Yapay zekanın yükselişi sadece teknolojik bir dönüşüm değil; iş dünyasından eğitime, sağlıktan bireysel kariyer yolculuklarına kadar her alanda köklü bir paradigma değişimi anlamına geliyor. Bu dönüşümün nabzını yıllardır tutan isimlerden biri olan Ayşegül İldeniz, inovasyonun merkezinde şekillenen liderlik rolüyle tanınıyor. Intel’de Yeni Teknolojiler Grubu Dünya Başkan Yardımcılığı, Silver Spring Networks’de COO’luk gibi küresel pozisyonların ardından şimdi hem bir danışman hem de vizyoner bir yazar olarak teknolojinin evrimini ve bu evrimde insanın yerini anlatıyor. İldeniz yeni kitabı “Ayşegül 5.0” ile bireylere ve kurumlara yalın bir soru soruyor: “Gelecek geldi, hazır mısınız?” Üretken yapay zekanın yükselişini, iş dünyasında yaşanacak radikal dönüşümleri, geleceğin yetkinliklerini ve teknolojiyi anlamanın yeni tanımını konuşmak üzere bir araya geldiğimiz İldeniz, “En önemli şey kucaklamak ve korkmamak. Tarihte hiçbir teknoloji bu hızla yayılmamıştı” diyor.
Yapay zekanın mevcut gelişim hızını göz önünde bulundurduğunuzda, insan–makine etkileşimi önümüzdeki beş yıl içerisinde hangi alanlarda en radikal dönüşümü yapacak?
Robotların ve makinelerin sadece yazılı komutların ötesinde, ses, görüntü ve sensörlerin yaygınlaşmasıyla farklı duyuları da algılayabileceğini, bu sayede de bu iletişimin daha sorunsuz, kolay ve hızlı olabileceğini farz edebiliriz. Bu tabii yapay zekanın yaygınlaşmasıyla gerçekleşecek. Böylelikle bence ilk olarak hizmet ve sanayi sektörlerinde, ikinci adımda sağlık, ulaşım, eğitim gibi günlük hayatımıza dokunan alanlarda makinelerin varlığının artacağını farz edebiliriz.
Küresel teknoloji şirketlerinin üretken yapay zekaya (generative AI) yaptığı yatırımlar hızla artıyor. Sizce bu dönüşüm, iş modellerini kalıcı biçimde nasıl yeniden şekillendirecek?
Çok radikal değişiklikler olmasını bekliyoruz. Şu an tam olarak öngörmesi zor ama eldeki örnekler bunun geleceğini söylüyor. Bir ilacı geliştirmek için eskiden 10 yıllık deney süreçlerinden geçerken şimdi çok hızlı birkaç yıl içinde çeşitli hastalıklar için doğru moleküller saptanabiliyor. Ya da otonom şekilde hareket edebilen araçlar, fabrika makineleri hatta robotların yaptığı cerrahi müdahaleleri düşünün… Aradaki birçok süreci yok ettiğiniz zaman Waymo (Google’ın ana şirketi Alphabet tarafından geliştirilen ve tamamen otonom araçlar üzerine çalışan teknoloji şirketi) gibi yepyeni iş modelleri ortaya çıkıyor.
Yapay zekanın rutin işleri devraldığı bir dünyada, yakın gelecek perspektifiyle iş dünyasında ne tür yapısal değişimler ve dönüşümler öngörüyorsunuz?
Birçok etki ortaya çıkabilir. Çalışanların rollerini yeniden tanımlaması gerekecek. Daha çok problemleri, hedefleri ve süreçleri tanımlayıcı olmaları gerekecek. Bu da tabii entelektüel bir kapasite gerektiriyor. Yani bugün yöneticilerin yaptığı işlerden bahsediyorum. Farklı bir iş gücü, yaratıcılık ve eleştirel düşünmeye dayalı bir iş gücü anlamına geliyor bu. Diğer konu, çok daha kısa döngülü iş süreçlerinin geleceğini farz edebiliriz. Bir kere bir fikir tanımlanıp hayata geçirilince insan faktörü gerekmeyeceği için işlerin kendi kendine yürüyebileceğini farz etmemiz gerekiyor. Ve tabii replike etmesi çok daha kolay olacağını da farz edebiliriz böylelikle… Yani çok ciddi bir rekabet olacak. İnsanlar başka şeyler yapmaya koyulacak. Gelecek nesillerin kariyerlerinde 18 kere iş değiştireceğini farz edebiliriz.
