“Seksever” bir reklamcı kitabı…
Reklam sektörünün deneyimli ismi Ender Merter’in 5’inci kitabı Seksever raflardaki yerini aldı. Reklamcılık serüvenine okul yıllarında Cağaloğlu’nda başlayan ve kariyerine TRT, Tür Tanıtım, Espas İletişim ile devam eden İlancılık Ajans eş başkanı ve kendi ismiyle özdeşleşen Reklamarkası programının yapımcısı ve sunucusu Merter ile yeni kitabı Seksever üzerine konuştuk.
35 senedir kesintisiz reklam…
O yıllarda grafik sözcüğünden anlaşılan bugünkünden farklıydı; güzel sanatların bir dalından ibaretti ve grafikerler de bir çeşit ressamdı. Sanatsal alan dışında tek yapılan, pano, yönlendirme, sinyalizasyon gibi çizimlerdi. Grafiğin endüstriyle ilişkisi başlamamıştı. Endüstri tasarımı bölümü de neredeyse kapanıyordu. Oysa dönemin tüm reklam ajansları grafiker ağırlıklıydı. Grafiği sanattan ibaret görmeyen bir grafiker, bir reklam ajansında ya da bir gazetede hemen iş bulabilirdi. Farklı bir yol izleyip, önce babamın tanıdıkları aracılığıyla zamanın önemli firmaları olan Güney Sanayi ve Boronkay’da çalıştım. İlk profesyonellik deneyimlerimi yaşıyordum.
Oturduğumuz evdeki komşularımızdan Acar Film’in sahibi olan Metin Acar bir sohbet sırasında, “Senin ses tonun çok güzel, neden seslendirme yapmıyorsun?” diye sorduğunda yeni bir iş imkanı daha doğduğunu anlamamıştım bile. Seslendirme diye bir mesleği bile ilk kez duyuyordum. Bana Erdoğan Esenboğa’dan bir randevu alınca, Mecidiyeköy’ün arka sokaklarındaki Lale Film Stüdyoları’na gittim. Radyo ve televizyondan tanıdığım Valâ Kartal, Can Gürzap, Cüneyt Gökçer, Mesut Mertcan, Ferdi Merter gibi birçok ünlü sima, karanlık odalarda oturmuş, mikrofonlara bir şeyler söylüyorlardı. Beni de bir mikrofonun başına oturttular ve “dene bakalım” dediler. O denemeden sonra birkaç yıl boyunca ek iş olarak TRT’de seslendirme yaptım. Arkası Yarın’ı, Kung-fu dizisini, Dustin Hoffman’ı, Ordinary People gibi önemli filmleri ve kurumsal tanıtım filmlerini de seslendirdim. Yeni çıkan sesli yanıt sistemli telefonlarda seslendirme için ilk aranan isimdim. Telefon fanatiklerim vardı, arayıp konuşmamı beklerlerdi. Bu telefonlar çoğunlukla bayanlardan gelirdi. Okul ve iş tatlı tatlı birlikte yürüdü gitti.
Tatlı tatlı giden her şey bir gün biter. Bunu bilmek için öğrenci olmak yeter. Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen sömestrlar, sonsuz gibi görünen üç aylık yaz tatilleri, on altı aylık askerlik, Londra’da baskı teknikleri üzerine gidilen yaz okulu ve devam eden üniversite… Artık hem matbaacı, hem dublajcı, hem grafiker, hem de kurumsal firmaların eleman ilanlarında geçen o prezantabl kişiydim. Türkiye’de bu arada halk yeni anayasaya yüzde 83 oranında “Evet” demiş, askerlikteki genelkurmay başkanımı cumhurbaşkanı seçmiş ama onun işaret ettiği Turgut Sunalp’ı es geçip, Turgut Özal’ı başbakan yapmıştı. Ben ise yeni demokrasiyle birlikte yeni bir hayata başlıyordum.
