizm açısından ele aldığımızda nelerle karşılaşacağımıza bakalım.
Daha çok okul, daha çok kampüs yapıyorduk. Yenilerin daha akıllı binalar olduğunu söylüyorduk. Çağdaş eğitim sistemi 19. Yüzyılın başlarında Horace Mann tarafından tanımlandı. Önceden hazırlanmış, aynı müfredat, aynı yaştaki çocuklara kendilerine görev verilmiş öğretmenler tarafından aktarılıyordu. Bu sistem aslında o günkü üretim ekonomisine sıradanlaşmış adam yetiştirme mekanizmasından başka bir şey değildi. Bugün geldiğimiz noktada artık şehirlerin içinde ve dışında büyüklü küçüklü kampüslerde binlerce öğrenciyi sınıflara dolduruyor, kafalarına daha çok bilgiyi sistematik olarak nasıl sokarız diye yarış yapıyoruz. Ama bunun sonu geldi. Kampüsler şimdiden darmadağın oldu. O, 7-8 ay içinin dolu olup, yılın geri kalan zamanında boş olmasına rağmen muhafaza edilen, temizlenen, ısıtılan, soğutulan, sürekli bakımı yapılan, güvenliği sağlanan binalar şimdi korku filmlerinin platoları gibi. Çevrim içi öğrenime geçiyoruz. Herkes eşit bilgiye, her zaman, her yerden erişilebiliyor. Herhangi bir okula bağımlı kalmanın da sonu geliyor. Öğrenciler ‘transcrip’lerini en iyi hocaların en iyi anlatımlarıyla aldıkları derslerden oluşturacaklar. Standart ve formatlanmış eğitim tarihin çöp sepetine gidiyor. Okula gidemeyecek yaşa gelmiş hocalardan dahi sonuna dek yararlanmanın yolu açıldı.
Okullar böyle iken, işyerleri, koca koca plazalar, onların salonlarına doldurulmuş ‘cubicle’lar farklı mı? Elbette değil. 25-30 yılını hatta daha fazlasını 2 m2’lik alanlara sıkıştırmış ve günde toplam 10-12 saat çalışarak ve ofislerine ulaşmak, evine gitmek için trafikte ömrünün üçte birini plazalarda ve yollarda geçiren insanlar özgürlüklerine kavuşuyorlar. İşlerini mekandan ve zamandan bağımsız olarak yerine getirebilecekler. Toplantılarını oldukları ya da olmayı istedikleri yerlerden katılarak sanal gerçeklik teknolojisinin sunduğu 3B görüntü olanaklardan yararlanarak gerçekleştirecekler. Fiziki toplantı salonları ortadan kalkacak. Bunlar şimdi ekranlarda oluyor ama çok geçmeden kolay kullanılabilen gözlüklerle olacak. 10-15 kişinin katılabileceği sanal ortamların bir başka yararı olarak konuştuğumuz dilin bir önemi kalmayacak. Karşımızdaki biz hangi dili kullanırsak kullanalım, kendi dilinde anlayacak.
Alışveriş Merkezleri, ‘Department Store’lar da yeni dünya düzeninde payına düşeni alacak. Hızla kaybolacaklar. ‘Online’ alışveriş 7’den 70’e ticaretin temelini oluşturacak. Lojistik firmaları başta otonom araçlar, dronlar olmak üzere inovatif çözümleriyle yarışacaklar. Hız, kalite, fiyat eskisinden çok daha iyi olacak.
Toptancı yaklaşım bir virüs tarafından nasıl alaşağı edildi?
Avrupa’da Aydınlanma Süreci ile bilime önem verilmesi modern hastane anlayışını da ortaya çıkardı. 18. Yüzyıldan sonra hastaneler ölmeye gidilen yerler olmaktan çıktı, iyileşmeye gidilen yerler olmaya başladı. Ancak, son 300 yıldır kendini yenileyemedi. Eğitimde olduğu gibi tek düze, standartlaştırılmış kalıplarla hastalara yaklaşıldı. Hastalıklar kategorikleştirilip, herbirine aynı reçeler yazıldı. Aynı tedavi yöntemleri uygulandı. Oysa COVID-19 gösterdi ki; hastalığı yapan virüs bile hastadan hastaya geçerken mutasyona uğruyor ve farklılaşıyor. Her insanın bünyesi, hastalığa vereceği yanıt diğerinden ayrışıyor. Kişiselleştirilmiş tıptan daha iyi çözüm yok. Kişiselleştirilmiş, koruyucu ve önleyici hassas tıp geleneksel tıbın 300 yıllık saltanatını yıkıyor. Bir ilacın eczanedeki raflarda yerini alması ArGe çalışmalarına başladıktan sonra 12-15 yıl sürüyordu. Aşılar 18-24 ayda geliştirilebiliyordu. Hatırı sayılır bilimsel dergilerde bir makale yayınlamak 4 aydan daha kısa bir sürede mümkün değildi. COVID-19’dan önce bunu tıp, biyoloji, kimya ve farmakolojinin önde gelenlerine sormuş olsaydınız, size hepsi aynı yanıtı verirdi. Daha hızlısı imkansız. Oysa şimdi ilaç için patent sürecini aklına getiren yok. Aşı için onlarca laboratuvar aynı anda hummalı bir şekilde yarışıyor. Etki Çarpanı (Impact Factor) en üstlerde yer alan Nature gibi en saygın dergiler, önüne ne gelirse yayınlar duruma düştüler.
Sözün özü; fildişi kuleler yıkıldı
Değer yargıları tümüyle değişti. Tedarik zincirleri paramparça oldu. Şeffaflık, paylaşımcılık, empati gibi insani özellikler yeniden tanımlanıyor. Sosyo-ekonomik ve sosyo-politik sonuçları olumlu olacak. Küreselleşmenin getirdiği jeo-politik pratikler geçerliğini yitirecek. Fildişi kulelerde olduklarını düşünenlerin ne kadar kırılgan oldukları anlaşıldı. Kimse bundan ari olmadığını çok net biçimde anlıyor. Korku imparatorlukları tanesi 5 cent’e satılan tıbbi maskeleri bugün kapı kapı arar duruma düştüler. Herşey dinginleşip, normal yaşantımıza geri döndüğümüzde, unutulmaması gereken ve hep aklımızda kalacak iki resimden biri, sanki vebalılarmış gibi mültecilerden kaçan Avrupalıları gösteriyorken, diğeri COVID-19’lu olduğu için Avrupalılardan kaçan mültecileri hatta birbirlerini gösteriyor olacak.