18 Mart’ta Doğtaş çıkartması vardı
Pek çok eş dost o videoyu bize gönderdi. WhatsApp grupları o videoyla yıkıldı… Onur Air ve THY de benzer bir yaklaşım sergilemişlerdi ancak gemiler, kaptanlar ve onların seyir defterleri çerçevesinde oluşturulmuş olan kurgu farklıydı; insanın ta içine işliyordu…
Bu arada kategori dışında değerlendirilmesi gereken, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın, Onur Air ve THY gibi, “Çanakkale içinde vurdular beni” adlı türküyü temel alarak tüm birimlerinden seçtikleri, profesyonelleri aratmayacak kadar güzel sesli subay ve astsubaylarının ve de finalinde Candan Erçetin’in katılımıyla hazırladıkları film bizce de olağanüstüydü.
Onur Air, Opera sanatçılarından bir grubu almıştı uçağa. Tam Çanakkale üzerinden geçerken duygusal bir anons yolcuların dikkatini topluyor ve sonrasında çeşitli yerlere oturmuş opera sanatçıları birer ikişer yerlerinden kalkarak türküyü sürdürüyorlardı.
Doğtaş’ın filminde açık denizde seyreden büyük gemilere kılavuzluk yapan ve onları boğazlardan geçiren kaptanlar konuşuyordu. “Kast” değil de sanki gerçek kaptanlar kullanılmıştı yapımda.
Diyorlardı ki: “Seyir defteri denizcinin her şeyidir. Her bir hareket tek tek yazılır. Dünyanın neresine gidersen git aynıdır. Değişmez… Yani bir nevi geminin kara kutusudur. ‘İstanbul Boğazı geçildi’ yazılır. ‘Kilitbahir geçildi’ yazılır. Her şey aynen yazılır. Ama bir şey hariç… Yazılmaz yazılamaz… O yazılamaz… Çanakkale’den çıkılır. Çanakkale’ye çıkılır. Şehitler Abidesi selamlanır. Ama şunu herkes bilir ki, ‘Çanakkale geçildi’ yazılmaz… Çanakkale geçilmez!..”
Müthiş buluş… Yalın ve bir o kadar da derin ve etkili. Doğtaş finalde Ulaştırma Bakanlığı’na ve Kıyı Emniyet Genel Müdürlüğü’ne de teşekkür etmeyi unutmamış.
18 Mart’ı pek çok özel sektör ve kamu kuruluşu unutmamış ve onun çevresinde ellerinden gelenin en iyisiyle bir iletişim çalışması yapıp kendilerini ifade etmeye çalışmışlar. Ancak hepsinin içinde Doğtaş farklılaşmış ve öne çıkmayı başarmış.
Tamam… Tamam da. Yaratıcılık ve tutarlılık kadar iletişimde sürdürülebilirlik de çok önemlidir. Doğtaş bu güzel iletişimin peşini bırakır, bir sonraki duyguların yükseldiği olaya kadar kabuğunun içine çekilirse bu başarılı çalışma da etkisini ve hükmünü kaybeder ne yazık ki…
Marka dünyasından kopuk markalaşma hedeflenemez
Geçen ay, Anadolu Ajansı ilginç bir haberi servise koydu. Haberde aynen şöyle deniyordu: “Türkiye’yi ‘marka ve patent liginde üst sıralara taşımak, toplumda marka bilincini yaygınlaştırmak amacıyla hazırlanan Türk Patent ve Marka Kurumu’nun 2018-2022 Stratejik Planı uygulamaya konuldu.”
Habere göre kurum, 17 hedefe ulaşılmaya çalışılacağını bildirmişti. Hedeflerde şunlar varmış: Sınai mülkiyet haklarına ilişkin hizmetlerin kaliteli, etkin ve hızlı bir şekilde yürütülmesi, sınai mülkiyet bilincinin toplumun bütün kesimlerinde artırılması, bunların ekonomik faydaya dönüşmesine katkı sağlanması, sınai mülkiyet konusunda Türkiye’de yönlendirici ve uluslararası alanda etkin olunması, kurumsal kapasitenin güçlendirilmesi…
Bu konularda uygulayıcılara ve kullanıcılara eğitim verilmeye başlanacakmış. Öncelikli adımlardan biri de buluşların ticarileşmesi olacakmış. Toplumun, patent/faydalı model, tasarım, coğrafi işaret/geleneksel ürün adı, entegre devre topoğrafyası konusundaki bilinç düzeyinin artırılması için çalışmalar yapılacakmış.
