Holding medyasında gazetecilik yapmanın mümkün olmadığını söyleyen T24 Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın, arkasında holdingler olmadan medyanın ayakta kalamayacağını söyleyenlere “Gazetecilik doğru düzgün yapıldığında dünyanın her yerinde kâr edilecek bir iştir” yanıtını veriyor. Akın’a göre “şu anda” ana akım medyadaki en iyi patron Aydın Doğan. T24’ün kimi reklamları içeriğinden dolayı geri çevirdiğini de belirten Akın: “Torunlar İnşaat Mecidiyeköy’deki projesiyle ilgili bir reklam verse yayınlamayız” diyor.
Haber: Ferruh Altun
Özellikle son dönemde yaptığı yayıncılıkla ve muhalif köşe yazarlarıyla dikkatleri üzerine toplayan haber portalı T24, kuruluşunun beşinci yılını geride bıraktı. Kısa bir zaman diliminde internet haberciliğine farklı bir soluk getiren T24’ün başarısı, arkasındaki isme bakıldığında hiç de tesadüf değil. Zira T24’ün kurucusu 27 yıldır medyanın içinde görev yapmış tecrübeli bir gazeteci: Doğan Akın… 1987 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olan Akın, Cumhuriyet gazetesinde stajyer muhabir olarak medyaya adım atmış. Gece muhabirliği, belediye muhabirliği, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı muhabirliğinin ardından gazetenin Ankara Haber Müdürlüğü’nü üstlenen Doğan Akın, 11 yıllık Cumhuriyet deneyiminin ardından mesleğe Milliyet Gazetesi Ankara Haber Müdürü, ardından da gazetenin İstanbul’daki haber merkezinde Haber Müdürü olarak devam etmiş. Milliyet’teki sekiz yılının ardından bu defa Doğan Burda Dergi Grubu’nda Yayın Direktörü olan Akın, dergi grubunun ilk haber portalı olan Tempo 24’ü hayata geçirmiş. Takvimler Haziran 2009’u gösterdiğinde ise radikal bir karar alarak bağımsız bir haber sitesi kurmak için kolları sıvamış. Kredi kartına taksitle aldığı bilgisayarlarla hayalini gerçekleştirmek için işe başlayan Akın’ın kurduğu T24, bugün beşinci yaşını geride bırakan, oldukça etkili bir haber sitesi konumunda. “İnsan bir mesleği öğrenirken o mesleğin sorunlarını da öğreniyor” diyen Akın’la hem medyanın içinde bulunduğu durumu hem gazeteci, iktidar ve reklamveren arasındaki ilişkiyi hem de T24’ün başarısını konuştuk…
Meslekte geçirdiğiniz 27 yıl içinde sizce gazeteciliği en çok etkileyen, değiştiren dönemler hangileri oldu?
Aslında bir mesleği öğrenirken o mesleğin sorunlarını da öğreniyorsunuz. T24’ün arkasındaki en ciddi birikimin de bu olduğunu düşünüyorum. Benim tecrübelerim Türk medyasının, devlet dili kullanmak, habercilik dışında işlere yönelmek gibi bir takım sorunları olduğunu gösteriyor. Türk medyası sürekli kendine bir misyon edinen ve bunların peşinde koşan ya da bağlı olduğu grupların bekası için işler yapan bir medya oldu. Turgut Özal dönemi Türk medyası açısından çok önemli bir dönemdi. Özal’ın medyayla ilişkileri kimi zaman çok renkli kimi zaman da çok gergindi. Özal gurup medyalarıyla çok yakın ilişkiler kurdu. Bir de şöyle unutulmayacak bir şey yaptı: Bir gün gazeteciler protesto amacıyla Başbakanlık’ın önüne fotoğraf makinelerini bıraktı. Özal makinelerin yanından geçerken dönüp yanındaki danışmanına “Bunlar bizim verdiğimiz fotoğraf makineleri değil mi?” dedi. Evet o makinelerdi. Gazeteler hediye kabul ediyordu çünkü. Tabi ki AK Parti dönemi gazetecilik açısından önemli bir dönem. Böyle uzun süre iktidarda kalan bir yapı medyanın üzerinde unutulmaz izler bıraktı. 1990’ların başında özel televizyonların hayatımıza girmesi ve sonrasında internetin yaygınlaşması ise haberciliği temelinden etkiledi. Özellikle internet gazeteciliğine çok ciddi bir hız kazandırıp sonsuza kadar değiştirdi.
