Müziğe olan ilgisi 5 yaşında başlayan ancak reklamcı olan babası M.A.R.K.A. Reklam Ajansı Başkanı Hulusi Derici’nin ısrarı üzerine uzun yıllar reklam ajanslarında çalışan İrem Derici’yi, babasına müziği ne kadar çok sevdiğini anlatmak için, gizli gizli girdiği O Ses Türkiye şarkı yarışmasıyla tanıdık. Yarışmadan sonra çıkardığı single’larla yıldızı parlayan İrem Derici, son dönemin en popüler isimlerinden biri. Hayran sayısı giderek artan; çıktığı her programda ya da etkinlikte sarf ettiği herhangi bir cümlesiyle fark yaratan İrem Derici’yle hem onun müzik kariyerine hem de sosyal medyayla ilişkisi üzerine samimi ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Müzik kariyerinizden başlayalım. Nasıl çıktınız yola?
O hikâye hayli eskiye dayanıyor. 5 yaşında kazandığım konservatuar sınavıyla başladı müzikle davam. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Piyano Bölümü’nü kazandım. Bir süre sonra MSÜ Devlet Konservatuarı’na geçiş yaptım ve oradan mezun oldum. Sonra da liseli hevesiyle müzik grupları kurup sağda solda sahne almaya başladım. Hem çalıyordum, hem söylüyordum. Öyle öyle düştük bu müzik aşkına bir daha da çıkamadık.
O Ses Türkiye’ye katılmaya nasıl karar verdiniz? Yarışmaya katılma sebepleriniz nedir?
Doğrusu o bir karar anından çok cinnet anıydı. Bildiğiniz üzere ünlü reklamcı, pazarlama gurusu Hulusi Derici’nin dünyaya gelen ilk evladıyım. 5 yaşında konservatuara başlamama rağmen babam hep reklamcı olmamı istedi. Onun isteği doğrultusunda Sosyoloji okudum. Mezun olduktan sonra interaktif reklam ajansımız olan Alafortanfoni’de metin yazarlığı yapmaya başladım. Yani yapmaya çalışmaya başladım diyelim. Bir gün ajansa gelen CV’lere bakarken gaza geldim, herkes master’lı muster’li, “Benim neyim eksik ayol?” dedim ve Pazarlama İletişimi Yüksek Lisans programına başladım Adschool’da. Bir süre sonra babamın yanına M.A.R.K.A.’ya geçtim. Çok da güzel gidiyordu aslında. DNA’da var sıkıntı malum, kafa iyi kötü çalışıyor, sadece muzurluk düşünüyor bizim Dericiler. Ama ne kadar güzel giderse gitsin müziksiz hayata bir süre sonra dayanamamaya başladım. Ben 5 yaşımdan beri konservatuarda piyano eğitimi alan, gruplar kurup sahne alan, yediği içtiği müzik olan biriyken o ajansa gidip metin yazmak bana sevgilimi aldatmak gibi gelmeye başladı. Babam da o kötü klişeye düşmüştü bir kere “Kızım ben sana yapma demiyorum, hobi olarak yap!” İşte ben bu müzik davasını hobi olarak bırakamazdım. “Madem bizim peder her türlü imkâna sahip olmasına rağmen bana destek olmuyor, ben de o zaman onun en nefret ettiği şeyi yaparım, bir yarışmaya katılırım” dedim. Belki o zaman anlar bu işi ne kadar istediğimi… Bu kararı aldıktan sonra, gerisi bakkala gidip dönmeyen adamın hikâyesi oldu… Sinsi sinsi elemelere katıldım, kazandım ve süreç başladı. Bir süre babam benimle konuşmadı ama sonra baktı ki bu kız bu sevdadan vazgeçmeyecek, 180 derece dönüp tamamıyla benim yanımda oldu ve hep diyorum, o olmadan hiçbir şey şu an olduğu gibi olmaz.
Yarışmadan sonra hayatınızda ne tür değişiklikler oldu?
En ufak bir değişiklik olmadı. Sadece benim içimdeki hırs büyüdü ve artık müziğe dair vakit kaybetmemem gerektiği kafama dank etti. Bir de babamın inadı kırılmış oldu.
PR çalışması için babanız sizi yönlendirdi mi ya da destek verdi mi?
Hulusi Bey’ciğimin kendi kafasını kaşıyacak vakti pek olmadığı için PR çalışmalarıma Özgür Aras’la başladık ve devam ediyoruz. Özgür de babamla yakın dost olduğu için aldığımız kararları, çizdiğimiz yolları babamla da paylaşıp ortak bir noktaya varıyoruz. Özgür gerçekten müzik piyasasında PR anlamında çalışılacak en doğru isim. Yeni oluşan bir markaysanız eğer onun tecrübesiyle devleşebilirsiniz.
Müzik alanında hedefleriniz nedir?
Böyle gitsin şu an için yeter. Hedeflerim o kadar çok ki, hırslarım o kadar büyük ki şimdi bu davaya girsem röportajı iptal edersiniz. Şu an için en büyük hedefim açık havayı full çektirecek bir vaziyete gelebilmek diyelim.
Yeni projeleriniz var mı ?