Bu kapsamda, üniversitelerden ilk ve ortaöğretime, gümrük görevlilerinden kolluk kuvvetlerine kadar çeşitli kademelere yönelik eğitim materyalleri hazırlanacakmış
Teknoloji Transfer Platformu’nun daha etkin hale getirilmesi planlanıyormuş. Ayrıca, teknoloji transfer ofisleri, teknoparklar, Ar-Ge merkezleri gibi yapıların sınai mülkiyet kapasitesi büyütülecekmiş. Verilen eğitim sayısı da 35’ten 150’ye çıkarılacakmış.
Patent Borsası kurulması amacıyla başlatılan çalışmaların, Stratejik Plan döneminde tamamlanması hedefleniyormuş. Buluşların Türkiye ekonomisine etkilerine ilişkin geniş çaplı bir rapor hazırlanacak ve ticarileşmiş buluşlara ilişkin başarı hikayelerini içeren 20 adet materyal oluşturulacakmış.
Tasarımcılarla sanayiciler buluşturulacakmış. Özel toplantılar serisi düzenlenecekmiş. 18 adet materyal hazırlanacakmış… Planın hazırlanmasına kadar 9 kez gerçekleştirilen bu tür etkinliklerin sayısı 25’e yükseltilecekmiş.
Uluslararası patent araştırma ve inceleme raporlarının sayısı artırılarak, bu alanda çalışan uzmanlara verilen eğitimler yoğunlaştırılacakmış.
Sınai mülkiyet paydaşlarını bir araya getiren platformların etkinliğinin artırılması amacıyla Ulusal Fikri Haklar Strateji Belgesi, Tasarım Strateji Belgesi, Ulusal Coğrafi İşaret Strateji Belgesi uygulamaya konulacak. Ayrıca, Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu (YOİKK) Fikri, Sınai Mülkiyet Hakları ve Ar-Ge Teknik Komitesi’nce hazırlanan dönemsel eylem planlarından yararlanılacakmış.
Bu yıl iletişim sektöründeki 40’ıncı yılımı idrak ediyorum. Markalaşma ve iletişim üzerine çalışan pek çok kişi ve kuruluşu yakından izleme fırsatı bulmuş olduğumu herhalde tahmin edersiniz. İletişim dünyasını bu kadar yakından ilgilendiren bir konuda bırakın katkıyı, konuyla birinci dereceden ilgili çevrelerin katkısını almak bir yana bunların haberdar edilmiş olduklarına dair bile bir ize rastlamadım. Ya da sektörden birilerinin müthiş haberi var da benim ve sorduğum, soruşturduğum arkadaşların bilgileri ve ilgileri yok Türk Patent Enstitüsü’nün bu muhteşem girişiminden.
Uzun lafın kısası, Türkiye’nin ihracat hedeflerine de ulaşma hususunda önündeki en önemli meselelerden biri olan katma değerli, yani markalaşma sürecini tamamlamış ve “yumuşak güç endeksinde” Türkiye’yi ve tüm oyuncuları yukarı taşıyacak, tasarım ve inovasyonun desteklendiği bir yapılaşmanın temellerini sağlamlaştıracak bu tür girişimlerin, iletişimlerin mutlaka layıkıyla yürütülmesi işin olmazsa olmazı.
Türk Patent ve Marka Kurumu’nun hiç zaman kaybetmeden bir iletişim ajansıyla çalışmaya başlamasında ve üzerine bir kara bulut gibi çökmüş olan o bürokratik dilden kurtulup kendini hayatın içinde ifade etmeye başlamasında büyük yarar var…
Tüm ülke için yarar var…