Tasfiye Nedeniyle Kapatmıyoruz…
İlginç Zamanlarda Yaşayasın”… Okuyanlar hatırlayacaktır, önceki yazılarımda bahsetmiştim bu Çin bedduasından. Başta pozitif bir anlamı varmış gibi gelse de özünde şunu söylüyor beddua: Öyle ilginç zamanlarda yaşa ki belirsizlikler, karmaşa, zorluklar, endişelerle dolu olsun hayatın.
Daha önceki yazımda ilginç zamanlardan kastım pazarlama, satış alanındaki zorluklardı. Özetle günümüz müşterisinin sayısız alternatifinin olduğu, ancak kişiye özel, beklentiyi aşan deneyimler yaratan markaların başarılı olacağıydı. Yani sektörel ticari endişeler ve zorlukları kast ediyordum.
Bugün ülkemiz gerçek anlamda çok zor zamanlardan geçiyor. Daha da korkutucu olan kısa ve orta vadede pek durulacak gibi de gözükmüyor. Uzun vadeyi kestirebilen de yok gibi. Bizim on günde yaşadığımız şoklar başka bir milletin yüzyılda bile karşılaşmayacağı türden badireler. İster insan psikolojisi deyin, ister kadercilik veya çaresizlik, bir şekilde alışıyoruz tüm bu olumsuzluklara.
İhtiyaçlar hiyeraşisinin ilk basamağına döndük
Maslow’un meşhur ihtiyaçlar hiyerarşisi piramidini bilirsiniz… En altta fiziksel ihtiyaçlar; yeme, içme, barınma, hemen üstünde de güvenlik ihtiyacı; kendini aileni toplumu güven içinde hissetme ihtiyacı gelir. Ne acıdır ki milletçe yine piramidin en altına düştük ve insanlığın en temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyoruz.
Bu gibi zor zamanlarda tüketici davranışlarını tahmin etmek çok da zor olmasa gerek. Maslow’un dediği gibi insan önce nefes almak, yaşamak sonra hem bugününün hem de geleceğinin güvende olmasını ister. Güven ortamı olmadığında kabuğuna çekilir. Daha az evinden çıkar, daha az yer, daha az giyinir kısacası daha az harcar veya ihtiyaçlar dışında hiç harcama yapmaz. Bunlar rasyonel beynin insana söylediği planlı davranışlardır ki ne zaman ve ne kadar süreceği belli olmayan bu dönemde daha uzun hayatta kalabilsin. Bir de sol beynimiz var ki o da farkında olmadan bu güvensiz ortamdan etkilenir; keyfi kaçar, mutsuz olur hatta ilerlerse depresyona kadar gider. Mutsuz bir insanın da alışveriş alışkanlıkları körelir harcama sıklığı düşer. Mutsuz ve güvensiz tüketiciler kadar çalışanlar da aynı oranda bu pastadan pay alır; mutsuzluk ve huzursuzlukları işlerine, motivasyonlarına yansır, verim düşer, performanslar azalır.
Kriz zamanları kabuğuna çekilerek atlatılmaz
Tüketici davranışları böyle olduğunda işverenlerin davranışlarını da geçmiş tecrübelerden tahmin etmek zor değil. Panikle tasarruf tedbirleri açıklanır. İlk iş pazarlama giderleri kısılır veya tamamen kesilir. Fırsat bu fırsat, araya ek tasarruflar sıkıştırılır, personel maaşları gözden geçirilir, primler iptal edilir, işten çıkartmalar artar. İkinci iş hemen fiyatlarla oynamalar başlar; fiyat kırılır, bunu gören rakip daha fazla kırar, olmadı ek iskontolar… Ta ki bıçak kemiğe dayanana, camlara “Tasfiye nedeniyle kapatıyoruz” yazıları asılana kadar…
Ama bilinen ve hep söylenen bir gerçek vardır: kriz zamanları kabuğuna çekilerek atlatılmaz; daha planlı, her zamankinden daha agresif, daha akılcı davranarak hem atlatılır, hem de fırsata döner.
İnsanlar rasyonel fayda arıyor
Aslında biz sadakat pazarlamacıları dünyasından bakınca durum daha da açık. Başta anlattığımız gibi, insanlar bu dönemlerde daha akılcı davranmaya başlar, yani rasyonel fayda ararlar. Sadakat programlarının bilinenin aksine ilk faydası tüketici için değil satıcı içindir. Eğer doğru düzgün çalışan bir sadakat programına sahipseniz gerçek müşteri verilerine ulaşabilir, kârlı müşterilerinizi ayırabilir onlara özel faydalar sağlayabilirsiniz. Aksi durum karanlıkta yol almaya benzer ve doğru verilerle kurgulanmış bir program sizin için çıkışı gösterecek el feneri olacaktır.
Diğer taraftan sadakat programlarının olmazsa olmazı ödüllendirme mekaniğidir. Hiç şüphe yok ki rasyonel müşteri zor dönemlerde maksimum faydayı arayacaktır. Doğru kurgulanmış zamanın şartlarına uygun bir ödül mekaniğiyle rekabette daha avantajlı hale gelebilirsiniz. Son dönemlerde daha fazla insanın birikmiş millerini kullanmaya başladıklarını görüyorum. En büyük motivasyonları bir ihtiyaç olan tatillerini yapmak istemeleri ama bu kaotik ortamda bunun için minimum para harcama beklentileri. İşte birikmiş miller tam da bugünlerde imdada yetişiyor.
Yine bu köşeyi takip edenler hatırlayacaktır. Sadakat programlarında ödül seçimi ile ilgili hem bir yazı yazmış hem de yurt dışında ki araştırma örneklerini paylaşmıştım.
Araştırmada insanların ellerine nakit geçtiğinde güncel ihtiyaçlarını karşılamak gibi bir rasyonel davranışları olduğu ancak esas onları mutlu edeninse duygusal dünyalarına dokunan hediyeler olduğunu araştırma sonuçları ile beraber anlatmıştık. İşte tam da bu zamanlarda insanların kısmak zorunda oldukları ihtiyaçlarını firmalar sadakatlerinin karşılığı olarak ödüllendirdiğinde satın alma davranışlarının da pozitif yönde değiştiğini görecekler. Üstelik de bunu fiyat kavgalarına girmeden başarabilecekler. Bunun için tek ihtiyaç vizyoner bir bakış açısı ve cesaretle davranabilmek…