Geç kalmak istemeyenlere…
Günün birinde “Nerede hata yaptım, neden geç kaldım, neden ben değil de o, neden üniversitenin olanaklarından yararlanamadım?” diye hüsran ve düş kırıklığı içinde söylenmek istemeyen gençlerin ve bu gençlerden sorumlu kişilerin aşağıdaki hikâyeye bir göz atmaları ne iyi olurdu.
Aşağıda, kısa (!) özgeçmişi yazmasını istediğim Gökçe’nin hikâyesi var. Gökçe bu yıl Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğrencim oldu. Ufak tefek bir genç kız. O boyuyla voleybol falan da oynamış. Bir de ikizi var: Gülce… Onun da hikayesi ilginç.
Neden?
Çünkü inanılmaz bir rekabet ortamı var sistemde. Hele de iletişim alanında… Peki, bu rekabet ortamında nasıl varlık mücadelesi verilebilir? İşte bu sorunun yanıtının izlerine Gökçe’nin dünya görüşünde rastlamak mümkün…
Sektörün yılık eleman ihtiyacı taş çatlasa bin 500-2 bin kişi… Oysa sektörde işe talip her yıl yaklaşık 40 bin kişi çıkıyor üniversitelerden. Çünkü iletişim, “uygulamalı” ve “çok disiplinli” bir bilim alanı ve sadece iletişimciler değil, sosyoloji, felsefe, psikoloji, uluslararası ilişkiler, iktisat, işletme, daha sıralayabileceğimiz pek çok “sosyal bilim” dalı mezunu da bu alanda rekabet ediyor. Bu 40 bine henüz açık öğretim mezunları dahil değil!
İşte o zaman kariyer planlamasında mesleki dikey gelişmeden çok entelektüel yatay gelişme belirleyici rol oynuyor. Günün birinde “Nerede hata yaptım; neden geç kaldım; neden ben değil de o, neden üniversitenin olanaklarından yararlanamadım?” diye hüsran ve düş kırıklığı içinde söylenmek istemeyen gençlerin ve bu gençlerden sorumlu kişilerin aşağıdaki hikâyeye bir göz atmaları ne iyi olurdu. Çünkü yatay gelişmenin ve rekabetçi avantajın elde edileceği dönem esas olarak üniversite yıllarıdır. Çünkü inanın ne öncesinde yeterince zamanı olur, ne de sonrasında…
* * *
Gökçe ve Gülce 1992 yılında Zonguldak’ta doğmuşlar. Anneleri ev hanımıymış, babaları ise belediyede görevliymiş. İlk ve ortaokulu Kilimli İsmet İnönü İlköğretim okulunda okumuşlar. 2010 yılında Zonguldak Mehmet Çelikel Anadolu Lisesinden mezun olmuşlar. Gökçe, ilkokul, ortaokul ve lise eğitimi boyunca lisanslı voleybol ve basketbol oyuncusu olarak spor hayatını sürdürmüş. (Boy 1.65 falan)
Halk oyunlarıyla Türkiye’nin çeşitli illerinde gösteri ve yarışmalara katılmış. İlkokuldan itibaren izci olmuş ve yine Türkiye’de düzenlenen yerel ve uluslararası kamplarda aktif olarak yer almış. Bu ileride göreceğiniz aktiviteleri, Gökçe’nin okul dışında sosyalleşmesini, yeni arkadaşlıklar edinmesini ve kendinden emin, öz güvenli bir birey olarak gelişimini sağlamış.
Yabancı dillere olan ilgisi henüz ortaokuldayken, her yaz Kabotaj Bayramı etkinlikleri için yurt dışından gelen dans gruplarına rehberlik yapmasıyla başlamış.
Mehmet Çelikel Anadolu Lisesinden mezun olduğu yıl, üniversite sınavında yalnızca bir hata yaparak Türkiye’de ilk 500’e girmiş ve Bilkent Üniversitesi Amerikan Kültür ve Edebiyatı bölümünü tam burslu olarak kazanmış. Aynı yıl Gülce de yine dereceyle tam burslu olarak Bahçeşehir Üniversitesi Amerikan Kültür ve Edebiyatı bölümüne girmiş.
