
Markayla sıcak temas “harita ekranında” başlıyor…
Bir gün yolunuzu bulmak için Google Maps’e bakıyorsunuz ve gitmek istediğiniz mağazanın yerinde, devasa bir kırmızı pin heykeli yükseliyor. Böyle bir durumda ne düşünürdünüz?
2006 yılında sanatçı Aram Bartholl, Google Maps’in ikonik kırmızı pinini devasa bir heykel şeklinde tasarladı. Berlin, Arles ve Tallinn başta olmak üzere pek çok şehir merkezinde sergilenen bu heykel, dijital haritaların simgesini fiziksel dünyanın ortasına taşıdı.
Bartholl’un heykeli, sadece dev bir pin değil, aynı zamanda bir düşünce deneyi gibiydi. İzleyiciye şunu sorduruyordu: Bir yerin gerçekten var olması mı önemlidir, yoksa dijitalde işaretlenmiş olması mı? Şehir meydanında duran kırmızı pin, bu basit ama çarpıcı soruyu zihinde sürekli yankılatıyordu.

Aynı zamanda Bartholl, bir mekanın dijital haritada işaretlenmemesi halinde, zihinlerde de sanki hiç var olmamış gibi kabul edilmesini sorgulatıyordu. Dijital haritalarda görünmeyen bir yer, bizim için gerçekten var mıdır? sorusu bu noktada markalar için kritik hale geliyordu.
O yıllarda bu sorular birer sanatsal provokasyon gibi görünüyordu. Ama bugün, Bartholl’un işaret ettiği meseleler hayatın tam ortasında, somut sorunlara dönüşmüş durumda.
“GOOGLE IS WRONG!!!! This is not Theater Marcello entrance”
Roma’daki Theater Marcello örneği bunun en çarpıcı kanıtlarından biri. Google Maps turistleri yanlış bir kapıya yönlendiriyor, bina sakinleri ise her gün kapı önünde turistlerle ilgilenmek zorunda kalıyor. Hatta apartmanın kapısında kocaman bir not asılı: “GOOGLE IS WRONG!!!! This is not Theater Marcello entrance.”
Google Haritalar’ın dijital dünyada yaptığı tek bir hata bile, mekanın kendi gerçekliğini gölgede bırakabiliyor. Çünkü günümüzde dijitalde görülen, çoğu zaman fiziksel olandan daha “gerçek” kabul ediliyor.
Google’ın araştırmaları gösteriyor ki, Google Maps üzerinden yapılan aramaların yüzde 76’sı, 24 saat içinde fiziksel bir ziyarete dönüşüyor. Yani haritalarda görünmek, doğrudan mağaza kapısından içeri giren müşteri sayısını belirleyebiliyor.
Bir mağazanın yıldız ortalaması, müşterinin içeri girip girmeyeceğini belirliyor. Fotoğraflar, çalışma saatleri, yön tarifleri derken markayla ilk temas artık “harita ekranında” yaşanıyor. Yani Bartholl’un heykelinde sembolleştirdiği gibi, dijital ikon çoğu zaman gerçek mekanın önüne geçiyor.
Tam da bu noktada devreye “Location Marketing” kavramı giriyor. Markaların haritalar üzerindeki görünürlüğünü, yorum yönetimini ve içeriklerini stratejik biçimde yönetmeleri, artık yalnızca dijital bir ayrıntı değil; müşteri kararını doğrudan etkileyen bir pazarlama disiplini.
Google Haritalar’da doğru ve güncel bilgilerle yönetilen bir marka, güçlü bir yorum stratejisi ve dikkat çekici görseller; markaların dijital pin’ini basit bir işaret olmaktan çıkarıp, mekanın algılanan kimliği haline getiriyor.
Sonuç: Bir pin’den fazlası
Bartholl’un yıllar önce sanat yoluyla sordurduğu sorular, bugün markaların iş dünyasında yanıtlamak zorunda olduğu gerçeklere dönüştü. Dijital haritalar, sadece yön bulma aracı değil; markaların algısını, müşteri trafiğini ve hatta itibarını şekillendiren bir vitrin haline geldi. Peki sizin markanız bu vitrinde güçlü bir imaj mı çiziyor, yoksa markayı gölgeleyen zayıf bir izlenim mi bırakıyor?