Şekerbank ve Namet reklamlarında kreatif tamam, içgörüye devam
Kampanya iş sonuçlarına yansıyıp; satış ve itibarı artırarak kaliteli bir algı oluşturuyorsa görevini yaptı demektir. Yoksa içerdiği güldürücü öğelerle gözlerimizden yaş da getirse başarılı bir şov olmaktan öteye geçemiyor. İşte bu nedenden ötürü reklamlar kreatif çözümlerdeki başarılarının yanı sıra bir ihtiyaca ya da bir soruya cevap vermeli. Bana göre Şekerbank ve Namet’in kampanyaları “içgörüyü yakalayanlar” kategorisine giriyor. Şekerbank 60. yılını kutlarken Anadolu bankacılığı konseptinden pek de uzaklaşmadan tüm meslek gruplarına yönelik krediler, destekler, projeler hazırlıyor. En son Gümrük ve Ticaret Bakanlığı himayesi, Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu’nun (TESK) katkılarıyla ‘Kapımız Esnafa Açık’ projesini hayata geçirdi. Bundan böyle her ayın 15’i ‘Esnafın Günü’ olarak ilan edilmiş yani tüketiciler mahalle aralarında bulunan dükkânlardan alışveriş yapmaya yönlendirilecek. TESK Başkanı Bendevi Palandöken ile yaptığımız sohbetlerde her zaman dile getirdiği “Perakende Yasası çıkmalı. Çıkmazsa esnafın hali harap.” Esnafın da, “Alışveriş merkezleri, hiper, süper, mega, çok yıldız marketler pıtırak gibi çoğalıyorken halimiz ne olacak?” söylemlerine adeta can suyu niteliği de taşıyan bu projeyle banka bu kez sektör gözetmeksizin tüm işkollarını kapsıyor. Peki, diğer bankaların TESK üyelerini hedefleyen bu türden çalışmaları yok mu? Elbette var ama Şekerbank, iletişim yapmayı da ihmal etmiyor.
Namet, son yıllarda giderek artan sağlıklı yaşam trendine korkmadan cesaretle dokunuyor. Şahsen bilirim, kendini bu trende kaptırmış bedenler bırakın şarküteri ürünlerini, yeşil çaydan öteye dahi geçemezler. Namet’e cesur dememin nedeni işte budur. Peki, ne diyor? “Yahu yürüme o kadar koşuyor, coşuyorsun anladık sağlıklısın ama eğer ara sıra kaçamak yapmazsan hem o bedenin hakkını vermiyor hem de sucuk gibi bir nimetten yararlanmıyorsun. Böyle yaşamanın ne anlamı var!” diye çıkışıyor. Bunu da akıllıca yapıyor ve sıra dışı çıkışlarıyla dikkat çeken Okan Bayülgen’e, kültürümüz gereği yemek yemeyi zevk haline getirmiş içimizdeki bize, “Zaten bir yemek keyfim var, dokunmayın!” diyor, pardon dedirtiyor. Bakın görün, “Ne anlamı var”ın ağzımıza yapışması yakındır.
Bu yazı Günseli Özen Ocakoğlu’nun Zaman gazetesindeki köşesinden alınmıştır.