Türk Böbrek Vakfı Başkanı Timur Erk ve o zaman gümrük işleri yapan komşularımızdan Tanju İkinciuçar birlikte spor yapıp balık tuttuğum abilerimdi. “Bizim büyük bir ajansı olan arkadaşımız var, sen niye oraya girmiyorsun” diyerek bu yeni hayatı başlatan kişiler onlar oldu. 1982 yılının sonuydu. Yorum Ajans’ın sahibi olan Erhan Sayılı’nın karşısına dikildim. CV falan hak getire, yaptıklarımı anlattım. Dinledi, halime tavrıma baktı, “Reklamcılığa uygun, düzgün bir tipsin. Seni müşteri ilişkilerinde deneyelim. Ses tonun iyi, müşteriyi etkileyebilirsin” dedi. Demek ki reklamcı olmak için grafik okumak değil, iyi bir ses tonu ve prezantabl olmak da lazımmış.
Elmadağ’da, K Han’da ünlü gece kulübü Regine’in üst katında, Yorum Ajans’ta, bir İtalyan Yahudisi olan Roberto Cohen’in yanında işe başladım. Roberto Cohen çok ilginç bir adamdı. Soyadının ille de ‘C’ harfiyle yazılması gerektiğini söyler, fuları ve piposuyla tam bir “sinyor” tipi çizerdi. Bazen İtalyan yaratıcılığı, bazen Musevi tüccarlığı tutardı. Sonradan duayen bir sanatçı olduğunu öğrendiğim bu ustayla aynı odayı paylaşacak, onun çırağı olacaktım. Genelde Cohen için huysuz, kimseyle geçinemez deniyordu. Ama benim matbaacılık ve görsel konulardaki bilgim onun hoşuna gitmişti, kısaca frekansımız tutmuştu. O zaman anladım ki insanın yaşam kültürü de çok önemli. Yeşilköylü ve aynı zamanda Adalı oluşum, çeşitli kültürlerle iç içe geçen yıllar, ne denli önemliymiş anladım.
1986’da Tür Tanıtım, 2006’da Espas. 2013’te ise İlancılık ile birleştik. Eş başkan olarak devam ediyoruz. Yakup Barouh’un İlker ve benim oğlan Tankut 2’nci kuşak olarak Dijital Panzehir’de ortak olarak mesleğe devam ediyorlar.
Bir başka televizyon programı: Reklamarkası
Reklamarkası, iletişim sektörünü yücelten, mesleki değerler açığını kapatan, benzerlerinden farklı özellikler barındıran bir televizyon programı olarak ekrana geldi. 280 bölümü geride bırakırken arşivde kalmamayı hak ettiğine inandığım zengin bir içerik birikimine de sahip olduğundan bu program isminde kitap yaptım.
Programın hikayesi aslında yeşil sahalarda başladı. 2010’un güz döneminde, Galatasaray Spor Kulübü’nün kurumsal iletişim direktörlüğünü sürdürürken birçok medya kurumuyla iç içeydim. Kulübün basın tanıtımları ve yeniliklerin duyurulması amacıyla yayın yönetmenleri ve medya mensuplarıyla o güne kadar pek üstünde durulmamış birçok konuda toplantılar yaptım. Bu süreç akıp giderken reklam sektöründen yıllardır tanıdığım sevgili arkadaşım Türkiye Gazetesi reklam müdürü İbrahim Öngün “Bizim gazetede reklam konusunda eksikler var. Bizde yazar mısın?” diyerek köşe yazarlığı teklifinde bulundu. O güne kadar süreli yayınlarda pek çok yazım çıkmış, 15 yıl boyunca sektörel bir dergi olan Boyacı Küpü’nde yazı işleri müdürlüğü yapmıştım. Bu yüzden ulusal bir gazetede köşe yazarlığı fikri çok hoşuma gitti ve “Peki” dedim. Genel yayın yönetmeni sevgili Nuh Albayrak’la da bir araya gelip hızla gelişen bir anlaşma sürecinden sonra Türkiye gazetesinde yazmaya başladım. Yazılarım gazetenin en değerli sayfası olarak görülen beşinci sağ sayfa ekonomide “az ve öz” ismi altında çıktıkça takipçilerim ve aldığım beğeni mesajları arttı. Bir süre sonra “Biz reklam konusunda televizyonda da yenilikler yapmak istiyoruz. Pazarlama iletişimiyle ilgili bir televizyon programı olmaz mı?” dediler. Ağzımdan “Olur tabii, neden olmasın?” lafı çıktı. Böyle bir proje için ne denli ciddi zaman ayırma, konuk bulma, kurgu, prodüksiyon gibi gerekleri düşünmeden evet dediğim için sonraları kafamdan pek çok soru geçti. Bir yandan kendi işlerime de vakit ayırmam gerekiyordu. Ama işte ne yapacaksan aşkla yap boşuna değil. İşini mesleğini yürekten seversen olmaz diye bir şey yok.