Sizin haberciliğinizi hangi haberciler, gazeteciler şekillendirdi?
Benim gazeteciliğimin şekillenmesinde Cumhuriyet gazetesinin etkisi büyüktür. Ama tabi Cumhuriyet’in genetiğinde olan yapı gazetecilik anlayışına da sirayet ediyor. Cumhuriyet’in ciddi bir Atatürkçülük vurgusu var. Zaten Cumhuriyet ismini Yunus Nadi’ye öneren kişi de Atatürk’tür. O sebeple Cumhuriyet’te tersten bir tecrübe edindim. Nihayetinde haber haberdir ve gerçeği porsiyonlara bölemezsiniz. Uğur Mumcu beni etkileyen isimler arasında yer alır. Bir muhabir gibi çalışırdı ve birçok meslektaşının aksine çok iyi kazı yapardı. 1996’da “Susurluk Kazası” olduğunda oradan çıkan pek çok ismi insanlar Uğur Mumcu’nun kitaplarından araştırdı. Evet birçok siyasi tartışmanın da içindeydi fakat o tartışmaların içinde de sürpriz yapıyordu. Mesela sol görüş içinde şeriat propagandasının suç olarak gören yasanın kaldırılmasını isteyen ilk isimdi. Ana akım medya tarafında da Milliyet’te çalıştığım sekiz yılda da çok şey öğrendim. Bunlar benim için eşsiz tecrübelerdi.
“Holding medyasında çalışarak gerçek gazetecilik yapılamaz” diyorsunuz. Neden yapılamaz?
İki nedeni var bunun. Birincisi iktidarlar mutlaka gazeteciliğe müdahale etmek istiyorlar. Grup medyaları bu eğilimin artmasını ve uygulamasını kolaylaştırıyor. 1940’lı yıllarda Sabahattin Ali ve Aziz Nesin kapatılan her yayından sonra bir yenisini açtılar ve gazeteciliğe devam ettiler. Hem de dönemin tek partili ceberut yönetimine karşı. Ama bunu nasıl yaptılar? Kaybedecekleri bir şeyleri yoktu. Ama eğer medyadan başka alanlarda yatırımlarınız varsa o işlerin bekasını düşünüp haberciliği mutlaka sınırlarsınız. İkincisi muhabir, yönetici ve medya elitleri de bu durumdan etkilenir ve oto-sansür yapar. Bankası olan bir medya grubunda çalışan muhabir, o bankaya herhangi bir banka gibi davranamaz. Bu sebeple grup medyaları haberciliğin önüne önemli engeller çıkarıyor.
Bu görüşe karşı da söyle bir savunma var: “Gazetecilik tek başına yapıldığında para kazanılacak bir iş değil. O sebeple arkasında bir holding olmalı…”
Bunu söyleyenlere şunu sormak lazım: “Peki neden o zaman medya sektöründe faaliyet gösteriyorsunuz?” Kâr edilmeyen bir alana böyle büyük yatırımlar yapılmaz. Demek ki görünmeyen kalemler için yapıyorlar bunu. Bu söylemle gerçekten sadece medya işiyle ilgilenecek girişimcilerinin önüne de duvar örülüyor. Hayır! Gazetecilik doğru düzgün yapıldığında dünyanın her yerinde kâr edilecek bir iş. Aydın Doğan, Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu’nda bilgi verirken “Medya adam gibi yapıldığında para kazanılan bir iştir” dedi. Aksi düşünülemez bile. T24’te biz hiçbir yerden kaynak almadan yayın yapıyoruz. Bu işi sürdürdüğümüz takdirde de bu alana yatırım yapmak isteyenleri cesaretlendireceğimizi düşünüyorum. Ama bağımsız bir gazetecilik yapacaksanız da ilk sorunuz “Ben bunu nasıl finanse edeceğim?” olmalı.