Nisan ayında yeni bir maxi-single çıkıyor, iki şarkıdan oluşan. Adı “Bir miyiz?” Yaza kadar o iki şarkıyla gideceğim, yaza da bir sürü sürprizim olacak, yine bir maxi- single, bir proje albümünde bir de tribute albümünde yer alacağım. Onun haric i konserler tam gaz devam, yatağıma hasret bir ay geçirdim, Mart hakiki anlamda dolu geçiyor. Nisan, Mayıs ve umarım gerisi de aynı yoğunlukta geçer, işledikçe ışıldıyorum!
Bugün, sosyal medyayı çok iyi ve etkin kullanan sanatçılar var. Sizin sosyal medyayla aranız nasıl?
Sosyal medya elim kolum, içtiğim su gibi. Ben de etkin kullanıyorum ama çok iyi mi kullanıyorum onu bilemem. Benim en iyi özelliğim de en kötü özelliğim de aynı: “Fazlasıyla kendim olmak.”
Siz sosyal medyayı ne sıklıkla ve ne amaçla kullanıyorsunuz?
İş bu raddeye gelmeden önce tabii ki herkes gibi sosyalleşmek, iki geyik yapmak, “Aaa bak ben buraya gittim, bununla gittim”i göze sokma amacıydı. Tabii işlerin rengi değişti artık! İlk etapta tabii ki işim için, etkinlikleri, konserleri duyurmak ve fan’larla iletişim halinde olmak için. Gündemi saniye saniye takip edebilmek, organize olabilmek için, eğlenmek, yardım etmek ya da yardım bulmak için…
Sosyal medyada da hep olduğunuz gibi misiniz? Rahat mısınız mesela yoksa daha temkinli mi yaklaşırsınız?
Önceye nazaran çok daha temkinliyim ama oturup bir yarım saat tweet’lerimi okursanız “Bu mu bu kızın temkinli hali?” diye düşünebilirsiniz. Ben argoyu çok severim, konuşma dilimde de yazı dilimde de çok kullanırım. Samimiyetsizlikten nefret ediyorum. Mesela “Akşam falanca kanalda olacağım, ekran başına” yazmak yerine “Ey faniler, bu akşam filanca kanalda beni izlemezseniz saçınız yansın!” yazmayı tercih ediyorum. Çünkü öyle dökülüyor, filtreleme ihtiyacı duymuyorum. Bunun geri dönüşü de çok pozitif oluyor çünkü o kadar sıkılmış ki insanımız basmakalıptan, klişeden…
Sosyal medyada kimleri takip edersiniz ya da takip ettiğiniz fenomenler var mı?
Bu fenomen davasını hiç sevmiyorum. Fenomenlik diye bir meslek oldu memlekette, bana çok saçma geliyor. İş ticarete döküldüğünden beri o “fenomen” dediğimiz insanların mizah seviyesi de düştü, yaratıcılıkları da kısır döngüye girdi. Çünkü bir kaygı beslemeye başladılar. Ben sadece Önder Şener isimli absürd adamı takip etmeyi seviyorum çünkü gerçekten absürd mizahı çok seviyorum ve bu adam da bunu iyi yapıyor. Onun dışında müzikle alakalı hesapları, arkadaşlarımı, haber sitelerini takip ediyorum.
Sosyal medyadaki var olan hesaplarınızı kendiniz mi yürüyorsunuz yoksa sizin adınıza yürüten birileri var mı?
Instagram ve Twitter sadece benim yönetimimde. Ama Facebook’taki fan sayfamız artık beni aştı, 1.5 milyon küsur fan toplandı sayfada. Dolayısıyla da artık işin içinden çıkamaz oldum. Mutlu mesut çalıştığım bir sosyal medya uzmanım var. Emrah Güzelkokar, kendisi yıllardır birçok şarkıcıyla, sanatçıyla çalışan, çalışmaya devam eden bir isim. Hatta Twitter’ımı da yakında elimden alacak diye korkuyorum. “İrem tamam geyik yapmayı seviyorsun da dur be abla, dozunu kaçırdın mı benim bile kafam yanıyor” diye kalayladı da kendileri beni.
Son olarak kendiniz hakkında yazılan yorumları okuyor musunuz? Yapılan yorumlar sizi ne kadar ilgilendiriyor?
Sapık gibi sabah akşam okuyorum hem de! Bir süre sonra hissizleşiyormuş insan yorumlara, onu anladım. Tabii ki müziğimle alakalı yorumlara asla hissizleşmem, hepsini kafamın bir kenarına kazıyorum ama benimle ilgili yapılan yorumları artık pek de kafaya takmıyorum. Çünkü bitmek bilmeyen cehalet, o ele alınan klavyeyle iyice şahlanıyor, 10 yaşında çocukların elinde tabletler, akıllı telefonlar, her istediğini yazabiliyor o çocuklar. Eee ben de ciddiye almam, hiçbir ünlünün de aldığını sanmıyorum çünkü hakikaten çok seviyesizleşebiliyorlar. Bunlara rağmen hiçbir yapılan yorumu silmiyorum. Küfürlü de olsa. Yazan kendinden utanmıyorsa ben neden utanayım ki.