35 senelik habercilik kariyerinin hatırı sayılır bir bölümünü Dünya Gazetesi’nde sürdüren Hakan Güldağ, 2019 yılında imzalanan isim hakkı sözleşmesiyle, gazeteyi çalışanlarla birlikte kiraladı. Üç senelik sürenin sonunda oluşan tablo ise kafaları hayli karıştırdı. 18 Kasım 2022 tarihinde Dünya gazetesi çalışanları “Zorunlu bir veda, yeni bir başlangıç” diyerek, “Nasıl Bir EKONOMİ” adıyla yola devam edeceklerini duyurdu. EKONOMİ Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ ile hem muammalarla dolu bu çalkantılı süreci hem de Nasıl Bir EKONOMİ’nin yayıncılık anlayışını konuştuk. Elbette Güldağ gibi deneyimli bir ekonomi gazetecisiyle söyleşirken ekonominin geleceğini konuşmayı da ihmal etmedik.
İmtiyaz sahibi olduğunuz süre zarfında Dünya Gazetesi’nde neler değişti?
2019’da gazete kapatılma aşamasındaydı. 31 Ağustos itibarıyla gazetenin kapatılacağı söyleniyordu. Aylardır ücretler ödenemiyordu. Sayfa sayısı iyice düşmüştü. Gazete sadece online olarak çıkacak diye bir laf yayılmıştı. Abonelerde ciddi kan kaybı yaşanıyordu. Bir iç yazışmayla tüm çalışanlara e-posta gönderilerek gazetenin bana devredildiği bildirilmişti. Aslına bakarsanız, biz işin başına geçtiğimizde henüz görüşmeler tamamlanmamıştı. Ben de dahil kimilerimiz zaten gazeteden ayrılmıştı. Ancak gazetenin kapanacağı haberleri üzerine Temmuz ayında yönetimle bir grup gazeteci olarak görüşmelere tekrar başlamıştık. Eski çalışanlar, yeni çalışanlar toplandık, kendi aramızda konuştuk. İstanbul ve Ankara’da toplantılar yaptık. Bölge temsilcilerimiz; Osman Arolat, Rüştü Bozkurt gibi gazetemizin önde gelen isimleriyle birlikte…
Ayrıca, gazetenin kapanmaması için yaptığımız girişimde başlangıcından itibaren Vahap Munyar, Şeref Oğuz gibi ekonomi basınının duayen isimleri yer aldı. Ekonomi medyasının başka önemli isimleri de bu girişimi fiilen destekledi. Gazetenin satın alınması şartıyla, çalışan arkadaşların tazminatlarını dayanak yaparak, birlikte yola devam kararı aldık. Danıştıklarımızın birçoğu “Sakın ha, altında kalırsınız” diyordu. Yine de yanılma riskini göze alan bir cesaretle gazetenin imtiyaz hakkını kiralama yoluna gittik. Satın alma hakkını da içeren bir protokol yaptık. Tabii iş protokolle bitmiyor. Bir gün o süreci tüm detaylarıyla anlatmak isterim… Nihayetinde hem işimize hem mesleğimize sahip çıkmanın şevki ve heyecanı sonuç verdi. Abonedeki kan kaybı durdu. Sayfa sayısı artmaya başladı. Birçok okurumuz “Artık ana akım medya sizsiniz” demeye başladı.
Bizim bağımsız, bağlantısız gazetecilik çizgisinde ısrar etmemiz kazancımız oldu. 1950’li yıllarda Falih Rıfkı Atay’ın kurduğu Dünya gazetesini, 1980’li yılların başında, o dönemin genç gazetecileriyle birlikte, Hürriyet’ten aldığı tazminatıyla bir ekonomi yayına dönüştüren Nezih Demirkent’in çizgisi de buydu. Şimdi EKONOMİ gazetesi artık tam anlamıyla sahipliğin de yönetimin de, gazetecilerde olduğu bir yapıdır. Her gün yeni bir adım atarak gazetecilerin gazetesini geliştireceğiz. Bu süreçte, bize sahip çıkan okurlarımıza da tüm ekip olarak gönülden teşekkür ediyorum. Onların cesaretlendirmesi ve desteği olmasa başaramazdık.
