Tamer Yılmaz: Hayta geldik, hayta gideceğiz
Tamer Yılmaz… Gönen doğumlu, Ankara’da büyümüş. Tembellik ve haylazlıktan dolayı lise 1’inci sınıfta eline belge verilip “Hadi oğlum sana güle güle” denilmiş… Ve ardından Türkiye’nin ilk moda fotoğrafçısı Tamer Yılmaz’ın hikayesi başlamış… 39 yıllık bir fotoğrafçı olan Yılmaz, onlarca öyküye ve anıya sahip… Zamanında gece gündüz cinayet haberleri peşinde de koşmuş, dünyaca ünlü modelleri de fotoğraflamış… Hatta söylenene göre bir dönem reklam fotoğrafı çekmediği kurumsal marka kalmamış… Marketing Magazine olarak biz de Tamer Yılmaz’ı daha yakından tanımak istedik ve stüdyosu Fabrika’ya gittik. Hâlâ bir sokak çocuğu gibi haylazlığından ödün vermeyen ünlü fotoğrafçı ile meslek yaşamının en çarpıcı hikâyelerini dinledik.
Fotoğrafçılık serüveniniz nasıl başladı?
Çocukluğum Ankara’da geçti. Ve tam anlamıyla bir sokak çocuğuydum. Eve girmezdim. Top oyna, saklambaç oyna günler böyle geçiyordu. O dönemde semtlerde zanaat kursları açılırdı her yaz. Ailem de benim sokakta bu kadar vakit geçirmemden rahatsızdı ve bir şekilde beni bu kursa yazdırdı. Resim, elişi, spor gibi birçok faaliyet alanı vardı. Ben ise hiç hesapta yokken sırf bir şey seçmek için olsun diye basketbol ve fotoğrafçılığı seçtim. Sonra fotoğraf konusunda meraklanmaya başladım. “Bu iş nedir, ne değildir” diye. Her fotoğrafa meraklı genç gibi evde kullanılmayan tuvaleti karanlık oda yaptım. Orada takılıyorum. Börtü böcek, bina, arkadaş ne varsa çekiyorum ve sürekli filmleri banyo yapıp bakıyorum. Bir yandan da okul devam ediyor. Lisede okuyorum o dönem. Derslerim çok kötü ilgisizim, asiyim. Sınıfta da kalmışım üst üste. Hâl böyle olunca beni liseden attılar. Bir boşluk oldu hayatımda. Her gün evdeyim. Ailem bari bir belgesi olsa da eli iş tutsa diye düşünüyor. Rahmetli Tanju Okan aile dostumuzdu. Dedi ki “Gel seni gazeteye sokayım, fotoğraf muhabiri ol. Çekiyorsun da bir şeyler.” “Peki” dedim. Gittik Ulus gazetesine, Abbas Goralı’nın yanına. Attila İlhan’lar, Timur Selçuk’lar birçok isim var. Orada fotorafçılığı öğrenmeye başladım. En küçük bendim. Arı gibi çalışıyordum. Suç, cinayet ne kadar kötü iş varsa bana çektiriyorlardı. Polislerle birlikte çalışıyordum. Beni seviyorlardı. Suçluyu yanıma getirip istediğim pozu verdiriyorlardı, ben de çekiyordum. Çok zor günlerdi. 16-17 yaşlarındaydım o dönem. Günlerce rüyama suçlular, cinayetler giriyordu. Kanıma gazetecilik virüsü de kaçmıyordu. Gazeteciliğin palavracılık olduğunu anladım. O dönem Abbas Goralı ile Ecevit’in ilk güvercinli seçim kampanyasının fotoğraflarını çekmiştik. Yıl 1974. Bu benim ilk reklam fotoğrafçılığı deneyimim oldu… Ben de fotoğrafçı olmaya karar verdim.
Bu keyifli röportajın tamamını Marketing Magazine’in 1 Ağustos sayısında okuyabilirsiniz.
Güncel Haberler