
Türkiye’deki Suriyelilerin yüzde 48’i kendini toplumun bir parçası olarak görüyor…

XSIGHTS Kurucusu/Genel Müdürü
Göç artık günümüzün bir gerçeği. Sebebi ne olursa olsun; savaş, iklim değişikliği, ekonomik kriz, göç, beraberinde aidiyet konusunu düşünmemizi gerektiriyor. Aidiyet konusu özünde Anadolu topraklarında yaşayan bizler için pek de yabancı bir konu değil… Ergün Arıkdal, “Anadolu Misyonu” kitabında buna değinerek Anadolu’nun tekamülünün, bugünkü ifadesiyle “kapsayıcılık” olduğunu anlatıyor. “Gel, gel, ne olursan ol, yine gel” dizelerinin yine bir Anadolu değeri olan Mevlana’dan çıkmış olması şüphesiz bir tesadüf değil…
Psikolojik anlamda aidiyet, kişinin kendini belirli bir gruba, topluluğa, yere ya da ideolojiye bağlı, kabul görmüş ve ait hissediyor olması anlamına geliyor. Bu duygu, bireyin sosyal ve psikolojik açıdan güvenli, değerli ve anlamlı hissediyor olmasını sağlıyor. Aidiyet duygusu, kişinin bir bütünün parçası olduğunu hissediyor ve bu bağlılığı sürdürüyor olmasıyla ortaya çıkıyor. Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi Teorisi’ne göre ait olma, fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarının ardından sevgi ve aidiyet başlığı altında üçüncü sırada yer alıyor. [1]

Sevgi ve ait olma birbirine çok yakın görünüyor. Bir insanın herhangi bir yere kendini ait hissediyor olmasının temel şartı, seviyor ve sevildiğini hissediyor olmasıyla başlıyor. Erich Fromm’a göre birini seviyor olmanın dört temel şartından biri ona saygı göstermek. [2] Saygı göstermek ise o insanı olduğu gibi kabul ediyor olmakla başlıyor. Bu nedenle, insan saygı görmüyor ya da kabul edilmiyor olduğu bir yerde kendini sevilmiş hissetmiyor; aynı şekilde, sevilmiş hissetmiyor olduğu bir yere de ait olamıyor.
Ait olmayı bir diyagramla anlatacak olursak, aşağıdaki gibi görünür:

Bir insanın hayatında aidiyet duygusu farklı alanlarda ortaya çıkıyor. İlk olarak aile, aidiyetin geliştiği en temel sosyal ortamı oluşturuyor. Bunun yanında kişi, arkadaş grupları ve içinde bulunduğu sosyal çevre aracılığıyla kendini ait hissediyor. İş yeri ve kurumlar da bireyde güçlü bir bağlılık hissi yaratabiliyor. Son olarak, topluluklara, uluslara ya da etnik kimliklere duyulan bağlılık da aidiyet duygusunun önemli alanlarından birini oluşturuyor.
Bu alanlar göçmenler/göçmek zorunda kalanlar için de geçerli. Bu nedenle göç araştırmalarında, sorduğumuz sorular arasında, “Göç eden kişinin yanında aile ferdi var mı?”, “Göç ettiği bölgede arkadaş edinmiş mi?”, “Göç ettiği ekonomide yeni bir görev almış mı?”, “Kendini göç ettiği ülkenin kimliğine yakın hissediyor mu?” gibi sorular soruyoruz. Bu yıl, XSIGHTS Araştırma ve Danışmanlık olarak Mart ayında, toplam 10 ilde yaşayan 18 yaş ve üstü bin Suriyeli ile yüz yüze yaptığımız araştırmada benzer sorular sorduk ve gördük ki Suriyelilerin neredeyse yarısı (yüzde 48) kendilerini toplumun bir parçası gibi -yani ait- hissediyor. Benzer oranda Suriyeli de Türkiye’de doğmuş biriyle ortak olmaya -yani ekonomik bir değere ait/sahip olmaya- hazır.
Komşularımla iyi ilişkilerim var | Yüzde 71 |
Türkiye’de arkadaşlarım var | Yüzde 67 |
Türkiye’de bir birey olarak saygı gördüğümü hissediyorum | Yüzde 63 |
Türkiye’de karşılaştığım insanlar bana karşı anlayışlıdır | Yüzde 62 |
Türkiye toplumu ile ortak değerleri paylaştığımı düşünüyorum | Yüzde 62 |
Kendimi Türkiye’de toplumunun bir parçası gibi hissediyorum | Yüzde 48 |
Türkiye’de doğmuş biriyle iş ortaklığı yaparım | Yüzde 47 |
Her 10 Suriyeliden yedisi komşularıyla iyi ilişkiler kuruyor ve arkadaşlıklar ediniyor. Suriyelilerin yüzde 63’ü saygı gördüğünü hissediyor, yüzde 62’si ise ortak değerlere sahip olduğunu düşünüyor. Aşağıdaki piramit, aidiyetin hiyerarşisini özetliyor…

Bir anlamda bu sonuçlar, Anadolu geleneğini bozmadığımızın ve gelen misafirleri “evde hissettirdiğimizin” bir göstergesi olarak yorumlanabilir.
Suriye’de iç savaş sona ermiş olabilir; ancak bu çalışma ve benzeri birçok araştırmanın bize aidiyet hakkında öğrettikleri son derece önemli. Bu bulgular, yalnızca ülkemize göç edenler için değil, aynı zamanda ülkemizden göç edenler için de değerli içgörüler sunuyor ve göç sürecinin yönetimi açısından önemli stratejilere işaret ediyor. Özellikle son günlerde Amerika Birleşik Devletleri’nde tanık olduğumuz göçmenlerin sınır dışı edilmeleri konusu ve bu konudaki politika değişiklikleri bağlamında da aydınlatıcı nitelik taşıyor.
Araştırmamızın sonuçları yalnızca sosyal alanla sınırlı kalmıyor. Aidiyet, marka yönetiminde de sadakatin temeli olarak karşımıza çıkıyor. Tüketici, sevdiği markalardan kabul görmek istiyor. Markaya yönelik aidiyet duygusu ve bunun sonucu olan sadakat ise ancak sevildiğini ve sayıldığını hisseden bir tüketicide ortaya çıkıyor.
Kaynakça:
[1] Maslow, A. H. (1943). A theory of human motivation. Psychological Review, 50(4), 370–396.
[2] Fromm, E. (1956). The Art of Loving: An Enquiry into the Nature of Love. Harper & Brothers