Üniversite sınavına girdiği yıl, özellikle annelerinin ısrarı ile Gülce AFS (American Field Service) bursuyla Belçika’da değişim programına gitmeye hak kazanırken, Gökçe de YFU (Youth For Understanding) adlı değişim programıyla Danimarka’da bir yıl eğitim görme hakkını yine tam burslu olarak elde etmiş; bunun üzerine Bilkent’teki öğrenimini bir yıl süreyle dondurmuş.
Ailesinden ve ikiz kardeşinden ilk kez ayrılan Gökçe, Danimarka’daki eğitimini başarıyla tamamlamış. Svendborg Gymnasium’da hem İngilizce, Tarih ve Politika okumuş hem de ileri derecede Danca öğrenmiş. Aktif olarak müzikallerde, dans gösterilerinde yer almış. Aynı zamanda Svendborg küçük izci grubunun izci liderliğini de üstlenmiş. Yanında kaldığı gönüllü ailesiyle Avrupa’nın pek çok ülkesini gezme fırsatı bulmuş.
Bir yıl sonra, Bilkent’teki eğitim hayatına dönmüş. Fotoğrafçılık kulübü, genç girişimciler kulübü, modern dans kulübü gibi sosyal kulüplerde aktif olarak yer almış. O yaz Bilkent’teki ilk yılını tamamladıktan sonra Washington D.C’de bir haftalık Yerel Koordinatörlük eğitimi almış ve YFU’nun Atlanta’daki organizasyonunda üç ay pazarlama bölümünde staj yapmış…
Kendi imkânlarıyla bulduğu bu staj, onun hem pazarlama alanında iş deneyimi kazanmasını, hem de Amerikan kültürünü daha yakından tanımasını sağlamış. Bu arada Amerika’da değişim öğrencisi olacak gençlere gönüllü aileler bulmak, onlarla mülakat yapmak, okullarla iletişime geçip öğrencilerin kayıtlarını yaptırmak, görevlerinden bazılarıymış. Eski bir YFU değişim öğrencisi olarak, öğrenciler için düzenlediği oryantasyonlarla Amerikan Kültürüne ve aile yaşantılarına adaptasyonlarında yardımcı olmuş…
Amerika’daki stajını tamamladıktan sonra Gülce’nin orada olması hem de İstanbul’daki sosyal imkânların çekiciliği nedeniyle, 2012 Eylül ayında Bilkent Üniversitesinden Bahçeşehir Üniversitesine geçiş yapmış. Bu geçiş hakkını tabii ki yüksek notları sayesinde elde edebilmiş. Kardeşinin Bahçeşehir Üniversitesi’nde burslu okurken çalışmaya başlaması, FulBright’dan burs kazanıp Amerika’da Kültür ve Politika programı sayesinde Harvard Üniversitesinde dersler alması, Barack Obama ile tanışma fırsatı yakalaması, Gökçe’nin Bahçeşehir Üniversitesi’nin ve İstanbul’un sunduğu imkânlardan haberdar olmasını sağlamış.
İkiz kardeşi Gülce gibi Gökçe de bir yandan Amerikan Kültür ve Edebiyat bölümünde okurken diğer yandan Bahçeşehir Üniversitesi Uluslararası Ofiste Öğrenci Asistanlığı yapmaya başlamış. Gülce’nin koordinatörlüğünü yaptığı USAC (University Study Abroad Consortium) değişim programında Assistant Residence Coordinator olarak çalışmaya başlamış. Şu an halen USAC programı ile Bahçeşehir Üniversitesinde okumaya gelen Amerikalı öğrencilere koordinatörlük yapmakta.
