Türkiye’nin yalnızlık kodları
Her toplumun kendine özgü bazı kodları var. Ama yalnızlığa bakış açısı birçok yerde aynı. Kalıplaşmış yargılar yalnızların fiziksel ya da karakter olarak kusurlu olduğuna işaret ediyor ve bu yalnızlığın acilen sonlandırılması gereken bir durum olduğu izlenimi veriliyor. Fakat gerçek bunun tam tersi. YouGov’un Marketing Türkiye adına gerçekleştirdiği araştırmanın sonuçlarına göre yalnızlar ne bunu bir kusur olarak görüyor ne de yeterince inandıkları bir ilişki olmadan yalnızlıklarını sonlandırmaya niyetleri var. Yalnızlıkları sebebiyle bazı ortamlarda ve 14 Şubat Sevgililer Günü gibi ilişki kutlanan özel günlerde kendilerini engellenmiş hissetseler bile… Özellikle genç jenerasyon flörte ve 14 Şubat’a dair tüm gelenekleri temelinden sallıyor. Zannedilenin aksine mobil arkadaşlık uygulamalarında en az vakit geçirenler onlar. 14 Şubat’ın hediye geleneğine karşı çıkan da. Gelin ilişki ekonomisine, 14 Şubat’a ve diğer şaşırtan sonuçlara daha yakından bakalım…
Erkekler daha yalnız
Katılımcıların yüzde 36’sı kendisini yalnız hissederken, bu oran bekarlar arasında yüzde 24, ilişkisi olanlarda ise yüzde 10 olarak kaydediliyor. Yani katılımcıların bir kısmı ilişki içerisinde kendini yalnız hissettiğini ifade ediyor. Her 5 erkekten 1’i kendisini yalnız hissettiğini belirtirken, bu oran kadınlarda daha düşük (yüzde 14).
En yaygın yalnızlık sebebi “anlaşılamamak”
Katılımcıların yarısı yalnızlığı “Hayatımda duygusal olarak paylaşım yapabileceğim birinin olmaması” olarak tanımlarken ilişkisi olanlar için de olmayanlar için de yalnızlığın benzer çağrışımlar yaptığı görülüyor. Yalnızlığım duygusal karşılığı yüzde 34 ile anlaşılamamak olurken, yüzde 33’lük bir kitle için tek başına olmak/yaşamak anlamına geliyor.
Yalnızlık kimilerinde kronik
Kadınlar için yalnızlık yüzde 54’lük bir oranla duygusal boşluğa tekabül ediyor. Yüzde 42’si yalnızlığı anlaşılamamak olarak tarif ediyor. Erkeklerde ise yüzde 39 ile tek başına olmak/yaşamak yanıtı öne çıkıyor. Katılımcıların yalnızlık tanımlarıyla kendilerini yalnız hissettikleri zamanlar birbiriyle paralel. Kendilerini ne zaman yalnız olarak tanımladıkları sorulduğunda yüzde 26’sı duygusal olarak kimseden etkilenmediğinde, yüzde 21’i ise hayatında duygusal ya da cinsel paylaşımda bulunabileceği herhangi birisi olmadığında yalnız hissettiğini söylüyor. Katılımcıların yüzde 15’i her zaman yalnız olduğunu söylerken, bu oran bekarlar arasında yüzde 21’i buluyor.
Toplumun yalnızlara bakışı “kusurlu”
Katılımcıların yüzde 31’i toplumun yalnızlıktan korktuğunu düşünürken, yüzde 29’u yalnızlığın garipsendiğini ve yüzde 28’i toplumun yalnızları kusurlu bulduğunu belirtiyor. Özellikle de 18-34 yaş arası gençler, 35 yaşından büyüklere oranla, toplumun yalnızları kusurlu bulduğu fikrine daha çok katılıyor. Kadınlarda ise toplumun yalnızlara daha çok üzüldüğü (yüzde 32) düşüncesi hakim. Bekar olmayan katılımcıların yüzde 45’i yalnızların mutsuz olduğunu düşünürken, bekarlar toplumun yalnızları garipsediği (yüzde 36) fikrine daha güçlü bir katılım gösteriyor. Ancak ilişkisi olan her dört kişiden biri yalnızların hayatının daha kolay olduğunu düşünüyor.
Kadınlar daha dirençli
Bekar kişilerin yarısının hissettiği en yoğun duygu kendi kendine yetebilmekken, yüzde 32’si yalnızlığın sakin hissettirdiğini dile getiriyor. Kadınlarda kendi kendine yetebilmek, sakin ve özgüvenli hissetmek, erkeklere göre daha baskın. Genç yaş gruplarına baktığımızda ise 18-25 yaş arasındaki kişiler yalnız olmayı diğer yaş gruplarına göre daha depresif buluyor.
Tek başına tatile çıkmak cazip gelmiyor
Yalnız yapmaktan hoşlanılmayan aktivitelerde her üç kişiden birinin oyladığı “tatil” yanıtı başı çekiyor. Her üç kadından biri ise konser, gece kulübü ve dans aktivitelerine yalnız katılmaktan hoşlanmıyor.
