
Sınıf farkı büyüyor: Yüksek gelirliler gıdaya, düşük gelirlilerden 3 kat fazla para harcıyor
Research İstanbul tarafından hazırlanan Susam Bülten’in TÜİK verileri üzerinden yaptığı son analiz, gelir grupları arasındaki farkın artık istatistiksel bir detay değil, gündelik hayatın sert bir gerçeği hâline geldiğini gösteriyor. Gıdadan eğitime, ulaşımdan kültür harcamalarına uzanan bu tablo; Türkiye’de tüketimin, fırsatların ve yaşam alanlarının giderek daha dar bir kesimin etrafında toplandığını düşündürüyor.
Türkiye’de tüketim harcamalarının dağılımı, son 20 yılda gelir eşitsizliğinin günlük hayata nasıl yansıdığını net biçimde ortaya koyuyor.
Gelir Gruplarının Yıllara Göre Toplam Tüketim Harcamasından Aldıkları Pay 2002-2024

TÜİK verilerine göre, 2000’lerin ortasında toplam tüketimin yaklaşık yüzde 41–42’sini gerçekleştiren en yüksek gelir grubunun payı, 2023 itibarıyla yüzde 48,1’e kadar yükseldi. 2024’te sınırlı bir gerileme yaşansa da oran hâlâ yüzde 47,7 gibi oldukça yüksek bir seviyede.
Buna karşılık, en düşük gelir grubunun tüketimden aldığı pay 2007’deki yüzde 7,4’lük zirvesinden gerileyerek 2023–2024 döneminde yüzde 5,6’ya kadar düştü. Orta gelir grupları da benzer bir erozyonla karşı karşıya: ikinci yüzde 20’nin payı yüzde 12’lerden yüzde 10’lara, üçüncü yüzde 20’nin payı ise yüzde 16 seviyesinden yüzde 15’in altına inmiş durumda. Yüksek enflasyon ve gelir kaybı, tüketim kapasitesini toplumun geniş kesimleri için daraltırken, harcamaların giderek üst gelir grubunda yoğunlaşmasına yol açıyor.
Gelir Gruplarının Tüketim Harcamalarından Aldıkları Pay (Kategori Bazlı)

Kategori bazında bakıldığında ise eşitsizlik çok daha görünür hâle geliyor. En düşük gelir grubunun tüketim içindeki payı gıda harcamalarında yüzde 10,4’e, konut ve kirada yüzde 8,2’ye yükseliyor. Bu tablo, alt gelir gruplarının bütçelerinin büyük bölümünü zorunlu kalemlere ayırmak zorunda kaldığını gösteriyor.
Buna karşın, eğitim gibi fırsat eşitliğini belirleyen alanlarda alt yüzde 20’nin payı yalnızca yüzde 0,3’te kalıyor; ulaştırmada ise bu oran yüzde 1,3. En üst gelir grubu ise ulaştırma harcamalarının yüzde 76,3’ünü, eğitim hizmetlerinin yüzde 72,1’ini tek başına üstleniyor. Eğlence ve kültürde yüzde 61,2, sigorta ve finansal hizmetlerde yüzde 61,9, kişisel bakım ve çeşitli mal-hizmetlerde yüzde 60,5’lik paylar dikkat çekiyor. Sağlık harcamalarında bile en üst yüzde 20’nin payı yüzde 53,7 seviyesinde. Kısacası, “temel ihtiyaç” olarak görülen alanlarda dahi erişimin en belirleyici faktörü gelir seviyesi hâline geliyor.
Bölgeler hangi tüketim kalemine ne kadar pay ayırıyor?

Bölgesel kırılımlar da tüketim haritasındaki eşitsizliği destekliyor. TR82, TRB2 ve TRC2 gibi bölgelerde gıdanın toplam tüketim içindeki payı yüzde 30’un üzerine çıkıyor. Bu durum, bütçenin büyük ölçüde zorunlu ihtiyaçlara harcandığını ve hanehalkının manevra alanının oldukça sınırlı olduğunu gösteriyor. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde ise gıdanın payı görece düşük; ancak bu kez konut ve kira harcamaları bütçeyi sıkıştırıyor ve paylar yüzde 27–28 bandında seyrediyor.
Ulaştırma harcamalarının bazı bölgelerde yüzde 25’e kadar çıkması mekânsal dağınıklık ve otomobil bağımlılığına işaret ederken, düşük oranlar her zaman avantaj anlamına gelmiyor; çoğu zaman hareket imkânlarının kısıtlı olduğunu gösteriyor. Lokanta ve konaklama harcamaları ise net bir refah göstergesi olarak öne çıkıyor: büyük ve turistik şehirlerde pay yükselirken, Doğu ve kuzey bölgelerde oldukça düşük seviyelerde kalıyor.
Kaynak: Susam Bülten
Ekonomik baskı geçici değil, kalıcı: Tasarruf artık yaşam tarzı
