Askeri eğitimden müziğe, kuramsal fizikten meta-enstrümanlara uzanan sıra dışı bir yolculuğu var Mehmet Ünal’ın. Herkesin NFT ve metaverse karşısında olan bitene anlam vermeye çalıştığı dönemde, yaklaşmakta olanın sesini önceden duyup, gözünü görünenin ötesine dikenlerden… Las Vegas Tüketici Elektroniği Şovunda sergilediği, yapay zekâ ve müziği bir araya getiren performansla adından söz ettiren Ünal’a yeni dünyanın getirilerini, işitsel evreni yeniden şekillendirebilecek meta-enstrümanları ve metaverse’ü sorduk. En önemlisi ise Ünal’dan, bir sonraki adımda “yaklaşmakta olan devrimi” dinledik.
Harp okulundan müzisyenliğe uzanan bir hikayeniz var. Nasıl bu noktaya ulaştınız?
Askeri liseye başladığımda trompetle tanıştım ve bir müzik yeteneğim olduğunu orada fark ettim. Arkasından o kadar âşık oldum ki müziğe… Bir de yatılı olduğu için, orduda ailenizden uzak kalıyorsunuz. Annem, babam, her şeyim müzik oldu. Bir tutkum da fizik… Teorik ve kuramsal fizikle ilişkim üst düzeydir diyebilirim. Bu iki büyük tutkunun temelini oluşturan şeyse merak. Nereden geldim, ben kimim, niye varız gibi soruları ararken kendimi müzikte buldum. Özellikle altını çizmek istediğim şey şu: Eğer bir müzisyen olmasaydım çok muhtemel ki bir kuramsal fizikçi olurdum.
Fizik bilimi duygular yerine, yasalar kuramlarla bağdaştırdığımız bir alan… Sizin için fiziğin müzikle nasıl bir ilişkisi var?
Fizik ve müzik temelde aynı şeyler. Çok fazla ortak noktaları var. Benim de bu ortak noktaları keşfetmem çok erken olmadı. 30’lu yaşlarımda oldu. Algoritma yazmaya ve bu işin mühendislik alanına eğilmeye başladıkça ikisi bende birleşti ve hayatımdaki en büyük tutkularım fizik ve müzik iç içe geçti, bir bütün olup benim asıl patlamayı yaşadığım durum hâline geldiler. Kişiliğim dahi değişti! Eşim dostum da fark etti ve hatta bir ara beni kafa olarak kaybedecekleri endişesine kapıldılar. Aslında ben büyük bir keşfi yaşıyordum. “Evreka!” anındaydım o anda.
Şunu anladım; sanat yaparken kullandığım araçlar Mozart ve Picasso’nun kullandığından tamamen farklı olabilir. Hiçbir önemi yok. Güzel bir şey tasarlamak için kemanı kullanmak zorunda değilim. Uçak motoru sesini kaydederim ve onu müziğe çeviririm, güzelce organize edip tasarıma dönüştürürüm. Bu tasarımı bir kompozisyon olarak sunduğumda da insanlar tarafından beğenilebileceğini anladım. Pattern’ları keşfettim ve bunların çevremizde ne kadar yoğunlukta olduğunu fark ettim. Mimaride ve sanatta bunun yansımalarını görünce tüm tasarımlarımın, yazdığım algoritmanın ruhumun, düşünce biçimimin bir yansıması olduğunu anladım.
Yazılım işin içerisine bu noktada mı dahil oldu?
Yazılım hayatıma özellikle bu hayal ettiğim şeyleri gerçekleştirmek istediğimde, insanın sınırlarını fark ettiğim noktada girdi. Trompet çalan, trombon çalan birinin nefes alması gerekiyor; yani sınırları var. Sesin bizzat kendisiyle muhatap olmaya karar verdiğim için yazılım ve bilgisayar dünyasına geçtim ve orada sesle ilgili algoritmalar geliştirmeye başladım. O yolculuğun temelindeki motivasyon yapabileceklerimin sınırının olmamasıydı.