Marka olmak…
İyi ki yapmışım dediğim, 16 yıl hizmet verdiğim Marshall Boya reklamları, Osmanlı Bankası ve Türkiye’nin ilk afiş ve grafik sanatçısı İhap Hulusi Görey’in yeniden değerinin algılanmasını sağlamak oldu.
Umut da edemezsek geriye ne kalır…
Birçok kötü olayın global düzeyde yaşandığı, ateşin düştüğü yeri yaktığı bir 2016 oldu. Genele baktığımızda eski yıl dünyada hemen hemen her ülkede bir sosyo-ekonomik travma yaşanmasına neden oldu.
Bizim karşı karşıya kaldığımız kötü olayların hepsi de yakıcı yıkıcı ve maneviyatımızı bozucu türdendi. Herhalde global düzeyde en fazla travma yaşayan acı eşiğinin zirve yaptığı ülke Türkiye olmuştur.
İyi bir gösterge sektörün yüzde 11 büyüyüp, 7,2 milyar TL gerçekleşen reklam yatırımları umut verdi. Bellek sorunu yaşayan bir toplumuz tamam, tamam ama sanki yaşananlar Türkiye’nin sırf bu travmatik süreçten ibaret bir geçmişimizin var olduğu kanısı yarattı. Yaşanan bu patlamalar neticesinde toplumda bellek parçalanmaları, kimlik sorunları, kriz ve gelen panik ataklar oldu. Zaten bu konu o kadar ciddi ki dünyada ne kadar sonu “log”la biten bilim adamı varsa bu karmaşık duruma yeni çareler arıyor.
Bilim adamları dünya genelinde yaşanan bu yaygın ve güçlü sendromun sadece ülkemize özel olmadığını da vurguluyorlar. Bizim malum hem fıtrat hem de coğrafi bir kaderimizin olduğu geleneksel bir durum.
Yazım başlıkla uyuşmuyor gibi mi geldi? Gelmesin tam tersine 2017’yi umut dolu bekliyorum.
Dünyanın bu durumdan çıkışı kolektif akıl birliğiyle olacak. İngiliz politikacı Arthur Neal şöyle demiş: “Bireysel ve toplumsal düzeni bozucu bir olay olması, hem bireylere hem de toplumlara kültürlerini ve bilinçlerini düzeltme ve yollarına devam etme imkanını da yaratır.” 2017 tüm dünyada bu olumsuz karanlık süreçlerden çıkılıp yeni sosyo-ekonomik değişimin geleceği umut yılı olacak. Bu yıl geçmiş de yapılan hataların ders alındığı Türkiye için var olma ve bir fırsat yılı…
İnancımı tüketir duruma da gelsem, hafızam bana bekle, inancını yitirme, çıkmadık candan umut kesme diye kulağıma fısıldar. Mutlaka aydınlığa çıkılacak buna ne kadar çok insan inanırsa çıkış çok daha erken olacaktır.
Ekonomi toplumların ateşleyici gücüdür. İletişim ve algı yönetimi çok değerli ve önemlidir bu zamanlarda ekonomiyi besler. Seferberlik silah kuşanıp sokağa çıkma değildir. İş adamı-sanayici olarak yatırımlarınızı korkmadan planlı olarak yapın diye algılıyorum! Gelecek yeni nesil aynı zamanda ülkenin geleceğidir, onu sizler yaşatacaksınız. Planlarınızı ertelemeyin yaşanan krizlerin nedeni ertelenen bu tür kararlardan beslenir.