Gülce gibi Gökçe de Bahçeşehir Üniversitesinde bir yıl Amerikan Kültür ve Edebiyatı okuduktan sonra Halkla İlişkiler bölümünden çift anadal programına başlamış.
Gökçe 2013 yazında Bahçeşehir Üniversitesinin anlaşmalı olduğu Kyungsung Üniversitesinde bir aylık dil ve kültürel değişim programına katılmak üzere Busan, Güney Kore’ye gitmiş. Yine aynı yaz Güney Kore’den döner dönmez, bu kez kendi imkânlarıyla kabul aldığı gönüllü öğretmenlik projesiyle Afrika’ya giderek Tanzanya Ushindi İlk Öğretim Okulunda bir ay süreyle gönüllü İngilizce öğretmenliği yapmış.
2014 yılının bahar döneminde Bahçeşehir Üniversitesi’nin anlaşmalı olduğu Lingnan Üniversitesinde Pazarlama okumak için altı ay Hong Kong’da yaşamış. Hong Kong’da kadın hakları ve dayanışma derneklerinde gönüllü çalışarak Hong Konglu kadınların iş hayatına katılımlarını sağlamak için düzenlenen projelerde aktif olarak yer almış. Yine bu dönemde Bahçeşehir Üniversitesi Kurumsal İletişim Birimi’ne bağlı olarak Türkçe ve İngilizce çevirmenlik yapmış.
Gülce de Gökçe gibi Bahçeşehir Üniversitesi vasıtasıyla Güney Kore’de değişim programına ve University of Kent’de Erasmus programına katılmış. Gülce şu an yine burslu olarak Bahçeşehir Üniversitesi’nin anlaşmalı olduğu San Diego State Üniversitesi’nde iletişim okuyor. Amerika’dan döner dönmez Hong Kong’da Bahçeşehir Üniversitesi’nin anlaşmalı olduğu bir başka üniversitede yaz okuluna katılacakmış.
Gökçe ileri düzeyde İngilizce, Danca biliyor, aynı zaman da halen İspanyolca ve Arapça öğreniyor.
Şu an 4’üncü sınıf öğrencisi olan Gökçe, 2014 Ağustos ayından beri Bilgili Holding’e bağlı Republika Academic Aparts’da pazarlama uzmanı olarak çalışmakta, boş zamanlarında İngilizce dersleri vermekte, Bahçeşehir Üniversitesi’nde koordinatörlüğünü yaptığı USAC programı öğrencilerine çeşitli etkinlikler, geziler ve projeler düzenlemekte. 2015 yazında Şili’de Kültürel bir yaz programına katılmayı, 2015 Güz döneminde ise İngiltere’de Erasmus programıyla University Of Kent’te İletişim okumayı planlıyor. Önümüzdeki yıl diplomalarını alacak olan Gökçe, şimdiden yüksek lisans burslarını araştırmaya başlamış…
Okurken yorulmuş olabilirsiniz… Gökçe yaşarken yorulmamış. Keyfi yerinde.
Şu sıra hiçbir şey yapmadan, oraya buraya, şuna buna “takılarak” yaşayan, odaklanma ve derinlik kazanma özürlü gibi duran, yaşamı “carpe diem”in en anlamsızında sürdürmeyi matah sanan, okumayan, gezmeye, görmeyen, hayatı ertelemeyi ve sadece her şeyi “tüketmeyi” refleks haline getirmiş bazı genç arkadaşlar bir tek şunu bilseler yeter: Türkiye gençliğinin tamamı onlar gibi olsa mesele olmayacak… Eşitler arasında yarış gerçekleşecek. Oysa kazın ayağı hiç de öyle değil… Bir gün babalarının işini dahi yapıyor olsalar karşılarına bu ateş gibi çocuklar çıkacaklar. Gökçe’ler, Gülce’ler o kadar çok ki… Berikiler, göremiyorlar sadece onları… Tam görecekler, Gökçe gibileri çoktan oradan alacağını almış başka bir yere sıçramış oluyorlar…