İnsanın sınırlarından bahsederken, aklımıza yapay zekâ geliyor ister istemez. Bu teknolojiyi nerede görüyorsunuz? İnsan zekasıyla nasıl ayrışıyor?
Bahsettiğimiz teknoloji henüz çok primitif bir seviyede, olgunlaşma sürecine bile girmedik. Oradaki zekâyı da bizim normalde algıladığımız zekâ kavramının dışında bir tür olarak görmek lazım. Bu asla ve asla bize benzemeyecek, bambaşka bir zekâ olacak gelecekte. Çok daha ileriyi hayal edersek yepyeni bir varlıkla karşı karşıya olacağız zekâ türü olarak. Bütün zekalar bize benzemek zorunda değil. Yenisi çıkabilir ve bambaşka bir düşünce şekli olabilir. Bize benzemiyor ama bizim tasarladığımız bir şey ve bizden parçaları içinde bulunduruyor.
Yaratıcılık ve dijitalleşme derken, herkesin aklında olan bir NFT meselesi var. Bir sanatçı olarak NFT size ne ifade ediyor?
Klasik cevapları vermeyeyim; felsefi açıdan bakarsak işe, bizim NFT’ye ciddi bir gereksinimimiz vardı. Kapitalizmde bir devrime ihtiyaç duyuyorduk. Çünkü ekonomi sistemi değişiyor. “Open Economy” oluşmaya başladı ve Web 3.0 gibi teknolojileri kullanarak alışık olduğumuzun çok dışında bir yere doğru gidiyoruz.
Bu yeni gidişatta, eğer ki kendinizi kapalı bir sistem olarak algılıyorsanız ve her şeye “rekabet” gözlüğüyle bakıyorsanız zaten bu kültürü kavramıyor ve gelen şeyin ne olduğunu anlamıyorsunuz demektir. Gelen şey paylaşıma, kolektif çalışmaya ve yatırıma açık olmayı gerektiriyor. Markalar da gelişmeleri bu açıdan değerlendirmeli. Buradaki ekonomik sistemi iyi kavramaları gerekiyor. Metaverse ve NFT yeni dünya düzenidir, yeni yaşam düzenidir, yeni bir evrendir. Bu sanal evrenler bizim fiziksel evrenimize de inanılmaz derecede etki edecek.
NFT ve metaverse ile ilgili gelişmelere eleştirel yaklaşan pek çok insan için bu teknolojiler olmayan ürünlerin pazarlanacağı daha vahşi bir kapitalist modele işaret ediyor. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
Tam tersi olarak bakıyorum. Bu tamamen iş birliği odaklı üretime açık olanların yaşayacağı bir yer olacak. İnanılmaz sayıda, benim “shark” dediğim, sadece para kazanma hedefiyle buraya giren, kapitalizm gözlüğünü takıp metaverse’te gezenler var. Hepsi kaybedecek! Yaptıkları yatırımların çoğu çöp olacak, hiçbiri bir yere varmayacak. Şu an içerisi karışık… Kapitalizm gözlüğüyle gezen de var, benim gibi kolaboratif bir gözlükle gezen de… Bugünkü kapitalizmin sorunları var ama bir öncekine göre avantajları da vardı. Bir sonraki modelde de sorunlar ve avantajlar olacak ama bu bir ilerlemedir. Büyük değişimin, NFT’nin sıkça konuşuluyor olmasının nedeni de bu.
Peki, bu yeni model eskinin tamamen yok olduğu, yeni olanın gelenekseli yıkarak egemen olacağı bir sistem, yani bir siyah ve beyaz zıtlığı mı?
Sanat perspektifinden değerlendirirsem, geleneksel kültüre ve sanata hâkim olmayanın gelecekte var olmasının mümkün olmadığını düşünüyorum. Geliştirdiğim bütün teknolojilerin güçlü olmasının altında yatan sebep gelenekseli iyi biliyor olmam. Ben yıllarca geleneksel sanat eğitimi aldım, Mozart’ı, Beethoven’ı çok iyi öğrendim, kendi müziğimizi, Aşık Veysel’i çok iyi hatmettiğim için yapay zekayla çalışabildim. Bunu yaparken bir şeye çok dikkat ettim: Bu büyük sanatçıların bizzat kendilerine hayranlık duyup taklit etmek yerine, devrimci taraflarını kendime ilham olarak aldım.
