Narsistik kişilik ve Facebook’taki paylaşım sıklığı arasında bir bağlantı var mı?
Londra Brunel Üniversitesi’ndeki psikologlar bu ikisi arasında güçlü bir bağlantı olduğunu söylüyorlar.
Geçtiğimiz hafta sonuçları açıklanan araştırmaya 555 Facebook kullanıcısı katılmış. Araştırmada online anket yöntemi kullanılmış.
Aslına bakarsanız psikologlar beş temel kişilik özelliğiyle (dışa dönüklük, öfke, sevimlilik, dürüstlük, açıklık) Facebook güncellemeleri arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmaya yönelik bir araştırma kurgulamışlar ama ortaya çıkan sonuçlar biraz daha fazlasını söylüyor.
Artık hepimize gına getiren “ne mutlu çiftiz biz”, “bakın benim bir sevgilim var”, “biz çok mutluyuz, ya siz?” paylaşımlarını sıklıkla yapan kişilerin gerçek hayatlarında ciddi bir “güvensizlik” problem olduğu ortaya çıkmış mesela. Yaşadıkları kendine güvensizlik hissini bastırmak için bu yolu seçtikleri görülmüş.
Devam edelim:
Spor salonundan bolca fotoğraf paylaşanların ve sağlıklı yemek paylaşımı yapanların narsistik kişilik yapısına yakın oldukları görülmüş.
Yine bu narsistik kişilik yapısındaki kişilerin sıklıkla başarılarıyla ilgili övünme mesajları paylaştıkları görülmüş. İlginç olarak bu paylaşımlarının oldukça yüksek etkileşim aldığı (beğenildiği, yorum yapıldığı) belirlenmiş.
Soru: Güce ve başarıya tapıyor olabilir miyiz?
Sosyal medya kullanımı ile psikolojik durum arasındaki bağlantı yıllardır inceleme konusu aslında, bu yeni bir merak değil. Aralık 2014’te yayımlanan, California Üniversitesi’nde yürütülen araştırmanın sonuç cümlesi şu mesela:
“Bilgisayarlar insanları, insanlardan daha iyi tanıyor.”
Araştırmanın özetinde aynen şu cümlelere yer veriliyor:
Dijital ayak izlerinden (mesela aldıkları Facebook beğeni sayıları) yola çıkarak ve pek çok kritere göre insanların kişilikleri hakkında yaptığımız değerlendirmelerin, bu kişilerin eş, arkadaş ve aile bireylerinden alınan bilgiler ışığında yapılan değerlendirmeden daha isabetli olduğunu ortaya koyduk. Araştırmaya katılan gönüllü kişi sayısı hiç de azımsanacak gibi değil; 86.220.
Bundan kısa süre önce, Facebook’un büyük gürültü koparan ve hatta sonunda özür dilemelerini gerektiren , bizzat kendisinin yürüttüğü araştırma, 690.000 kişinin haber kaynağının manupile edilmesine sahne olmuştu. Facebook, ayan beyan manupilasyon olduğunu kabul ettiği bu operasyonu once “bilim adına” yürüttüğünü ifade etti ama sonra çark etti. Net olarak görüldü ki, Facebook kullanıcıları psikolojik olarak, ekranlarında gördükleri paylaşımlardan ciddi boyutta etkileniyorlar. Buna “duygusal bulaşıcılık” tanımını uygun buldular. Merakım, ortaya çıkan bu “bilimsel egzersiz” haricinde Facebook başta diğer kanalların benzer pratikler yapıp yapmadıkları. Düşünsenize, bir manupilasyonla bir ülkeyi depresyona sokabilecek güce sahip bir sosyal medya kanalı var karşımızda!
Benim bir merakım daha var. 10. yaşını doldurmaya hazırlanan Facebook, yaklaşık 1,5 milyar kişinin çok özel verilerine sahip. İlaç sektöründe pazarlama ve satış yöneticiliği yaptığım dönemde aldığımız ve verdiğimiz eğitimlerde müşterilerimizi kişilik ve davranış profillerine göre segmente ederdik. Müşterilerimizi “30-40 yaş arası, erkek, Malatya’da yaşayan” gibi kriterlerle değil, kişilik özelliklerine göre kategorize ederdik. Merakım o ki Facebook ne zaman bu kişisel özellikleri ve ruh hallerini pazarlamacılara ve reklamcılara açacak? Yani ben bir hastanenin sosyal medya hesabını yönetirken örneğin an itibariyle depresif ruh halindeki kullanıcıları hedefleyerek içerik paylaşabilecek miyim? Ya da paket servis yapan bir pasta fırınının sosyal medya hesabını yönetirken an itibariyle acıktığını paylaşan kişileri hedefleyebilecek miyim?