Fotoğrafçıların reklam dünyasındaki yeri
Görsel her şeydir. Görseli üreten fotoğrafçılar kampanyanın esas kişilerinden biridir.
Dünyanın diğer ülkelerinde nasıl bilmiyorum ama ülkemizde fotoğrafçılar, özellikle de reklam fotoğrafçılarının ürettikleri faydanın büyüklüğüne göre yeterince anlaşılamadığını, daha doğrusu fotoğrafçıların nereye konumlandırılacağı konusunda bir kafa karışıklığı olduğunu düşünüyorum. Ön planda değiller, önemsenmiyorlar bu kesin. Kendilerini reklamcılık sektörünün bir parçası olarak hissedemiyorlar. Sektör dergilerini yakından takip eden birisi olarak şimdiye kadar ne bir röportaj ne de herhangi bir kampanya hakkında bir görüşlerinin alındığını gördüm. En azından ajans çaycıları kadar bir katma değer ürettiklerini düşünüyorum. Fatma abla, Hüseyin abi itiraf ediyorum kıskanıyoruz sizi.
O salıncağa binilecek ve o fotoğraf çekilecek
Oysa görsel her şey demiyor muyuz? Önemli olan içerik demiyor muyuz? Bir görselin kitleleri harekete geçirdiğini hemen hemen her iş kolunda deneyimlemedik mi? Doğu Ekspresi ile Kars’a gitmek için 6 ay evvel bile yer bulamadığımız, Kars seyahatinin bir anlamda “trend” olmasının temelinde kuşetli vagonda “pofuduk” terliklerle, LED ışıklarla, elde kırmızı kupayla çekilmiş fotoğraflar değil mi? Ayder Yaylası ve Doğu Karadeniz turuna çıkmanın bir sebebinin de vadiye doğru giden, binmenin cesaret istediği salıncaklı fotoğraflar (görseller) olduğunu, o salıncağa binilecek ve o fotoğraf çekilecek diyen onlarca kişiyi kendi çevremden gözlemlediğimi hatırlıyorum. Ölümsüzleştirilen mutluluk anları turizme azımsanmayacak bir destek sağlıyor. Sadece belgesel fotoğraf değil, tüketimle, satışla kurduğu ilişki açısından reklam fotoğrafçılığında bu etki daha derinlemesine yaşanıyor.
Unutmayın sadece bir fotoğrafa bakıyorsunuz
Uzun zamandır hayallerini kurduğunuz araba çok yakında piyasaya çıkacak. Hemen her gün aracın prototipine bakıyorsunuz, bu sizi ürünü satın almak için daha da kamçılıyor. Nihayet bir sabah işe giderken yolunuzun üstündeki billboardlarda aracın görseli günaydın diyor size. Araç hayal ettiğinizden de etkileyici görünüyor. Fotoğrafta, araç yemyeşil bir ormanın içinde uzayıp giden bir yolda ilerliyor. Keşif tutkusu doğa ile uyum konusunu birleştirilen bir tasarıma bakıyorsunuz ve bu sizin senelerdir yapmakta olduğunuz metropolden kaçış planlarınızı tetikliyor. Şartları zorlayarak her ne olursa olsun o aracı almaya karar veriyorsunuz.
Açıkçası gördüğünüz fotoğraf veya ilan sizi beklediğinizden daha fazla etkiliyor, ayna nöronlar çalışıyor, satın alma motivasyonunuzu kamçılıyor. Zaten sahip olmaya karar verdiğiniz ürün için şartları sonuna kadar zorlamaya karar veriyorsunuz. Daha da fazlasını yaparak hayatınızın biraz daha ileri aşamaları için hayal ettiğiniz şehirden kaçma, doğada küçük bir yerde yaşama planlarınızı da öne almanız gerektiğini düşündürüyor. Gördüğünüz fotoğrafın sizi hücrelerinize kadar etkilemesinin nedeni; bu ustaca hazırlanmış görselin, sayfalarca yazı ile anlatılabilecek konuyu basit ama etkileyici bir biçimde anlatması olabilir mi?
Unutmayın sadece bir fotoğrafa bakıyorsunuz.
Karşılaştığımız her görsel bizi etkiliyor
Her gün bilinçli veya değil bu ve buna benzer durumları yaşıyoruz. Dikkatimizi çekmediğini zannettiğimiz, birkaç saniyeliğine bakıp yanından hızla geçtiğimiz fotoğraflar veya ilanlar da aslında hafızamızın bir yerlerine işleniyor. Üst üste birkaç defa aynı ilanı saniyelerle görmüş olmamız, birkaç gün sonra bir alışveriş merkezinde muadil ürünlerle beraber fotoğrafta gördüğümüz ürünle karşılaşınca bilinçsiz zihnimizin etkisi ile o ürüne yönelmemize neden oluyor. Kısacası karşılaştığımız her görsel (fotoğraf) bizi etkiliyor.
Yaratıcı bir fotoğrafçı gerek içeriğin hazırlanmasında gerekse prodüksiyon kısmında ortaya çıkabilecek bir krizi çözebilir veya yeni bir bakış açısı sunabilir. Özellikle inhouse hizmet veren yerlerde minimal bir kadroyla hazırlanacak görselde fotoğrafçı özellikle teknik anlamda belirleyici oluyor. “Görsel her şeydir” dediğimiz bu dönemde fark yaratmak iyi bir fotoğrafçıya sahip olmaktan geçiyor.