Hedef tahtasında yalnızlar var
TÜİK verilerine göre evlilik oranlarında bir düşüş olsa da geleneksel kodların etkisiyle toplum bekarlara karşı ön yargılı. Araştırma sonucuna göre yalnızlar en sık “çok seçici olduğu ve kimseyi beğenmediği” (yüzde 38) ön yargısıyla karşılaşıyor. Bu oran kadınlarda yüzde 50’ye kadar çıkıyor. En çok karşılaşılan bir diğer kalıplaşmış düşünce ise yalnızların yeterince güzel ya da yakışıklı olmadığı…
Yalnızlık ne zamana kadar?
Yalnızların yüzde 28’i yeni bir ilişkiye başlamaktaki en önemli çekincelerinin güvenememek olduğunu belirtiyor. Her 5 kişiden biri ise ilişkiye başlamaktaki en büyük çekincesinin anlaşılmamak olduğunu ifade ediyor. 35 yaş üstü katılımcılarda ise, daha çok kıskançlık gibi kısıtlayıcı davranışlara maruz kalma çekincesi hakim (yüzde 14). Diğer taraftan katılımcıların yüzde 17’si yalnızlıklarını sonlandırmak istemediklerini belirtiyor. Yalnızlığını bitirmek isteyen tüketiciler arasında erkekler (yüzde 46) ağırlıktayken, gerçekten istedikleri ilişkiyi bekleyenler daha çok kadınlar (yüzde 55).
Gençler mobil arkadaşlık uygulamalarına karşı mesafeli
Bekarların çoğu (yüzde 59) hiç mobil arkadaşlık uygulaması kullanmadıklarını söylüyor. Ve ilginçtir ki 18-24 yaş aralığındaki katılımcıların, 30’larında olanlara göre, mobil arkadaşlık uygulamalarıyla tanışma oranı daha düşük (yüzde 66). Yalnız katılımcılar sevgilisi olanlara göre mobil arkadaşlık uygulamalarını daha az kullanıyor. Erkeklerin mobil arkadaşlık uygulamalarında zaman geçirmeyi daha çok sevdiği de verilere yansıyor (yüzde 43).
Z’ler flörtü yeniden tanımlıyor
Bu noktada, “flört” ile “ilişki” olarak tanımladığımız iki kavramın farkları dikkat çekiyor. Katılımcıların yüzde 40’ı için flört kelimesi “iki kişinin birbirini tanıdığı ilk evre” olarak tanımlanıyor. Yüzde 30’luk bir kesim ise flört etmeyi, arkadaşlıktan daha fazla ancak ilişkiden daha az paylaşımda bulunmak yani ikisi arasında bir evre olarak görüyor. Genç katılımcılara göre flört, “birden fazla kişiyle görüşülüp, konuşulabilen”, daha ileri yaş grupları için adı konmuş bir ilişkiye başlamadan önceki evre olarak anılıyor (yüzde 25).
Onlineda başlayan ilişkilerin ömrü kısa
Peki, bu uygulamalar günümüz ilişkilerinde ne kadar yer kaplıyorlar? Mobil arkadaşlık uygulamalarını kullanan katılımcıların yüzde 21’inin bu uygulamalar üzerinden başlayan ciddi bir ilişkisi olurken, neredeyse yarısı yalnızca “takıldığı” ilişkileri olduğunu belirtiyor. Kullanan her 4 kişiden 1’inin ise flört ya da ciddi bir ilişkisi olmadığı görülüyor.
Sevgililer Günü duygusal bir baskı yaratıyor
Özge Akçizmeci Üstün, YouGov Türkiye Genel Müdürü
- Yalnız olmak üstümüzde büyük bir toplumsal baskı yaratıyor, bir tercihten çok yazgı olarak algılanıyor. Hem farklı cinsiyet rollerini benimsiyoruz ve buna göre beklentileri karşılamaya çalışıyoruz hem de çağın gerekliliklerine ve ilişkilerde dijitalleşmeye ayak uydurmaya çalışıyoruz. Korkularımıza ve çekincelerimize kendimize koyduğumuz sınırlar da eklenince, eğer bir arayıştaysak o özel insanı bulmak zorlaşabiliyor, ya da “yalnız olmak” bize kendimizi eksik hissettirebiliyor.
- 14 Şubat Sevgililer Günü’nün getirdiği duygusal baskı, markaların yalnız olmamayı odağına alarak yaptığı iletişim çalışmalarıyla daha da perçinlenerek, yalnızların üzerindeki baskının artmasına ve kendilerini mutsuz hissetmelerine neden olabiliyor. Geçmiş araştırmaların da bize gösterdiği gibi tüketiciler markalarla kurdukları bağda anlaşılır olmayı arıyor.
- Tüketicilerin bu talebini karşılayabilecek, yalnızlığın norm dışı olmadığını anlatarak onları da kapsayabilecek iletişim çalışmaları yapılabilir. Markalar 14 Şubat Sevgililer Günü için yapacakları iletişim çalışmalarında yalnızca bir ilişkisi olanlar için değil, yalnızlar için de özel içerikler üreterek, onlara kendilerini daha iyi hissettirebilir.