Geleceğe dönüş: Mantıklı öngörü mü, fantezi mi?
İçinde bulunduğumuz dönemin koşulları geleceğe ilişkin öngörümüzü şekillendiriyorsa, an zamanlı hayallerimiz aslında gerçekleşmesini beklediklerimiz mi? Yoksa koşullar geleceğe ilişkin düşüncelerimizi sınırlıyor mu? İstekler olanaklarla sınırlıysa, bugün hayal ettiklerimizin ötesi var mı? Peki, biz sınırsız düşünmeyi nasıl öğreneceğiz?
Yıl 2030. Koronavirüs pandemisi gezegenin kepenklerini indireli 10 yıl olmuş. Dünya yoluna devam etmiş. İnovasyonla dolu 10 yıl süresince adapte olmuş ve aşama kaydetmiş. Her şey tanıdık olmasına rağmen farklı. Bu dünya daha mı iyi, yoksa temellerimizdeki çatlaklara odaklanmamızı engelleyen daha çok yeni ve parlak teknolojik cihazla mı dolu?
Birleşik Krallık merkezli yayın The Drum, pozitif enerjiyi, inovasyonu ve yaratıcı düşünceyi taçlandırmak üzere gerçekleştirdiği Can-Do Festival kapsamında 2020’li yılların nasıl geçeceğini öngörmeleri için bir grup pazarlamacıyı ve fütüristi “Geleceğe Dönüş” (Back to the Future) adlı panelde bir araya getirdi. Önümüzdeki 10 yıl neye benzeyecek? Pandemi radikal bir değişimin ve aktivizm furyasının ilk adımı mı, yoksa dünyayı siber bir distopyaya gark eden korku kaynağı mı olacak?
Her bir panelistin 10 dakikası olduğu “Geleceğe Dönüş” panelinin öne çıkan görüşlerini sizler için derledik.
Emma Chiu, Wunderman Thompson Intelligence Global Direktörü
Gençlik
2020 yılında gençlik dünyayı kurtarmak istedi. Bir duruş sergilediler. Ancak 10 yılın ardından dünyayı kurtarabildiler mi? Pek değil. Bir sonraki gençliğin üzerine koyarak geliştirebileceği bir gelişme gösterdiler; büyük ve etnik temsiliyeti olan kapsamlı bir gençlik.
2030 yılında her kurum amaç ve değerlerine dayalı bir sıralama sistemine sahip olacak. Alpha kuşağı iş hayatına atıldığında hangi firmada çalışacağının kararını bu sıralamaya bakarak verecek.
Pandemi bu jenerasyon için büyük bir darbe oldu. İnsanlar durağanlık dönemine girmiş bir dünyada mezun oluyorlar. Bu durum düşüncelerini ve kariyerlerini etkiledi. Çok daha fazla genç “pandemiye karşı bağışıklığı olan” kariyerlere yönelecek. Daha çok bilim adamımız, doktorumuz ve hükümet görevlilerimiz olacak.
Sağlık
2020’lerde sağlık bir öncelik haline geldi. Ne de olsa salgın sırasında hükümetler sağlığı ekonominin önüne koydu. Sağlık her kurumun hedef tanımında ilk sıralarda olacak.
Konu insanların sağlığı olduğunda gezegenimizden bahsetmemek olmaz. İklim değişimi karşısındaki savaş daha iyi ve sağlıklı bir dünya yaratmak için kritik. Birçok kurumu yönetim kadrolarına CHO (Chief Health Officer) pozisyonunu eklerken görebiliriz.
Küçük detaylar dahi optimize edilecek. 2030 yılında masaj yaptırmaya gitmek doktora muayeneye gidiyormuşuz gibi hissettirecek. Rahatlamak üzere gittiğiniz bu gezinizde sağlığınız, vücudunuz, biyolojiniz ve tüm bunları nasıl daha iyi hale getirebileceğinizi öğreneceğiniz check-up’lar yaptıracaksınız.
Mega Şehirler
Birleşmiş Milletler’in açıklamalarına göre dünya üzerinde 2020 yılında hali hazırda 34 mega şehir (10 milyondan fazla nüfusu bulunan şehirler) bulunuyor. Demografi trendlerinin vatandaşların daha uzun ömürlü olacağını öngördüğünü göz önünde bulundurursak bu şehirlere sıkışacak hatırı sayılır sayıda insan olacak. 2030’da mega şehir sayısının 42’ye çıkması bekleniyor. Sağlıklı yaşamak için gerçek güneş ışığı almayan kutu gibi odalarda yaşamayı kabullenemeyiz. Kentsel yerleşimlerde yaşamanın karşılığı veya maliyeti bu olmamalı.
2020’de yaşadığımız pandemiye kadar kıymetini bilmediğimiz dış mekanlara duyulan ilgi artacak.