Kasım 2022’de Dünya gazetesinin yayın hayatına “Nasıl Bir Ekonomi” adıyla devam edeceğine dair bir açıklama yayınlandı. Ardından Didem Demirkent böyle bir dönüşümün söz konusu olmadığını söyledi. Bu sürecin perde arkasında neler yaşandı?
Anlattığım süreçten sonra, Dünya gazetesinin imtiyaz hakkını 2019 Kasım ayında üç yıllığına kiraladık. Dünya Süper Veb Ofset A.Ş ve Didem Demirkent gazetenin imtiyaz hakkını Nasıl Bir Ekonomi Medya Haber A.Ş’ye devretti. Bu üç yıl sonunda gazetenin ve markanın üzerindeki hacizler kaldırılarak Nasıl Bir Ekonomi şirketine satışı gerçekleşecekti. Didem Demirkent ile benim imzaladığım protokolün esası buydu. Ancak sürecin sonuna gerekli koşulların oluşmadığı anlaşıldı. Gazeteyi çıkarmaya devam etmemiz için yeniden kiralama yoluna gitmemiz gerekiyordu.
Görüşmeler Temmuz ayında başladı. Kiralama sözleşmesinin süresinin bitmesine bir hafta kala bizim Dünya markasını kullanamayacağımız yönünde ihtarname geldi. Çıkar yolu kalmamıştı. Ya “Harç bitti yapı paydos” diyecektik ya bir başka isimle yola devam edecektik. Bekleyecek zamanımız yoktu. “Nasıl Bir Ekonomi” zaten bizim şirketimizin adıydı. Biz de o isim üzerinden yürüdük. Online sitemizin ismini “Ekonomim” yaptık. Bu dönüşümü de duyurduk. 21 Kasım’da yeni yayınımızla okurlarımızın karşısına çıktık.
Nasıl bir yaklaşımla ekonomi gazeteciliği yapıyorsunuz?
Biliyoruz ki okurlarımızın haber tüketme şekli değişiyor. Ama işin özü değişmiyor. İnsanın haber alma ihtiyacı aynen devam ediyor. Dolayısıyla bizim daha yapacak çok işimiz var. Gazeteler ortadan kalksa da habercilere, gazetecilere yine ihtiyaç duyulacak. Biz de basılı, çevrimiçi, görsel ya da yarın öbür gün hangi mecralar önümüze çıkacaksa o mecralarda olacağız. İşimizi, aklımızı buna göre örgütlüyoruz. Vaka ile kavga edilmeyeceğini en iyi biz gazeteciler biliriz.
Mecralar değişiyor, daha da değişecek. Bizim ise hangi mecrada olursa olsun okurlarımızın, dinleyicilerimizin, izleyenlerimizin bilmesi gerekenleri onlara rafine ederek, damıtarak aktarma işlevimiz değişmeyecek. İşte yaşadığımız süreçte, gazetemizin ismi değişti. Görünümü yenilendi. Yine değişebilir. Fakat editöryel ilkelerimiz değişmiyor. Yeniliklere yelken açarken köklü değerlerimize sahip çıkmayı özellikle önemsiyoruz. Sosyal, dijital her tür yeni medyanın da en önemli sorunu kesinlik ve güvenilirlik olacak. Aynen geçmiş dönemlerde olduğu gibi… Bugün olduğu gibi…
Yeni medyanın gelişmesi de eskisinin değerlerine sahip çıkmasıyla mümkün. Ekonomi, gazeteciliğin uzmanlık alanlarından biri. Temel ilkeleri ve kuralları bakımından gazeteciliğin diğer alanlarından farklı değil. Yaklaşımımız belli: Ekonomide ne görüyorsak ne biliyor ve kavrıyorsak onu yazıyoruz. Taraf tutmadan. Ne ekonominin çok iyi gittiğini ne de batmak üzere olduğunu kanıtlamak bizim işimiz değil. Bizim görevimiz, ekonomiyi, tüm verileri ve ayrıntılarıyla okura anlatmak. Gerçeği olduğu gibi teyit etmek. Böyle söyleyince kolay gibi geliyor ama değil.
