Geleceği kurgulayabilmek ve uzgörü geliştirmek hayatın neredeyse tüm temas noktalarına dokunmaktan ve doğru okumaktan geçiyor. Kimileri gelecekten endişe duyarken, kimileri çok daha umutlu. Ancak gerçek şu ki, yalnızca doğru öngörebilenler o güne hazır olabiliyor. Dünya bunca hızla değişip dönüşürken ve bir yıl sonrasını bile öngörmek kolay değilken Fütüristler Derneği Başkanı Dr. Mustafa Aykut’un kitabı “2040’a Ne Kaldı?” çok büyük bir önem taşıyor. Biz de “2040’a Ne Kaldı?”dan referansla kendisine; fütürizmden dünyanın gelecekte içinde bulunmasını öngördüğü problemlere, gelecek robotlardan yarının lider profillerine dek merak ettiklerimizi sorduk…
- Kitabınızın ilk bölümlerinde yanıtladığınız kıymetli bir soruyla başlayalım: Fütürizme neden gereksinim var?
Steve Jobs’a sağlığında bir gazeteci stratejisinin ne olduğunu sormuştu. Jobs’un yanıtı bu sorunuzun tam olarak karşılığıdır. “Önce şirketimi değiştireceğim. Sonra endüstriyi, daha sonra da dünyayı”. Bu yıllarla ifade edilebilecek bir sürenin ötesi. On yılları kastettiğini anlayabiliyoruz. Kuşkusuz büyük bir vizyon. Fütürizm ile uğraşanlar yalnızca geleceği uzgörmekle kalmazlar, aynı zamanda onu gerçekleştirirler.
- Fütüristik öngörüler bir sinema filminde karşımıza çıktığında “yok artık” desek de yıllar sonra teknolojinin o noktaya ulaştığını görebiliyoruz. Peki fütüristler geleceği nasıl öngörebiliyor? Bunu yaparken nerelere, hangi gelişmelere bakıyor?
Fütüristlerin beslendiği çok kaynak var. Öncelikle tarihten bir hayli yararlanıyorlar. Ayrıca trendler onlar için çok önemli. Teknolojiyi yakından izliyorlar. Belki de en önemlisi hemen herkesin fark edemediği zayıf sinyalleri bulup çıkarıyorlar. Örneğin, henüz dile getirilmiyor ama fütüristler iklim değişikliği sonucu Afrika’dan Avrupa’ya büyük kitlesel göçlerin olacağı konusunda toplumları ve yöneticilerini uyarıyorlar.
- 2040 için ön gördüğünüz dünyanın en büyük problemleri neler, bu problemleri aşabilmek için bugün neler yapılmalı?
2040’lı yıllarda başta iklim değişikliği, derinleşmiş teknoloji ve ticaret savaşları, göçler ve düzelmek bir yana gittikçe bozulan gelir eşitsizliği önemli problemleri oluşturacak. Ne var ki; gözden kaçırılan başka bir problem daha var. 2040 yılı insanlık için kritik bir tarih. Bir çok fütürist o tarihte tekilliğin gerçekleşebileceğini uzgörüyor. Bir başka deyişle insan ve makine zekasını ayırt edemeyeceğimiz ya da doğuştan bedenimizde olmayan ama sonradan eklenen cihazlarla “artırılmış” insanların biyolojik doğal dokularının elektro-mekanik yapay sistemlerle bütünleşmiş hali karşısında insan mı, makine mi diye karar veremeyeceğimiz zamanlar. Bu durumda kararları kim alacak? Kimin yararına alacak? İşte, çözmek için geriye dönülmez bir şekilde büyük problemler o yıllarda ortaya çıkabilir. İnsani değerlere bugünden sahip çıkmak zorundayız ve ödün vermemeliyiz.
- Sürdürülebilirlik kavramı özellikle pandemi dönemiyle birlikte çok daha büyük bir önem kazandı. Peki siz bu alandaki çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Yarını kurtarmak için yeterli buluyor musunuz?
Sürdürülebilirliğin ne kadar zayıf halkalarının olduğunu pandemide gördük. Gelişmiş dev ülkeler basit cerrahi maske bulamadı, birbirinin malını korsanlıkla kaçırdı. Eğitimi sürdüremedik. Bir çok iş kolu tamamen durdu. En tuhaf olanı ise pandemi küresel olmasına karşın, pandemiye karşı önlemler lokal kararlarla alındı. Küresel bilim kurulu yerine, her ülke kendi bilim kurulunu oluşturdu. Sonuçta sürdürülen şey sağlıklı yaşam değil, bir mutasyondan ötekine dönüşen virüs oldu. Bütün bunlar başta bilim adamları olmak üzere hükümetlere, üreticilere, tüketicilere, STK’lara unutulmayacak ders özellikleri taşıyor. Sürdürülebilirlik evrensel olmalıdır. Gelir dağılımı, eşitlik, adalet, bilgi paylaşımı, sağlık ve eğitim hizmetlerinden yeteri kadar yararlanma ve özgürlük sürdürülebilirlik yolunu döşeyen taşlardır. O yol bazılarına kapalıysa yolun açılmasını bekleyenler yolu önünü tıkayacaklar. Bundan kaçış yok.
- Veri depolama ve veri güvenliği günümüzün en kritik gündem maddelerinden biri. Peki veri depolamanın geleceğinde neler var?