“Aydın Doğan” medya patronluğunun jenerik isimi olmuş durumda. Medya patronlarını eleştirmeye başlayanların ilk hedefi de o oluyor. Siz Aydın Doğan’ı bir medya patronu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Gerçekten medyanın kötü adamı Aydın Doğan mı?
Şu anda mı? Eğer ana akımdan söz ediyorsak şu anda bence medyanın en iyi patronu Aydın Doğan. Televizyonları açın bakın. “Kanal 24’ü mü izlerim yoksa CNN Türk’ü mü?” diye sorarsanız tabi ki cevap belli. Ama Doğan Grubu’nun medyada yarattığı tahribat, gazetecilikten çok siyasete yönelinen durumlar da yadsınamaz. Mecliste bir yasa kabul ediliyor, Hürriyet “411 El Kaosa Kaktı” diye manşet atıyor. Köşe yazısında istediğin yorumu yaparsın ama böyle bir manşet atamazsın. Ahmet Kaya için “Vay Şerefsiz” başlığını kullandılar. Böyle bir habercilik olabilir mi? Sonra özür dilediler ama bu sıkıntılar “pardon” denilerek telafi edilecek hatalar değil. Öte yandan samimi de değiller. Ama bugün yapılan gazetecilik anlamında baktığınızda nispeten Doğan Grubu daha iyi bir yayın yapıyor. Çünkü baskı altındalar ve sindirilmeye çalışılıyorlar. Şimdi “Vay Doğan Grubu’na iyi demiş” diyenler olacaktır. Ama bizim işimiz gördüğünü söylemek. Nihayetinde Sedat Ergin bir Mustafa Karaalioğlu değil!
Medyanın çok önemli isimleri kısa bir süre içinde sektörün dışında buldu kendini. Siz de Hasan Cemal gibi isimleri aldınız ve etkinizi artırdınız. Bu anlamda baskı sürecinin sizin için bir fırsata dönüştüğünü söyleyebilir miyiz?
Her kriz bir fırsat doğurur. Ben ilk olarak Hasan Cemal’in Cumhuriyet’inde çalışmaya başladım. Bugün kendisi T24’ün yazarlarından biri ve bu benim için çok kıymetli. Nihayetinde Türkiye’nin en etkili ve üretken yazarlarından birinden, medya seçkini olup da hiçbir işe aracılık etmemiş birinden söz ediyoruz. Ama medya kötü olduğu için biz başarılı olduk demek doğru değil. Ben bunun yanlış bir bakış açısı olduğunu düşünüyorum. Biz bu fırsatı hep daha iyi olmaya çalışarak kullandık.
Şimdiye kadar T24 olarak bir baskıyla karşılaştınız mı? Yüksek mevkilerden telefonlar aldınız mı?
Hayır, asla. Beni sıkıştırabilecekleri başka bir yatırımım olmadığı için bana telefon gelmez. Ama benim İstiklal Caddesi’nin içine ettiği konuşulan bir Demirören AVM’em olursa o zaman bana baskı yapabilirler. Yokluk bu dönemde gazeteciye özgürlük sunuyor. Bizim baskı görmememiz baskının olmadığı anlamına gelmiyor. Mesela birçok reklamveren T24’te görünmekten çekiniyor.
T24’te görünmek isteyen markalar hangileri?