Hem bilgi hem meslekte deneyim gerektiriyor. Hiç şüphesiz EKONOMİ gazetesi bir yayın olarak çok genç. Ama avantajlı… EKONOMİ’nin muhabirleri ve yazarları yıllardır ekonomiyi izliyor ve yorumluyor. Meslekte 40, hatta 50 yılını aşmış büyüklerimizle birlikte 250 kişilik genç bir ekibiz. Genç, ama deyim yerindeyse ekonomi gazeteciliğinde “altın standardı” oluşturan bir ekip her sabah dolu dolu bir gazeteyi Türkiye’ye sunmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Ekonominin her alanını kapsıyoruz.
Gazetenin yanı sıra her ay yaklaşık 20 kadar özel rapor, bölge ve sektör dosyaları hazırlıyoruz. Sanayi, ticaret, tarım bütün sektörler ve şirketler… Para, kredi, kurla ilgili gelişmeler, finansal okur yazarlık hepsi bizim radarımızda. İddialı hedeflerimiz var. Bir gazetenin hızlı gelişmesinin ancak gazetecilik kalitesinin yükselmesiyle mümkün olduğunu iyi biliyoruz. Bu yönde her geçen gün yeni bir adım atacağımıza dair önce kendimize söz verdik. Ekonomi gazetesi olarak ilk yükümlülüğümüz gerçek haber. Sadakatle bağlı olduğumuz tek merci ise okurlarımız. Görevimiz, okurlarımızın doğru kararlar vermesine yardımcı olacak doğru zamanda doğru bilgileri üretmek…
Yayının adı “Nasıl Bir Ekonomi” olunca sormadan olmaz: Hakan Güldağ nasıl bir ekonomi hayal ediyor?
Türk ekonomisinin hak ettiği büyüklüğe ulaşması için stratejik olarak nelere odaklanmak gerekiyor? Öncelikle insan yüzlü bir ekonomi… Türkiye özelinde gelir dağılımını sürekli iyileştirmemiz gerekiyor. Bir yandan Türkiye sanayinin teknolojik seviyesini ve üretim kapasitesini yükseltmesi, diğer yandan çevre dostu, sürdürülebilirliği güvence altına almış bir ekonomiyi insanlarımızın refah seviyesini artıracak şekilde çalıştırmamız gerekiyor. Kolay olmadığı ortada… Dünyadaki mevcut sistemle, güç odakları arasındaki çıkar çatışmalarının şiddetlendiği bir ortamda bu ne kadar mümkün? Bunu sorgulamak ve proje üretmek gerekiyor. Bu konularda toplum olarak notumuz biraz zayıf. Onun için medya olarak proje üretenlere, fikri olanlara bir platform sunmak daha da önemli hale geliyor.
Şimdi deniliyor ki hepimiz aynı gemideyiz. Doğru! Ama bir kurvaziyerdeysek eğer, kimimiz kaptan köşkünün yanındaki havuza bakan kamarada, kimimiz ise suyun altında makine dairesinin dibindeki penceresiz kamarada. Hak hukuk meselesinin bir de bu boyutu var. Hepimiz aynı gemideyiz ama koşullarımız eşit değil. Almanya’nın kamarası başka Türkiye’nin başka, Bangladeş’in başka. Ülke bazında sorduğunuz için şöyle söyleyeyim uzatmadan; dünyayı büyük bir köy olarak düşünsek bizim eve düşen gelir köyün ortalaması şu anda. Epeydir de öyle. Yani dünya ile ilişki durumumuza “vasat” da diyebilirsiniz.
Hedef koyduk, Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri yapacağız. Doğrusu hiçbir itirazım yok. Olsun gururlanırız. Biz tarafsız bir yayınız ama iş Türkiye’nin büyümesine, gelişmesine, kalkınmasına gelince taraflıyız. Ölümle yaşam arasında tarafsızlık olur mu? Yaşamdan yanayız. Ama hayalimi sordunuz; aynı zamanda, “dünyada nerede yaşamak istersin” sorusuna verilen cevaplarda da “Türkiye” cevabı ilk 10 arasında olsun!