Sektörün yeni dönemini dünyadaki birkaç iletişim networkü belirliyor zaten. Değişimden dönüşüme geçildiğini yine bu sene göreceğiz. Yaratıcılık her zaman olacak. İnişler çıkışlar yaşanıyor ülkemizde, gayet normal. Hep ödüller gelmez bunun için insan kaynağı önemli beslenmeli. Usta-çırak ilişkilerinden tekrar yararlanılmalı. İşlerin kalitesinde reklamverene de önemli görevler düşüyor. “Ne kadar ekmek o kadar köfte” demişler.
Seksever, bir reklamcı kitabı…
Kitap dünyası çok ilginç aslında; toplum, sosyal yaşam, ekonomi, aile, kültür sanat, spor, eğitim gibi konuların bir elekten geçip hap haline gelmesi gibi. İçerikte dozajın ne olacağı kadar, mesajın nasıl verileceği de önemli. Hele ki pek okumayı sevmeyen bir topluma yönelikse… Kitap alır okumaz, dizi seyreder “belgesel izliyorum” der, “elbette klasik müzik” der arabesk dinler. Bunlara diyeceğim yok da gerçeği niye gizler?
Seksever işte bu yüzden çıktı. Gayemiz bu kitabı elinize almanız ve çok sevip her fırsatta aşk ve şevkle meşgul olduğumuz bazı konular hakkında paylaştığımız malumatı edinmeniz, ıslahına memur olduğumuz iletişim mevzuatına daha faal ve daha güçlü bir tarik inşa ederek yeni nesli tergip ve terbih etmeniz.
Seksever’i okuyup ruhuna nüfuz ettikçe, ondaki cazip mevzu sizleri daha ziyade bu kitaba meftun edecektir. Yüksek bir vukuf ve uzun senelerin pratik tecrübeleriyle kaleme alınan altı müfit bölüm, hayat-ı hakikiyeyi daha canlı ve ruhlu ihtiva ederek iletişime giden yolları işaret etmeyi hedefliyor. Peki, nedir bu yollar?
1- Kriz Seven İletişimci adlı biyografik kitap, 1980 öncesinden 2010’a kadarki süreçte iletişimi konu alıyordu. Bugün her şeyin tekerrürden ibaret olduğunu ve pek değişen bir şey olmadığını görüyoruz: Ya sev ya da terk et.
2- Türk afiş ve grafik tarihinin öncü ismi İhap Hulusi Görey’i yirmi yıldır canlı tutmaya çalışıyor ve yeni nesle sektör için ne kadar önemli işler yaptığını anlatıyorum. Onunla ilgili Müsellesten Üçgene ve Cumhuriyeti Afişleyen Adam adlı iki kitap hazırladım. 2016 aramızdan ayrılışının otuzuncu yılıydı.
3- Reklamda metin önemlidir. Yaratıcılığı körükler ve fikri hedefin kafasına işler. 1989’dan beri birçok gazete, dergi ve blogda yazıyorum. 2012’de bunlardan bir seçki yapıp Köşe Kapmaca’yı yayımlamıştım. Kapılan köşelerden kalanlar üçüncü bölümde yer alıyor.
4- 2011’den beri geçen beş yılı ve 250 canlı yayını geride bırakan Reklamarkası, sektörün nabzını tutan tek televizyon programı. Takipte kalın.
5- Öldürmesin Sevdan Bizi, 2012’de sporda yaşanan şiddet olayları üzerine yerel yönetimler için hazırladığım bir sosyal sorumluluk kitabıydı ve spor kafasının değişmesi gerektiğini öneriyordu. Spor endüstrisi yine günümüzün en değerli mecralarından biri ama doğru kullanmayı bilmek gerekiyor.
6- İşte benim için en yeni ve sıcak bölüm: Kaymak Tabağı. Buradan buyurun lütfen.
“Jön ve Jöndamlar”
Arşivciliğe merakım kendimi bildim bileli var. Okul yıllarımda topladığım birtakım film artistlerinin fotoğraflarını kullanarak; hem eski anıları yâd etmek hem de yeni nesle kalıcı bir şeyler bırakmak gerektiğini düşündüm. 1960’lı yılların Yeşilçam Starları konseptli bir proje üzerinde çalışmaya İzzet Günay’ın küratörlüğünde başladık. Yeni proje “jön ve jöndamlar” yakında sevenleriyle buluşacak…