
Çalışanlar yorgun olduğu için değil, görülmediği için tükeniyor!

GPTW CEO
Ruh sağlığı, artık bireysel bir dayanıklılık meselesi değil; iş yeri kültürünün sessiz bir sonucu. Great Place To Work® verileri, Türkiye’de güven temelli kültürlerin yalnızca performansı değil, çalışanların psikolojik iyilik halini de kökten dönüştürdüğünü gösteriyor.
Veriler, psikolojik sağlık göstergelerinde Türkiye’nin En İyi İşverenleri™ ile diğer şirketler arasında ciddi farklar olduğunu ortaya koyuyor. Farkın kritik tetikleyicisi ise güven ve “insan olarak değer görme” algısı.
10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü vesilesiyle incelediğimiz GPTW verileri bize şunu hatırlatıyor: Güven temelli kültür inşa eden şirketlerde çalışanlar, psikolojik sağlıklarını korumakta anlamlı biçimde daha güçlü.
Great Place To Work® Türkiye Trust Index™ sonuçlarına göre, Türkiye’nin En İyi İşverenleri™ Listesinde yer alan şirketlerde psikolojik sağlıkla ilişkili sorularda ortalama olumlu yanıtlar yüzde 80’lerde. Diğer şirketlerde ise bu skor yüzde 55 seviyesinde kalıyor. Aradaki fark 25 puan!
“Sağlıklı iş ortamı” algısı: Yüzde 73’e karşı yüzde 43
“Duygusal ve psikolojik olarak sağlıklı bir iş ortamımız var” ifadesinde, En İyi İşverenler™’de skor yüzde 73 iken, diğer şirketlerde bu oran yüzde 43. Tam 30 puanlık bu makas yalnızca bir istatistik değil; her gün işe gelen insanların hissettiği güven farkı. Bu bulgu, psikolojik güvenliğin “niş” bir konu değil, kültürün ana ekseni olduğunu gösteriyor. Çünkü psikolojik güvenlik yalnızca iyi hissetmekle ilgili değil, fikirlerin özgürce paylaşıldığı bir ortam yaratmakla ilgili. Çalışanlar kendilerini ifade edebildiklerinde, organizasyonun öğrenme ve adaptasyon gücü de katlanarak artar.
Cinsiyet merceği
Aynı ifadede özellikle “diğer” şirketlerde kadın çalışanların olumlu deneyim skoru, erkek çalışanlardan daha geride gözüküyor. Bu fark, eşitlik ve kapsayıcılık politikalarının kâğıt üzerinde değil, günlük deneyimde görünür kılınması gerektiğini hatırlatıyor. Gerçek eşitlik, politika metinlerinde değil; her gün kurulan diyaloglarda, verilen fırsatlarda ve duyulan saygıda yaşanır.
İş-özel yaşam dengesinde fark 29 puan!
“Çalışanlar iş ve özel hayatlarını dengede tutabilmek için teşvik edilmektedir” ifadesine olumlu yanıt skoru, En İyi İşverenler™’de yüzde 73 iken diğer şirketlerde bu oran yüzde 44’e kadar düşüyor. Neredeyse 30 puan olan bu fark, diğer şirketlerde çalışanların yalnızca iş yüküyle değil, yaşam alanlarıyla da desteklenmeye ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Denge, kurallardan çok güvenle sağlanır. Çalışanlar kendilerine güvenildiğinde, esnekliğin bir ayrıcalık değil, karşılıklı anlayışın bir göstergesi olduğunu hisseder; böylece üretkenlik artar, tükenmişlik azalır.
Dönüm noktası yöneticiler
Trust Index™ verileri, çalışanların yöneticileriyle kurdukları ilişkinin, psikolojik iyilik haliyle güçlü bir paralellik gösterdiğini ortaya koyuyor. “Yöneticiler bana insan olarak değer veriyor ve sadece iş gücü olarak görmüyor” ifadesine olumlu yönde katılım skoru, En İyi İşverenler™’de diğer şirketlere göre 27 puan daha yüksek.