Stratejik olarak odaklanılması gerekenlere gelince… Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olma hedefinden bahsettik. 2011 yılında dillendirdiğimiz bu hedefe göre, 2023’te, yani Cumhuriyetimizin 100. yılında ilk 10 ülke arasına girecektik. Arada yaşadığımız ve hala yaşamakta olduğumuz badireleri hiç göz ardı etmiyorum. Ancak kabul edelim ki o hedefin epey uzağındayız. Neden olamadığını bilmemiz lazım. Ders çıkarmamız lazım. Aynı şey depremde yaşadığımız kayıplarla da ilgili. Dünyada yeşil dönüşüm ihtiyacıyla birlikte bir teknolojik dönüşüm de başladı. Türkiye için bir fırsat. Çünkü Türkiye ekonomisinin değişim ihtiyacıyla yeni sanayi devriminin ve her biri Ar-Ge yoğunluklu olan yeşil teknolojilerin ortaya çıkardığı alanlar örtüşüyor. Biyoteknoloji, nanoteknoloji, robotik, genetik, dijital teknolojiler, hepsi… Bu yeni teknolojileri birbirine kaynaştırabilirsek işimiz çok kolaylaşacak.
Türkiye tarihinin en büyük deprem felaketlerinden birini yaşıyor. 11 ilde gerçekleşen bu büyük felaket Türk ekonomisini nasıl etkileyecek?
Hem bölgedeki temsilci arkadaşlarımızla gelişmeleri izliyoruz hem de öncelikle bölge iş dünyasının taleplerini aktarmaya çalışıyoruz. Çünkü, EKONOMİ gazetesi olarak neler yapılması gerektiğine ilişkin ahkam kesmekten çok bizzat eli, gövdesi taşın altında olanların ne dediğine öncelikle kulak vermek gerektiğine inanıyoruz. Bizim işimiz aktarmak ve uyarmak. Eğip bükmeden, yalın ve anlaşılır biçimde aktarmak. Aktarmak ki karar vericiler ham düşüncelerle tek taraflı olarak karar vermesinler.
Bilgisiz karar olmuyor. Bizim işimiz, karar almayı da kolaylaştıracak bilgiyi en hızlı biçimde sağlamak. Sapla samanı birbirinden ayırarak. Ne aşırı iyimserlik, ne aşırı kötümserlik tuzağına düşmeden. Bunu şunun için söylüyorum, çünkü bugün medyanın önemli bir bölümü maalesef ya yayınlarında hiçbir eleştiriye yer vermeden, konu deprem bile olsa “toz pembe” tablo çizmeye uğraşıyor ya da olup biteni olduğundan da kötü göstermenin peşinde. Her iki uç da iyimser bakış da kötümser bakış da bizi gerçeklerden koparıyor. Risklere karşı da korumuyor.
Oldukça zorlu bir süreçten geçiyoruz. Önce pandemi, ardından savaş ve şimdi de büyük bir deprem felaketiyle sarsıldık. Önümüzde bir de seçim süreci var… Tüm bu koşulları göz önüne aldığınızda bizi nasıl bir ekonomik süreç bekliyor?
Zorlu olduğunu söylemeye gerek bile yok. Çok büyük bir insani ve ekonomik yıkımla karşı karşıyayız. Bu süreçte, her gün manşetlerimizle, araştırmalarımızla, info-grafiklerimizle bu yıkımın fotoğrafını çekiyoruz.
Osman Arolat, Rüştü Bozkurt, Alaattin Aktaş, Şeref Oğuz, Ali Ekber Yıldırım ve Vahap Munyar sürekli yaşamakta olduğumuz süreçten hem kesitler veriyor hem de yapılması gerekenleri aktörlerinin, uzmanlarının bizzat ağzından aktarıyor. Güven Sak, Fatih Özatay, Erhan Aslanoğlu, Emre Alkin, Serhat Gürleyen, Atılım Murat, Bader Aslan yaşadığımız yıkımın ekonominin değişik alanlarına etkileri irdeliyor. Bu ve benzer soruların yanıtını merak edenlere bu isimleri okumalarını tavsiye ediyorum…