Sağlıklı mega şehirlere sahip olmak için şehirsel yerleşim tasarımını radikal bir şekilde tekrar ele almalıyız. Arabasız alanların ve bisiklet yollarının sayısının hızla artması sizi şaşırtmasın!
Son olarak, artık trafik sıkışıklığı olmayacak, çünkü artık iş hayatımız 9-5 arasında sıkışıp kalmayacak. Mesai saatleri çok daha esnek olacak ve çalışma şeklimiz de globalleşecek. Kişisel araçlarınızla vedalaşmak durumunda kalabilirsiniz.
Lucie Greene, Light Years Kurucusu
“Big Tech”
Teknoloji şirketlerinin misyonu hükümetlerin misyon setiyle çakışmaya ve her zamankinden daha etkin olmaya başladı. Sağlık, eğitim ve altyapı başta olmak üzere, teknolojinin kamu hayatındaki yeri sağlamlaşıyor.
Pandemiden önce teknoloji şirketleri toplumun her kesiminden güçlü ve olumsuz tepkiler alıyordu. Bu kurumların günlük hayatlarımızın her alanına uzanan kollarının farkına varmaya başlamıştık. Salgın bu tepki zincirini kırdı ve teknoloji şirketlerinin hayatlarımızdaki rollerini derinleştirmeleri için sayısız fırsat kapısını sonuna kadar açtı. Teknoloji yakında eğitimde, hükümet hizmetlerinde ve sağlık sektöründe lider pozisyonlarda karşımıza çıkacak. Hepimiz birer “silikon şehirde” yaşayacağız.
McDonald’s, Avustralya merkezli bir takip aplikasyonunda reklam vermeye başladı bile; günlük yaşantımızın tüketici kimliğimizle karıştığının ilk göstergelerinden.
Hükümetlerimizin büyük teknoloji problemlerini çözemediği gibi bir algı mevcut. Demokratik kurumlara duyulan güvenin çalkantılı olması da bu algıya eşlik ediyor.
Ancak “big tech” her şeyin çözümü değil. Eğitimi tekrar kurgulamak istiyorsak ilk adımımız daha çok sosyal çalışana, ruh sağlığı danışmanına, okul hemşiresine ve sanat dersine yatırım yapmak olmalı.
Sosyal girişimcilik yaklaşımını benimsemiş organizasyonların dahi gelire ihtiyacı var. Bu yaklaşım devlet hizmetleri için aynı şekilde işlemiyor. Korkum, hayatlarımızı nasıl yaşadığımıza dair edilen bilgilerle yapılan müdahalelerin tüketici kimliğimizle sürdürdüğümüz yaşantımızın dışında da hayatımızın tamamını baskı altına alacak olması.
Yaratıcılık
Önümüzde bir paradigma dönüşümü var. Teknoloji yaratıcılığın, duygusallığın ve sanatın düşmanı olarak görülüyordu. Yeni kuşak kreatifler yollarına AI ve VR ile devam ediyor. Bu kuşak gaming, sosyal medya ve akıllı telefonlarla büyüdü, o yüzden bu araçlar artık yeni normalimiz haline geliyor.
Online deneyimlere duyusal katmanların eklenmesine dair birçok proje görüyoruz. Gaming evreninin sınırları içinde “skin”, dijital giysiler ve makyaj malzemeleri satın almakla oldukça Z kuşağına hitap ederek başlayan trend, yeni normumuz oluyor. Sanal arka planlar, iç mimari ve gerçekliklerle sanal görüşmeler kullanıcılarını çok daha içine çeken deneyimler haline gelecek.
AI
Bu yeni kuşak kreatifler AI’yı yeni şeyler yaratmakta büyük destek veren bir ortak olarak görüyor. Hali hazırda AI merkezli avatarlar ve asistanların hayatımıza girdiğini görüyoruz. AI’ya olan korkumuz giderek azalacak.
Sanal Dünyalar
Tiyatro, sinema veya alışveriş merkezi nedir? Her biri çok yakında oyunlarla ve oyunlara karışabilir. Bu formatta sinemaya gidip filmlerdeki karakterlerle iletişebileceksiniz.
Özetle; artık eğlence, gaming, konuşma ve sosyalleşmenin giderek birbirine karıştığını göreceğiz.
Daniel Hulme, Satali CEO’su
Merkezsiz Dünya
Umuyorum ki 2030’a kadar herkesin sağlık hizmetlerine, eğitime, beslenmeye ve barınağa sahip olduğu, merkezi olmayan bir dünya yaratmak hedefine doğru adımlar atmış olurum.
Geçtiğimiz 10 yıl boyunca kapitalist gelir modeline karşı dirençli bir şekilde artan, sistematik bir başkaldırı gördük. Aynı başkaldırı milliyetçiliğe ve merkezileşmeye karşı da gerçekleşti. Toplum olarak büyük hacimlerde servet ve güç toplayan kurumlara karşı durmaya başladık. Heyecan duyduğumuz fikirlerse merkezi olmayan modeller, açık kaynaklı topluluklar ve kurumlar oldu. Bu fikirler insanları bir araya getiriyor.