İsimlerini söyleyemem. Mesela biri Gezi sürecinden sonra reklam vermeyi bıraktı. “T24’ü çok önemsiyoruz ancak bu dönemde burada görünmek istemiyoruz. Bizi mazur görün” dediler. Mesele reklamlarını çekenler değil, yeni reklamverenin de artık çekindiği için gelmemesi. Oysa T24’ü takip eden kitle reklamverenin de ulaşmayı çok arzu ettiği kitle. Kadın fotoğraflarının yer aldığı galeleriler, “Başbakan öyle bir şey dedi ki” diyen haberler yok. Bize sadece enformasyon arayanlar geliyor ki bu da reklamveren için önemli. Ama iş dünyasına yapılan baskı reklamverenin bizim gibi yayınlara yönelmesini engelliyor. Erdoğan Başbakan’ken Fatih Altaylı’ya verdiği bir söyleşide “Arkadaşlarıma söyledim medya planlama ajanslarının internette reklam verdikleri yerlerin listesini çıkarıyor” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın direkt reklamlara müdahale edeceğinden mi endişeleniyorsunuz?
Endişelenmeme gerek yok çünkü zaten Erdoğan Başbakan’ken bunu söyledi. Bir başbakan medya ajanslarının reklam verdiği internet sitelerinin listesini istiyorsa bunu neden yapıyor sizce? Genel kültürünü artırmak için mi? Bu zaten olan bir şey. Erdoğan’ın çok güzel bir özelliği var; çok açık sözlü. Yaptıklarını saklama gereği duymuyor. Listeleri gördükten sonra neler olduğunu bilmiyoruz. Ama zaman zaman internet sitelerinde ilginç haberler görüyoruz. Geleneksel mecradaki kamplaşmanın beş katı bir kamplaşma internet medyasında var.
Sizin reklam veren seçmek gibi bir yaklaşımınız var mı? Mesela karşı gazetesine Ağaoğlu reklam verdiğinde “Neden bu ilanı aldınız” diye eleştiri almıştı…
Geri çevirdiğimiz ilanlar oldu ama reklamverenden ziyade reklamların içeriğiyle ilgiliydi bu tavır. Ağaoğlu reklamı Karşı gazetesinde yayınlandığında Maslak 1453 projesiyle ilgili tartışmalar sürüyordu. Karşı gazetesi açısından talihsiz bir tartışmaya neden oldu. Konjonktür çok önemli. Normal zamanda bir inşaat firmasının reklamını yayınlarsınız ama böyle problemli bir süreçte yayınlamazsınız.
Geçtiğimiz günlerde Torunlar İnşaat’ın Mecidiyeköy’deki inşaatında 10 işçi hayatını kaybetti. Bugün Torunlar İnşaat size reklam verse yayınlamaz mısınız?
Ne reklamı verecek? Eğer kazanın olduğu yerin reklamını vermek istese kesinlikle almam. Ne kadar para verirlerse versinler yine de o reklamı almam.
Geçtiğimiz aylarda Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği için adınız geçti. Sizi doğrudan bir teklif geldi mi?
Cumhuriyet gazetesi tarafında böyle bir konunun gündeme geldiğini biliyorum. Konu bana da ulaştı. Cumhuriyet’te bir yeniden yapılanma süreci var ki bunu çok önemsiyorum. Çünkü bana göre Cumhuriyet patronsuz bir gazete olduğu için çok önemli bir yayındır. Ancak benim için T24 öylesine yaptığım, ikinci bir uğraş değil. O sebeple Cumhuriyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliğini üstlenemeyeceğimi ifade ettim. Benim en büyük hayalim T24’ü gazetecilikten başka bir gündemi olmayan, çalışanlarına verdiği maaş iç sızlatmayan bir yayın olarak kurumsallaştırmak. Çünkü eğer bunu başarabilirsek Türkiye’deki gazeteciliği de değiştirebileceğimize inanıyorum.