Patronun kadar konuş!
Genel anlamda “iletişim”, özel anlamda da “pazarlama”, kapitalizmin gelişip serpildiği noktada ürettiği en komplike, en sofistike, en soyut entelektüel sermaye birikimidir. Serbest piyasa ekonomisinde hayati önem taşıyan “sürdürülebilirlik” ve “rekabetçi avantaj” sağlama gibi, kuruluşların “kritik başarı faktörlerini” oluşturan temel unsurları yönetebilmek yukarıda belirtmeye çalıştığımız “sosyal varlık ve bilinç” ile düz orantılıdır…
İşe bu bağlamda gördüğüm bir habere inanmakta bir hayli güçlük çektiğimi belirtmeliyim…
Deve kuşu gibi mi yaşıyoruz biz, kafamız kumun içinde… Yoksa bizim karşılaştığımız patronlar farklı mıydı… Anlamak zordu yani… Gazeteci arkadaşımız İsmet Özkul’un Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’in istihdam ve girişimcilik verileri üzerine yaptığı analiz çok çarpıcı…
Buna göre manzara şöyle:
2013 verilerine göre işverenlerin yüzde 34.82’si en fazla ilkokul diplomasına sahip. Bu oran tarım sektöründe yüzde 66.28’e çıkıyor. Tarım dışı sektörlerde ise işverenlerin yüzde 32.73’ü en fazla ilkokul diplomasına sahip. Yani tarımda her üç işverenden ikisi, tarım dışında ise birinin eğitim düzeyi ilkokul veya altında.
8 yıllık ilköğretim veya ortaokul mezunu işverenlerin oranı yüzde 15.72. Bu oran tarımda yüzde 11.67’ye inerken, tarım dışında yüzde 15.99’a çıkıyor.
Lise diplomasına sahip işverenler, toplam işverenlerin yüzde 26.03’ünü oluşturuyor. Bunların yüzde 14.81’i düz lise, yüzde 11.22’si meslek lisesi mezunu. Lise düzeyinde eğitim görmüş patronların oranı, tarımda yüzde 13.93, tarım dışında yüzde 26.84 düzeyinde.
2 yıllık yüksek okul ve lisans bölümü mezunu olan patronların oranı yüzde 23.43 düzeyinde. Bu oran tarımda yüzde 8.13’e kadar düşerken, tarım dışında yüzde 24.45’e çıkıyor. 4 işverenden 1’i bile yüksek öğrenim görmemiş durumda. (Türkiye’de tarımın çağdaşlaşması mümkün mü?) Lise veya yüksek öğrenim düzeyinde mesleki eğitim görmüş patronların oranı yüzde 34.65 düzeyinde. Yani her 3 patrondan 2’sinin bir mesleki eğitimi de yok.
Yüksek öğrenimli 277 bin işverene karşılık 398 bin ilkokul mezunu patron var. Bunlara okuma yazma bilmeyenler ve ilkokul mezunu olmayan ama okuma yazma bilmeyenleri de eklersek sayı 412 bine yaklaşıyor.
2013’te lise ve yüksek öğrenimli patron sayısı artarken daha alt eğitim düzeyindekilerin sayısı azalmış olmasına rağmen ortalama hiç iç açıcı değil.
Yüksek öğrenimli patronların yarısının 2 yıllık önlisans mezunu olduğu varsayımı ile ortalama yüksek öğrenim süresini 3 yıl kabul edersek, patronların ortalama öğrenim süresi 9.09 yıl. Yani ortalama bir işverenin eğitim düzeyi lise 1’den sonra okulu terk düzeyinde.
Bizim iletişim sektörünü dünyanın gelişmiş ülkelerinin iletişim (reklam halkla ilişkiler, sosyal medya, etkinlik, iç iletişim vb) sektörleriyle karşılaştırıp, karalar bağlamakla sektörümüze ne büyük haksızlık ediyormuşuz. Biraz insaflı davranmak şartmış. Halkımız bu duruma uygun iki deyiş üretmiştir: “Bu başa bu tıraş…” ya da “Ne ka köfte, o ka ekmek…”
Burger King, McDonald’s’ı fena sıkıştırmış
Dünyanın en büyük iki hamburger üreticisi az kaldı muhteşem bir projeye imza atacaklardı… Herkes tarafından desteklenen ve son derece inovatif bulunan projenin iki kahramanı Burger King ve McDonald’s idi. Amaç, bir günlüğüne de olsa hayırlı bir iş için güçleri birleştirmekti.
New York Times ve Chicago Tribune gazetelerine tam sayfa ilan veren Burger King, sıkıntılı günler yaşansa da, rakibi olan McDonald’s’ı güçleri birleştirmeye davet etti. Bu son derece cesur ve de “kışkırtıcı” bir teklifti…
Burger King’in önerdiği projeye göre bir şube bir günlüğüne her iki şirketin çalışanlarıyla ortaklaşa işletilecekti. İki firmanın en çok satan ürünleri Big Mac ve Whooper’ı birleştirip, McWhooper adlı yeni bir ürün yaratılıp satılacaktı. Adının McWhooper olması öneriliyordu. Burger King tüm paketleme sistemini ayrıntılarıyla tasarlatmıştı…
Burger King önerisinde, Dünya Barış günü olan 1 Eylül’deki satıştan elde edilecek gelirin “Peace One Day” adlı, kâr amacı gütmeyen Uluslararası Barış Günü destek fonuna aktarılacağı belirtiyordu.
McDonald’s küçük bir manevra ile lehine çevirebileceği bu yaratıcı iletişim aksiyonunu hiç de profesyonel sayılamayacak bir yaklaşımla yönetti.
McDonald’s “nazik” sayılabilecek bir açıklama ile bize sorarsanız olayı biraz küçümseyerek, teklifi reddetti… Facebook’ta bir mesaj yayınlayarak olaya farklı boyut getiren McDonald’s CEO’su Steve Easterbrook, bu tarz bir hareketin gerçekten hoş olacağını ama küresel bir farkındalık yaratmak için iki büyük firmanın çok daha büyük projelere imza atabileceğine dikkat çekti…
Easterbrook, iki “dost ve rakip” firmanın aralarındaki rekabete getirilecek “barışla” gerçek dünyadaki savaşın acılarını ve dertlerini dindiremeyeceğini belirtmişti. Ayrıca Burger King’in bunu direkt McDonald’s’a sorarak ortaklaşa bir çalışma yapmak yerine, YouTube üzerinden tüm dünyaya duyurarak yapmasına hafif içerlemişti McDonald’s CEO’su… “Bir dahaki sefere önden hiç değilse basit bir telefon görüşmesi yapabiliriz” diyordu…
Öyle veya böyle, akıllarda hangi tortu kaldı? Şu algı tortusu kaldı: “Burger King insanlık ve barış adına çok yaratıcı bir proje ile ortaya çıktı, McDonald’s ipe un serdi…” Gerçek böyle olmasa da realite böyle, ne yazık ki…