Global kapsamda tasarımcıları, yazılımcıları, finans profesyonellerini, İK profesyonellerini ve iş dünyasının liderlerini istedikleri her neyse onu yapmak üzere nasıl bir araya getirebilir ve yarattıkları katma değerin karşılığını aldıklarından emin olabiliriz?
Herkesin mi Facebook’u?
Açık kaynaklı bir Facebook yarattığınızı düşünün; her kullanıcı için 1 kuruş elde etseniz bu size yıllık 300 milyon lira kazandırır.
Bu Facebook, hissedarlarına para kazandırmaktansa insanları gerçekten birbirine bağlamayı da başarabilir.
Merkezi olmayan şirketler giderek artmaya başlayacak ve Amazon, Google gibi şirketlerin sistemlerine meydan okuyacak. Şu anda kendime şu soruyu sormadan edemiyorum; bir şirket, var olmak için paraya ihtiyaç duymayan bir başka şirketin karşısında nasıl durabilir ki?
Robotların Yükselişi
Çevresel sorunları çözmek üzere insanlığın henüz ulaşamadığımız potansiyelini nasıl ortaya çıkarabiliriz? Bunu yaparken, teknolojinin hükümsüz kıldığı meslekler olduğu gerçeğini de göz önünde bulundurarak insanlara iş ve fırsat sunmayı nasıl başarabiliriz?
Günümüz insanının doğasında kar yaratmak ve bu uğurda insanları işten çıkarmak var; bir şirketin en büyük maliyetinin iş gücü olduğunu unutmamak gerek. Ekonomilerimiz bu görüşü sürdürebilecek şekilde yaratılmadı. Bu yüzden insanların katma değer yaratabileceği ve bu katkılarının karşılığını alabileceği platformlar inşa etmeliyiz.
Biz AI çözümlerine yatırım yapmaya devam ediyoruz. Bir noktada herhangi bir insandan her anlamda daha akıllı olan bir beyin inşa edeceğiz; çünkü işe dair her şeyin daha efektif olmasını ve maliyetlerin karşılığını tam anlamıyla bulmasını istiyoruz. Bu bizim son buluşumuz olacak. Bu buluşun hayata geçtiği güne kadar bir canlı türü olarak iş birliği yapmayı öğrenmezsek yarattığımız şey bizi bu dengeden silip atacak.
Siyaset
Kimileri Facebook’un geçmiş alışkanlıklarınız ve beğenilerinize dayanarak sizi, kendinizden daha iyi tanıdığını düşünüyor.
Kısa bir süre önce çok iyi bir TED Talk’a denk geldim. Konuşmada her birimizin yakın gelecekte dijital bir avatarımızı oluşturabileceğimiz söyleniyordu. Bu avatar size belli siyasi konular hakkında ne düşündüğünüzü soracak ve tüm verinizi çekecek. Bizim yasa yaratması için siyasetçilere oy vermemizdense, dijital avatarlarımız oy vermemize gerek kalmadan bizim için oy verebilecekler.
Bu siyasetçilerden sonsuza dek kurtulabileceğimiz anlamına geliyor…
Amy Kean, AndUs Marka ve İnovasyon Direktörü
Özetle
Tarihin her döneminde yapılan gelecek öngörüleri içinde bulunulan zamanın ideallerini ve arzularını yansıtmıştır. 1500’lerde Nostradamus’un gelecek tahminleri savaş, güç ve adamlar üzerineydi. 1800’lerde, Sanayi Devrimi’nde öngörüler uçan buhar makinalarını barındırıyor. 1960’larda Jetsonlar gibi çizgi filmler Amerikan Rüyası’nı uzaya taşımayı hayal etti.
Geçtiğimiz 10 yıl boyunca gelecek tahminlerimiz minimalistik ve teknoloji odaklı oldu. Sanki robot olmak istiyormuşuzcasına! Kendimiz olmaktan bıktık. İnsan olmanın ne demek olduğunu ve bu tanımı tekrar içselleştirmeliyiz.
2030’da kendimizi birçok alanda daha iyi hale getirdik. Kendimizi ve diğerlerini profesyonel ve ekonomik anlamda güçlendirdik. İnsanlığı yetersiz hükümetlerden kurtardık. Teknoloji ve insan arasındaki ilişkiyi iyileştirdik.
Teknoloji insanlarla bir olacak ve hayatlarımızı çok daha keyifli hale getirecek.
Ancak bugün kendimize bir uyarı da yaptık; rahatlık tuzağına düşemeyiz. Bu oldukça önemli. Direnmeye devam etmeliyiz. Aktivizm durmamalı. Gerçekten global ve işbirlikçi bir toplumun yanıtınınsa Z kuşağı olduğunu umut etmeye devam edebiliriz.
Kaynak: The Drum