(2017 de Euprera’nın ‘European Communication Monitor ‘ başlıklı 50 Ülkede 3387 iletişim uzmanı ile yaptığı araştırma sonuçlarında % 94’lük büyük bir oran ile stratejik iletişimde gelecek yıllarda görsel unsurların daha çok ön plana çıkacağına inanılıyor..
Kurumların görsel havuzu oluşturmaları gerekiyor
Sosyal medyaların geliştiği, hemen her firmanın en azından ulusal ve dini bayramlarda, yıl başında, faaliyet alanına giren konularda, sosyal sorumluluk projelerinde bu medyalar için görsel (içerik) ürettiği bu dönemde, fotoğrafçılar belki de en fazla motive edilmesi gereken kişiler olarak görünüyor. Firmalar kendilerini var eden, kurumsal kimliklerine değer katan, var olma sebeplerini destekleyen görsel üretimini, ani gelişen popüler konulardan da bir içerik çıkabileceğini düşünerek sürekli hale getirmeli. İşlerin ters gittiği dönemlerde sıkça başvurulan reklam bütçelerinin veya fotoğraf bütçesinin kısılmasının uzun vadede firmanın yararına olmayacağı çoktan kanıtlanmış olmasına rağmen hala ilk akla gelen yöntem olarak düşünülüyor. Oysa bunun yerine yukarıda bahsedilen sebeplerden dolayı içerik veya içerikler üretmek zorunda olan kurumlar, uzun vadeli düşünüp bir görsel havuzu oluşturmaları, bu havuzu yenilemeleri, günlük popüler gündeme göre revize etmeleri gerekiyor. Bunun için Ferrari ile başlayıp bir süre toplu taşımayla idare edelimlr biten, zaman ve emek kaybından başka bir işe yaramayan savrulmalar yerine süreklilik arz eden bir tavır takınmaları gerekiyor. Dünyanın büyük bölümünde ve ülkemizde ekonomik bir daralmanın yaşandığı günümüzde, bu durum “ajans evliliklerini” hatırı sayılı oranda arttırmış, daha yaratıcı ve butik ajansları tercih edilmeye başlandı. Bu anlamda yaratıcı fotoğrafçılara (görsellere) olan ihtiyaç yaraya merhem olabilir gibi görünüyor.
Bu durum bütün dünyada az çok benzer şekilde yaşansa da ülkemizin kendine özgü dinamikleri ve sosyolojisi ayrıştırıcı bir etki yapıyor. Diğer iş kollarında da olduğu gibi stratejik ve uzun vadeli düşünmüyor veya düşünemiyor olmamız, daha hayati ve gündelik sorunlara eğilmemiz, kısa vadeli ama güçlü bir faydayı daha zayıf ama sürekli bir faydaya tercih ediyor olmamız en önemli etkenler olarak görünüyor. Bir yanı ile de reklam sektörünün ülkemizde görece daha yeni bir iş kolu olması ve bu sektörde çalışanların mesleklerinin toplumun bir kesimi tarafından henüz anlaşılamaması ve içselleştirilememesi olarak duruyor.
Bir diğer kıyıdan baktığımızda Türkiye’de fotoğrafçılık bölümleri; güzel sanatlar, iletişim fakültelerindeki eğitim günümüz görsel içerik ihtiyacını karşılayacak yaratıcılığa sahip değil. Ayrıca resmin bütününü görebilen, fotoğrafın veya diğer görsel malzemelerin aslında pazarlama faaliyetlerinin bir parçası olduğunu, o amaca hizmet ettiğini kavrayabilecek nitelikte fotoğrafçılar veya görüntü yönetmenleri yetiştirdiğini söylemek zor. Bu tarafıyla madalyonun diğer tarafına da bakılması su götürmez bir gerçek olarak duruyor. Klasik fotoğraf eğitiminin yetmeyeceğini, hatta sadece üniversite eğitiminin pratikle takviye edilse bile günümüzün görsel ihtiyaçlarını hayal edebilen ve üretebilen fotoğrafçılar yetiştirmeye yetmeyeceğini görmemiz gerekir. Bu konuda üniversitelerin ve ilgili kurumların şapkayı önüne koyması ve uzun süre oradan kaldırmaması gerekiyor.
Görsel her şeydir derken, özellikle sosyal medya yönetiminde günlük tüketim nesnesi haline gelen görseli üretecek olanların olanı biteni daha geniş bir perspektiften görmesi birlikte çalışacağı diğer creative ekibinin de işini de kolaylaştıracağı kesin. Bu anlamda diğer bazı mesleklerde olduğu gibi fotoğrafçıların veya görüntü yönetmenlerinin sadece alanlarında değil, işlerinde onları besleyecek diğer bütün alanlara da ilgi duyması, biraz pazarlama, biraz metin yazarlığı birazdan fazla edebiyat bilmesi, pazarlamanın 5 kuralından daha fazlasını özümsemiş olması gerekiyor. Genel anlamda kendi alanındaki işlerden biraz kendi işinden de tam anlayan bir bilgi birikimine sahip olmalı.