Benzer şekilde, “Yöneticilerin iş ile ilgili uygulamaları dürüsttür ve ahlak kurallarına uygundur” ifadesinde de anlamlı bir fark var: En İyi İşverenler™’de bu oran yüzde 87 iken diğer şirketlerde yüzde 63 seviyesinde olumlu deneyim görülüyor.
Çalışanlar görülmeyi bekliyor
Bu tablo, psikolojik iyilik halinin yalnızca yan haklar ya da esnek çalışma modelleriyle değil; liderlerin sergilediği etik, adil ve insancıl davranışlarla şekillendiğini gösteriyor. Çalışanlar yöneticilerinden yalnızca görev tanımları değil, görülme ve değer görme deneyimi bekliyor. Dinlenmek, anlaşılmak ve takdir edilmek; iş yerinde psikolojik dayanıklılığın temelini oluşturuyor. Gerçek liderlik, performansın ötesine geçip “insan”ı merkeze alan bir yönetim anlayışıyla başlıyor.
Yönetici algısı ile çalışan gerçekliği arasındaki boşluk
Tüm bu verilerin yanında dikkat çeken bir başka bulgu daha var: “Duygusal ve psikolojik olarak sağlıklı bir iş ortamımız var” ifadesinin skoru C Level yönetim kademesinden aşağıya doğru indikçe azalıyor. Bu fark da yalnızca algısal değil, kültürel bir sinyal niteliğinde. Üst yönetimler kültürü genellikle strateji ve vizyon düzeyinde şekillendirirken, çalışanlar günlük etkileşimlerde bu kültürün pratiğini deneyimliyor. Aradaki boşluk çoğu zaman psikolojik mesafe, geri bildirim eksikliği ve yukarıya doğru iletişimin zayıflığı nedeniyle büyüyor.
Yani bir yanda kültür “tanımlanıyor”, diğer yanda “yaşanıyor”. Bu iki düzey her zaman örtüşmüyor.
Bu durum, yöneticilerin yalnızca karar alıcı değil, iş yerindeki güven ve aidiyet ortamını şekillendiren kişiler olduğunu hatırlatıyor. Yöneticilerin tutumu, dinleme biçimleri, adalet anlayışları ve değer verme şekilleri ise çalışanların psikolojik dayanıklılığının en güçlü belirleyicisi. Ancak güvenin kalıcı olması, yalnızca bu davranışların varlığıyla değil; herkesin bu davranışları eşit biçimde deneyimleyebilmesiyle mümkün.
Güven temelli liderlik
Güven liderlikte başlar, tüm çalışanların katkısıyla güçlenir. Her sağlıklı iş yeri kültürünün temelinde güven vardır. Çalışanlar kendilerini güvende hissettiklerinde fikir üretir, risk alır ve birlikte büyürler. Bu nedenle güven, sadece iyi bir iletişimin değil; sürdürülebilir başarının da ön koşulu. Liderlik seviyesinden şekillenmeye başlayan güven, karşılıklı bir etkileşim sonucu sürdürülebilir olur. Güven, organizasyonun ritüelleri, iletişim biçimi ve birlikte çalışma kültürüyle yaşatılır. Hata yapmanın öğrenme fırsatı olarak görüldüğü, fikirlerin özgürce paylaşıldığı ortamlar, çalışanların “sessiz yük” hissini azaltır. Düzenli geri bildirim, paylaşıma açık toplantılar ve içten iletişim biçimleri, güvenin bir söylem değil, bir davranış biçimi haline gelmesini sağlar.
Değer görme kültürü: Takdir, görünürlük ve aidiyet
Kültürün sürdürülebilirliği, çalışanların yalnızca dinlenmesi değil, çabalarının görünür kılınmasıyla mümkün. Organizasyon içi değerler, duvarlarda asılı cümleler değil, günlük davranışlara dönüşen birer eylem olmalı. Çabalara takdirle yaklaşmak, başarıyı kutlamak ve küçük katkıları görünür kılmak, psikolojik güveni beslerken çalışanlarda güçlü bir aidiyet hissi yaratır. Sağlıklı zihinler, yalnızca bireysel çabalarla değil; güvenin, adaletin ve takdirin iç içe geçtiği iş yeri kültürlerinde güçlenir.