12 klasik içerik pazarlaması problemi ve onların çözümleri
İş hayatınız boyunca, içerik pazarlaması öyle ya da böyle bir şekilde hayatınıza girecek; aynı zamanda bu, medya maliyeti olmadan dijital pazarlamayı kapsadığınız tek pazarlama türü.
Peki içerik pazarlaması yaparken, yönteminizin işe yaradığından emin misiniz?
Anketlere göre, pazarlamacılar, kampanyalarının işe yarayıp yaramadığına dair net bir fikre sahip değil.
İşte yapılan klasik hataların bir listesi:
1-Başlangıçtaki araştırmanın yetersizliği
İçerik pazarlamasında öne çıkan ilk sorun, pazarlama aktivitesinin doğru şekilde ve yeterince etraflı yapılmamış olması.
“Çabucak halledelim” mantığı ne yazık ki bu durumda etkili olmuyor. Bu durumu engellemenizin bir yolu araştırmanıza başlamadan Google’ın keyword planner’ına göz atmak olabilir.
Bu sitede hedeflendiğiniz kitlelerin hangi kelimeleri kullanarak aramalar yaptığını öğrenebilir ve böylece içeriğinizi, web sitenizi arama motorunun ilk sayfasında çıkmasını sağlayacak şekilde tasarlayabilirsiniz.
2-Hedeflenememek
Ödevinizi erken yapmayıp “Şu anda hangi noktadayız?” sorusunu sormamak, zamanı gelince “Nereye gelmek istiyoruz?” sorusuna olan cevabınızın kalitesini etkileyecektir.
Bu netlik eksikliği çoğu zaman başarısızlığa götürür. Bir işe başlamadan neleri ölçmeniz gerektiğini netleştirmelisiniz.
3-Kaliteli brief eksikliği
Brief yaratan içerikçiler, kadrolu ya da kadrosuz, elle tutulur, çizgileri belirgin bir brief yaratmalıdırlar; ancak bu durum pek nadir.
Kullanıcı profili, anlatım tonu ve rehber formatlaması gibi önemli parçalar genelde üzerinde durulmadan atlanıyor.
Bu durumu da hedef kitle profilini netleştirerek ve onlara nasıl sesleneceğinizi belirleyerek çözebilirsiniz.
4-Kanallar arası belirsizlik
Belirsiz bir brief, kanallar arası belirsizliğe yol açar. Birçok marka web sitelerinde çok ketum ve profesyonelken, sırf platform değiştiriyorlar diye Twitter ve benzeri platformlarda canlı ve laubali bir duruş sergileyebiliyorlar.
Her ne kadar farklı platformda tarz deneyimlemek iyi bir strateji de olsa, her daim birincil kanalınızla örtüşen bir tavrınız olması önemli.
Bu durum özellikle reklam ilanları hazırlarken önemlidir, çünkü ilanlardaki rahatlık bu belirsizliğe kolaylıkla yol açabilir.
5-Yanlış/kötü kanal seçimi
Markanızın bütün sosyal medya platformlarında var olması bir mesele; bunu iyi bir şekilde yapmak çok daha farklı bir mesele.
Bazı markalar belli sosyal platformlarda kendilerini test ederken kendinize sormanız gereken soru; bunu ben neden yapmalıyım? Tumblr genelde bu deneyimlere ev sahipliği yapıyor olsa da, siz de diğer markaların izlediği taktiği izlemek durumunda değilsiniz.
Hedef kitlenizin bulunduğu platformda etkinliğinizi oluşturun.
6-Kötü blogging
Yukarıdaki maddeyle bağlantılı olarak; bir markanın bir bloğu var, ama bu blogla ne yapması gerektiğini bilmiyor. Marka bloğu yazması için eğitimsiz bir sözde blogger işe alıyor ve bu blog tabii ki işe yaramıyor…
Bloğunuzun çalışmama nedeni, muhtemelen bloğunuzun hedef kitlenizin dileklerini ve iyi web standartlarını karşılamamasıdır.
7-Kötü formatlama
Çoğu kurumsal şirketin blogları kötü bir formata sahip. Basit web standartlarına uygun, iyi bir stil rehberi yaratın; bunu yaptığınız takdirde, briefiniz de iyiyse, başarısız olmanız için bir neden kalmamış olur.
