Ezgi Başaran: “Bu Türkiye’nin nesi yeni?”
Radikal.com.tr’nin Web Koordinatörü Ezgi Başaran, her gün birilerine yaranmak yerine iyi gazetecilik yapmaya çalıştıklarını ancak gün içinde “darbe üstüne darbe” yediklerini söylüyor. Gazeteleri Başbakan’ın okumayı sevdiği ve sevmediği gazeteler olarak ayıran Başaran’a göre; Başbakan’ın sevmediği gazeteler arasında yalnızca Hürriyet, Radikal ve Cumhuriyet’te gerçek anlamda gazetecilik yapılıyor. “Yeni Türkiye” söylemine de karşı çıkan Başaran, “Bu Türkiye’nin nesi yeni?” diye soruyor.
Haber: Ferruh Altun
Okurlar sizi sanırım daha çok Radikal gazetesiyle tanımaya başladı. Ve uzun bir süredir de “Radikal’in yükselen değeri” olarak adlandırılıyorsunuz. Nasıl gelişti bu süreç?
O noktada Radikal’in Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can’ın çok katkısı oldu. Benim için çok iyi bir iklim yarattı ki zaten iyi yönetici o iklimi yaratan kişidir. Benim kendimi ifade edebileceğim ve istediğim haberleri yapabileceğim bir alan oluşturdu. Hem Eyüp’ün hem de benim gazetecilik anlamında iyi bir burnumuz vardır. Biraz da risk almayı seviyorum. Bu da iyi haberleri beraberinde getirdi. Eyüp Can’ın köşe yazmamı sağlaması da beni başka bir yöne çekti. Tabi Radikal ekibinin de bunda katkısı büyük. Biz hâlâ sabahları Radikal’de “çok iyi bir dijital gazete” yapmak için çalışıyoruz. “Birilerini kızdırmayalım, ya da birilerine yaranalım” demiyoruz. “Nasıl iyi gazetecilik yaparız?” diye soruyoruz. Bunu yaparken gün içinde darbe üstüne darbe yiyoruz ama sonunda günü gazetecilik onurumuzla bitiyoruz.
Gün içinde yediğiniz “darbelerden” kastınız nedir?
Bu gizli saklı bir şey değil. Türkiye’nin en güçlü insanı bir grup toplantısında, bir mitingde gazetecileri birebir hedef alıyor. Gazetemizi, bir yazarımızı ya da tüm Doğan Grubu’nu diline dolayabiliyor. Bu Demokles’in kılıcıdır! Kimse beni arayıp Radikal.com.tr’den bunu çıkar, bunu sok ya da bunu yazma demedi ama zaten neyi yazıp neyi yazamayacağınızı hayat acıklı bir şekilde öğretiyor size. Ama gazetecilik namına ben şimdiye kadar ödün vermediğimi düşünüyorum. Uluslararası gazetecilik ilkelerinden oluşan Doğan Yayın İlkeleri’nin dışına çıkmıyoruz zaten. Bu ilkelerin dışına çıkmadan da birilerini rahatsız edebiliyorsak demek ki işimizi yapıyoruz. Ama dışarıdan gelen darbeler insanın ruhunu ve sinirlerini yıpratıyor.
Bir yazınızda “Bir ülkenin hali pür melalini kısa yoldan çözmek için medyasının nefesini dinleyin yeter… Medyamızın okuyucusuyla kurduğu ilişki Şamil Tayyar ile Emin Çölaşan arasında sıkışmış bir dil ve metotla ilerlemektedir” diyorsunuz. Ne demek bu?
Benim asla tasvip etmediğim bir gazetecilik tarzı var. Bu gazetecilik tarzını hem Başbakan’ın okumayı sevdiği gazeteler hem de okumayı sevmediği gazeteler yapıyor. Bence Başbakan’ın okumayı sevmediği gazeteler içinde sadece Cumhuriyet, Hürriyet ve Radikal gerçekten gazetecilik yapıyor. Emin Çölaşan dilinden kastım Sözcü gibi gazeteler. Elbette Emin Çölaşan Hürriyet’te yazarken de çok kötü bir dile sahipti. Hatta bence gereğinden fazla bile kaldı Hürriyet’te. Ama bu tabii patronun bileceği bir şey. Onun temsil ettiği, gazeteciliğe yakışmayan, hoyrat, doğru verilere dayanmayan, teyit edilmeyen bilgilerle haber yapma anlayışı hem Sözcü’de hem Star’da hem Takvim’de hem Yeni Şafak’ta hem de Türkiye gazetesinde var… Ben hiçbirinin kullandığı dili, attıkları başlıkları kendi gazeteme yakıştırmam. Bu gazetelerin okurları farklı düşünüyor olabilir. Hatta birbirilerinin gırtlağını da sıkmak istiyor olabilirler. Ancak medyalarının yaptığı bu uygunsuz yancılık Türk medyasının da yörüngesini belirliyor. Hiç mütevazı olmayacağım, bu binada Hürriyet ve Radikal’de çalışan gazeteciler azınlıktayız. Son derece pespaye ve bizim uygulamayacağımız bir yöntemle günü kurtarıyor diğer gazeteler. Ama bu sürdürülebilir bir şey değil çünkü meslek bu değil. Bu yayınlar dünyanın hiçbir yerinde gazete olarak kabul edilmez.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşıyor… Yerel seçimdeki gibi tansiyonu yüksek bir seçim olacağını düşünüyor musunuz?
Tansiyon yükselmiyor, yükseltiliyor! Ben bu seçimlerde de Başbakan’ın gerginliği artırma stratejisini sürdüreceğini düşünüyorum. Çünkü yüksek tansiyon ve düşman yaratmak tabanıyla olan bağını güçlendiriyor. Şimdiye kadar hep işledi bu strateji. Evet, gergin bir ortamda seçime gideceğiz ve AKP oylarını yine yükseltecek. O sebeple de “Yeni Türkiye ve yeni Türkiye’nin liderini seçeceğiz” gibi bir ruh halinde değilim ne yazık ki.
Bu “Yeni Türkiye” söylemi daha çok iktidar partisinin kullandığı bir söylem. Siz bu söyleme itibar ediyor musunuz?
Karşıma geçip sabaha kadar anlatsalar beni yeni bir Türkiye olduğuna ikna edemezler. Çünkü ne 12 Eylül ne de 28 Şubat döneminde baskılar, aydınların hapse atılması, medyaya getirilen yasaklar değişmedi. Bu Türkiye’nin nesi yeni?
Devamı 1 Temmuz tarihli Marketing Türkiye’de…