Şirketlerin yapay zeka yolculuğunda odaklanması gereken temel noktalar neler olmalı? Sizce iş yapma biçimleri yapay zeka entegrasyonu ile nasıl yeniden tasarlanmalı?
İlk olarak şirketlerin gerçekten dijitalleşme yolculuğunu bitirmeleri gerekiyor. Yani tüm süreçleri rakamlara dökmek ve takip edebilmek, verileri doğru şekilde toplamak gerek. Verisiz yapay zeka olmuyor. İkinci aşamada verimlilik için nasıl kullanılacağı konusuna odaklanmak gerek. Üçüncü aşamada ise “Üretilen ürünün içine yapay zekayı katma değer olarak nasıl ekleriz?” sorusu var. Bir ve ikiye hemen girmek, üçüncü içinse belirli bir olgunluğa gelince girişmek gerek bence.
“Fütürist değil, teknolojist” diye bir tanımlamanız var. Bu söylemin ardındaki düşünceyi biraz daha detaylandırır mısınız? Teknolojiye bakışınızı bu ifade nasıl tanımlıyor?
Gelen teknolojileri önceden görebiliyoruz, hepsinin olgunlaşma döngüsü var. Uzun yıllar laboratuvarlarda geliştiriliyor, sonra da yine uzun süreçlerle gerçek ürünlere ve kullanım modellerine dönüşüyorlar. Ben ürün yapıyorum. Gelecek teknolojileri biliyorum, tanıyorum ama nihai olarak onların ne işe yarayacağını öngörüyorum. Bu 5-10 yıllık bir döngü. Yani konuştuğumuz tüm teknolojiler gerçek ve hayata geçebilecek şeyler. Biz teknolojistler gerçeküstü ve olasılığı olmayan şeylerle meşgul olmuyoruz.
Bu kadar hızlı evrilen teknoloji çağında bireyler sizce nasıl ayakta kalabilir? Teknoloji okuryazarlığı artık nasıl bir forma bürünmeli?
Öncelikle yapay zekayı kullanmak yetersiz, anlamak gerekiyor. Mantığı nedir, nasıl işler, neleri yapabilir, neleri yapamaz… Hangi konularda işimize yarayacağını anlamak gerekiyor. En önemli şey kucaklamak ve korkmamak tabii ki… Eleştirel düşünce, kendi fikirlerimiz ve bizi insan yapan şeyler, yani duygularımız, başkalarını dinleyip anlayabilmek, karar vermek, yaratıcılık… Yani bilgiye sahip olmak daha az önemli, bilgiyi nasıl kullanacağınızı bilmek daha önemli olacak. Bu yüzden insani ilişkileri yürütebilme, doğru karar alabilme ve soru sorabilme gibi düşünsel faaliyetlerin önemli olacağı bir zaman geliyor.

Yeni çıkan kitabınız Ayşegül 5.0’da “Gelecek geldi, hazır mısınız?” diye soruyorsunuz. Bu soru neden bu kadar önemli?
Bu bahsettiğim dalga bu kez çok yakında ve hızlı geliyor. Evet, henüz çok radikal kullanım modelleri görmedik ama inanın bütün şirketler yapay zeka ile hem daha verimli hem de daha önce görülmemiş çığır açıcı ürünler yapmaya çalışıyor. Bu yarışı oturup seyretmek yerine, oyunun en başında derhal içine dahil olmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü oyun değiştirici yepyeni bir teknolojiyle paradigma değişikliği oluşuyor.