“Meta-enstrüman” kavramından da söz ediyorsunuz. Bu ne anlama geliyor? Bu alanda ne gibi çalışmalarınız var? Bir şair ne yapar?
Bir kelimenin anlamını büyütür her seferinde. Ben de enstrüman dediğimiz şeyin anlamını ve bağlamını genişletmeye başladım. Bir enstrüman var ortada ve bunu siz çalıyorsunuz. Sizle beraber bir yapay zekâ da çalıyor. Böyle bir enstrüman var mı insanlık tarihinde daha önce? Yok. Bu enstrümanla bir milyon insan aynı anda bağlanıp kolektif bir sound da yaratabiliyor. Tek bir ses! Mesela benim konuşurken tek bir sesim var. Bu sesin bir milyon kişi tarafından oluşturulduğunu, herkesin aynı sese katkı yaptığını hayal edin.
Aslında bunun enstrüman görünümlü bir teknoloji olmasıyla, dünyanın her yerinden bağlanıp çalabileceğimizi fark ettim. Benim geliştirdiğim şey bir VR enstrüman değil, bir teknoloji. Cloud üzerinde çalıştıkları için birer app değiller; aralarındaki iletişimleri kuran bir mesajlaşma sistemi var. Bu da halihazırda en çok smart home teknolojilerde, IoT’de kullanılıyor. Bu sistemle gecikmenin çok az olduğunu gördüm, dünyanın iki farklı noktasındaki insanı birbirine senkronize edebileceğimi anladım.
Ahşap malzemenin yaygın olduğu dönemde, yaylılar ve piyano; metal endüstrisinin geliştiği dönemde üflemeliler, elektriğin yaygınlaştığı dönemde ise elektronik enstrümanlar müziği şekillendirdi. Peki, bu yeni dönemin, yani metaverse’in sesi nasıl oluşacak?
Oldukça farklı bir şeyle karşı karşıya kalacağız. Önce akustikle başladık, arkasından elektriğin keşfiyle, devreler yapma ve böylelikle elektronların kontrolünden müzik oluşturabiliyoruz.
Artık datayla birlikte müzik yapma şekilleri geliştirilmeye başlandı. İçerisinde yazılımlar, bilgisayarlar, algoritmalar da var. Bir sonraki aşama henüz gelmedi ama gelmek üzere olan ve her şeyi değiştirecek şeyi söyleyeyim: Kuantum teknolojisi.
Gelmek üzere olan dediniz, burada bizi neler bekliyor? Siz gelecekte neler yapmayı hedefliyorsunuz?
Bugün geliştirdiğimiz bilgisayar ve transistör teknolojisi tıkanmış durumda ve daha fazla ilerleyemiyor. Teknoloji nanometre boyutuna küçüldü fakat daha da küçülmesi artık fiziksel bakımdan mümkün değil. Bir devrime ihtiyaç vardı ve Kuantum bilgisayarlar da bu doğrultuda geliştirilmeye başlandı.
Henüz ilkel bir seviyede olsa da 10 yıl içerisinde hayatımızda büyük bir yer kaplamaya başlayacaklar. Herkesin beklediği “Bir şey geliyor ama acaba elektrik kadar büyük bir devrim mi?” sorusunun cevabı bu: Evet tam da öyle bir devrim geliyor. Benim ana hedefim de bir Kuantum bilgisayara ulaşmak ve onun üzerinde araştırmalar yapmak. Anlatmaya başladığımda insanlar Nostradamus gibi geleceği anlattığımı düşünüyor. Hayır, bu teknolojiler şu anda var ve zaten kullanılıyor.
Yolculuğun final noktası da burada. Herkes NFT ve diğer varlıkların yanı sıra birleştiği yer olarak metaverse’ü düşünüyor. Hayır. Metaverse’ü host edecek, ona gücünü verecek şey Kuantum bilgisayarlar.