Her gün ürettiğimiz veri miktarı bir önceki günü mutlaka aşıyor. O kadar ki; hep son iki yılda ürettiğimiz veri, dünyanın oluşumundan bu yana ortaya çıkan toplam verinin yüzde 90’ından daha fazla oluyor. Üstelik bu hızla büyüyen veriyi uzun süre saklamak istiyoruz. Bilim ve teknoloji aralıksız olarak çözüm üretmeye çalışıyor. Canlı organizmaların DNA’larından tutun, vanadyum dioksit denilen yeni tür sıvı bileşene kadar farklı buluşlar küçük hacimlerde büyük veriyi sonsuza kadar saklamak için deneniyor. Henüz dünyanın benimseyeceği kalıcı bir çözüme ulaşılamadı ama yakındır.
- Teknolojinin, yapay zekanın ve robotların bu denli hızlı gelişiyor olması zaman zaman kimileri için endişe verici olabiliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Yapay Zeka belirli bir konuya ilişkin ama bize göre kıyaslanamayacak hacimdeki bilgiyi, yine bizimle kıyaslanamayacak bir hızla işleyebiliyor ve neredeyse hep yüzde 100 doğrulukta sonuç elde ediyor. Bundan niye yararlanmayalım ki? Robotlar ise insana uygun olmayan zor, ağır, hijyen sorunlu, sağlığı tehdit eden ve tehlikeli işleri dur durak demeden daha hızlı ve daha güvenilir biçimde, üstelik 7/24 yapabilecek. Ama öte yandan, Yapay Zeka ve robotlardan insanlara zarar verebilecek hatta yok edebilecek şekilde, örneğin ölümcül ağır silahları kullanan askerler olarak da yararlanılabilir. Yarar yerine zarar vermeleri Yapay Zeka ya da robotların değil, insanların kararıyla olacak.
- Deepfake teknolojisinin bugün ulaştığı seviye şaşırtıcıyken yarın nelere yol açabileceği de merak konusu. Siz bu teknolojinin hayatlarımızda nasıl bir yer edineceğini düşünüyorsunuz?
Deepfake teknolojisi ile kişilik haklarımıza hiç olmadığı kadar yaralayıcı saldırılar olabilir. Bizi olmadığımız ve olmamamız gereken mekanda ve zamanda gösteren videolar hakkımızı arayıp kendimizi aklayana dek sokağa çıkamaz hale getirebilir ve büyük yaptırımlarla karşılaşabiliriz. Küresel tedbirler alınmazsa bunu hangi ülkenin vatandaşlarının yaptığını bulmamız çok güç olacaktır. Söz konusu tedbirler için beklemek sorunu büyütüyor.
- Sanayi devriminin arifesinde “Makineler işimizi elimizden alacak” söylemi bugünün dünyasında “Robotlar işimizi elimizden alacak”a dönmüş durumda. Siz bu anlamda gelecekte var olmayacak ve yeni doğacak meslekler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gerçekten de, 18. yüzyılda İngiltere’de dokuma tezgahlarının makineleşmesine karşı çıkan ‘luddite’ler ortalığı kırıp döktüler. İşsiz kalacaklarını iddia ettiler. Sonuç çok farklı oldu. Makineler sayesinde üretim ve çeşitlilik arttı. Üretim artınca pazar genişledi. Uzak yerlere buharla çalışan trenlerle malları taşıyabildiler. Daha çok sayıda insan isdihdam edildi. Tekstil yan sektörleri de sürükleyip gelişmesine neden oldu. Üretimin yanında moda, lojistik, ulaşım, dağıtım, parakendecilik gibi sektörler büyümeye başladı. Sadece kol gücüne dayanan üretimin yanında masa başı işleri de ortaya çıkardı.
Robotlarla daha da iyisi olacak. İnsana uygun olmayan her işi robotlara yaptıracağız. Robot tasarımı, robot yazılımı, robot üretimi, robot tamirciliği gibi mesleklerin yanısıra robotlarla birlikte çalışmaya uyum koçları bile olacak. Uçaklar elekro mekanik araçlardır. Yazılımları var ama insansız hava araçlarının yazılımı onlarınkinden onlarca kat daha karmaşık ve daha büyük. Basit bir uçağı bir ya da iki pilot bir pistten kaldırıp diğerine indirebiliyor. Oysa basit bir insansız hava aracını indirip kaldırmak için onlarca insan yerde aynı anda çalışıyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Hiç bir iş ilelebet aynı kalmaz. İşimi robot elmden alacak diye hayıflanmak yerine geleceğin mesleklerine yönelmek daha akılcı bir yaklaşım olur.
- Liderlik kavramı her yeni dönemde değişiyor ve yeniden şekilleniyor. Siz geleceğin liderlerini nasıl tanımlıyorsunuz?
Geleceğin lideri ilk soruya verdiğim yanıttaki lider gibi olmalı. Şirketini değiştirmekle yetinmemeli. Sonrasında endüstriyi hatta dünyayı değiştirecek uzgörü becerisine sahip olmalı. Dünyada iş ve sosyal yaşam gittikçe ivmelenecek şekilde hızla değişiyor. Değişime ayak uydurmak geleceğin lideri olmak için artık yeterli değil. Değişimin şirketini yok etmesine direnmeyi bilmek de gerekecek. Bu kavram her ne kadar şirket liderleri için tanımlansa da ülkelerin liderleri için de aynen geçerli.