Ne tarz bir stil yaratmanız gerektiğine dair kafanızda soru işaretleri varsa, The Yahoo! Style Guide’a göz atabilirsiniz.
8-Çok satma heyecanının istikrarı
“Ya satarız, ya satarız.” mantrası, şaşırılmayacak şekilde bir pazarlamacının ilk hedefi olabilir. Bu durum büyük kitlelere ulaşabilen şirketler söz konusu olduğunda daha da ön plana çıkar.
Bu durumda da satma heyecanı, markaların müşterileriyle uğruna iletişim kurduğu tek konuyu bu hale getirir. Oysa konuşulacak onca başka konu varken…
9-Çeşitlilik yetersizliği
Bir önceki maddeyle bağlantılı olarak, aktardığınız mesajın sadece satış bazlı olması, diğer platformlarla deneyimlemenizi geri çekeceğinden sizi fırsatları görmekten alıkoyar.
Facebook kullanan şirketler takipçilerinin ilgisini tepede tutmak için linkler ve fotoğrafların dışında yöntemler yaratmalılar; özellikle bloglar kelimelerin, resimlerin, makalelerin ilerisine geçip farklı stillere açık bir platformken.
Ancak çeşitlilik var olacak diye marka imajının istikranından ödün vermek de doğru değildir. Şirketler içerik formatlarını küçük değişiklerle süslerken vermek istedikleri mesaj da aynı kalabilir.
10-Kötü başlıklar/konular
Kötü blogların bir nedeni de kötü başlıklardır; bunun yanı sıra içerik başlıklarıyla da sorun yaşanırsa arama motoru sonuçları ve sosyal medyada da sorun yaşayabilirsiniz.
Sektördeki çoğu makalenin başlığına bakarak içeriğine dair yerinde bir fikir sahibi olamıyoruz. Bu da arama ve sosyal dağılım için büyük sorunlar teşkil ediyor.
Jakob Nielsen, 1998’deki yazısında, “başlığın kendi başına bir duruşu ve yanında içeriğin geri kalanı verilmediğinde de bir anlamı olmalıdır. Bu durum multiplatform web’de daha da geçerli olacaktır.” diye belirtmiş.
Genel olarak konuşursak, bir başlıkta birkaç anlam yaratmaya çalışmak pazarlamayla uyuşan bir yöntem değildir.
11-Kötü bir müşteri deneyimi tasarımı
İçerik bölümleri, web sitesi tasarımcılarının dertlerinin en sonunda görülüyor. Oysa en çok karşılaşılan problem olan tipografi, çözümü çok kolay olmasına rağmen, müşterilerin büyük bir kısmını siteden uzaklaştırıyor.
Bu problemi çözmek bu kadar kolayken hala içerik tasarlamasından daha çok önem görmesi şaşırtıcı.
Tipografinin ötesine geçtiğimizde, bir WordPress sitesi ve ana platform arasında yaşanan bir entegrasyon yetersizliği de en çok yaşanan problemler arasında. Bu durumlar, sanıyoruz ki, pazarlamacıların, içerik pazarlamasının da bir satış aracı olabileceğini unuttuğu anlardan doğuyor…
12-Müşteriye/kullanıcıya öncelik vermemek
Bu madde bu listenin en önemli maddesi olabilir; çünkü diğer bütün maddelerle bir bağlantısı var.
Planlama, briefing, ve yukarıdaki bütün elementler buna maddeye dahil. Çoğu şirketin içeriği genelde başarısız oluyor, çünkü hedef kitlelerinin online iken neler yaptığını araştırmıyorlar. İçerik arama taleplerine karşılık vermiyor, çünkü markalar, kullanıcılarının hangi sosyal kanalları kullandığını ve belirli bir markanın iletmeye çalıştığı mesaja, objektif bir kaynağın mesajından daha az önem vereceklerini göz önünde bulundurmuyorlar.
Kendinizi potansiyel bir müşterinin yerine koyun ve ürün karakterinizi oluşturun. Bu insanların online iken neler yaptığını ve ihtiyaçlarının neler olduğunu düşünün. Bunu yaptığınız takdirde içerik pazarlaması yaptığını düşünen ama empati faktörünü uygulamayan birçok rakibinizin açık ara önüne geçeceksiniz.
Kaynak: econsultancy.com