Toparlanma süreci hemen, şimdi planlanmalı
Kahramanmaraş merkezli 11 ilimizi kapsayan, güzel ülkemizin değerli topraklarını etkileyen, binlerce vatandaşımızı bizden alan depremi ve korkunç sonuçlarını unutmadan, derslerimizi alarak hayatı, yöreyi ve yarınlarımızı doğrulara yönlendirecek dönüşümü yaratmalıyız. Ben 1972 yılında askerliğim için Bingöl’e gittiğimde yok olmuş şehri gördüm, 1999 depremindeki kaybolmuşluğu gördüm, hala ruhumun bir yerlerinde izleri var.
Bu afet ve yarattığı travma, halkımızda daha uzun bir süre geçmeyecek derin izler bırakacak. Sözlük, afeti ve travmayı şöyle tarifliyor, “afet” normal yaşamı ve insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen doğal veya insan kaynaklı olaylar… “Travma” canlı üzerinde beden ve ruh açısından önemli ve etkili yaralanma belirtileri bırakan durum. Tüm ülkece afetzedeyiz, derin travmayı şu anda hep beraber yaşıyoruz ancak o anın içinde yaşayan insanlarımızın ruh halini elbette aynı derinlikte yaşayamıyoruz. Umarım sabır ve zaman ilaç olur.
Yardıma koşan markalara minnettarız
İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren, yaşanan her felakette hızlı örgütlenme kabiliyeti en yüksek olan yapılar öncelikle sivil toplum kuruluşları ve markalardır. Pandemide de gördük, markaların toplum için, kendi çalışanı için yaptıklarını, yapabileceklerini… Bu afette de şahit olduk, tüm markalarımız geçmişten bugüne, aşılamayacağı düşünülen en zor zamanlardaki mücadelelerde olduğu gibi, yine ön saflarda yerini almıştır. Üstün dayanışma ruhuyla bölgeye yaptıkları maddi manevi destekler için tüm markalarımıza minnetlerimizi sunmak boynumuzun borcudur.
Bu süreçte, reklam sektörünün önemli bir temsilcisi olan Reklamverenler Derneği üyelerimizin sınır tanımayan yardımları ve duyarlılıklarını görmek bize ayrı bir huzur oldu. Şimdi, depremin yaralarını sevgi, ilgi ve çabuk hareketle tedavi etmeliyiz, birlik olmalıyız, güç birliği içinde olmalıyız. Zira bu gibi olumsuzluklarda birey olarak bir kum tanesi olduğumuzu ve aciz olduğumuzu tüm çıplaklığıyla görüyoruz. Bugün yaşananlar sonrası, yarınlar konusunda çok duyarlı olmalıyız.
Her zaman söylediğim gibi günlük kısır çekişmelerle günü kurtarmak yerine uzun vadeli planlama içinde olmalıyız. Deprem bölgesi yardımları için de geçerli bu söylemim. Sürdürülebilir, planlı ve paylaşımcı olan bir düzenek daima dua alacak. İnsani değerleri yüksek tutan, deprem bölgesini de içine alan topyekûn ve sürdürülebilir bir toparlanmayı reklam sektörü olarak hemen, şimdi planlamalıyız. Zira ülkedeki toparlanmanın, yöreye de olumlu yansıyacağına inanıyorum.
“Ekonominin değirmeni reklamsız dönmez”
Reklam markaların suyu ilacı, yani marka reklamsız olmaz, ekonominin değirmeni de reklamsız dönmez. Pandemi döneminde yükselişe geçen e-ticaret sayesinde yeni birçok marka oluştu, şimdi bu markalarla zenginleşen ve geçen yılı büyüme ile kapatan reklam sektörü, üstün manevra kabiliyetiyle bu dönemin yaralarını da saracak güce sahiptir. Marka ve reklam ilişkisi her türlü koşulda sonsuza dek devam edecek, bu değirmen dönecek.
Ancak, reklamverenlerin dayanışma ruhu ile yaptığı çalışmalar bu olumsuz süreç içinde ticari bağlamda şöyle bir algı yaratmamalıdır; “Ey reklamveren hep sen uzat elini, hep sen yap!” Böyle olmamalı. Tüm paydaşlar aynı koroda olmalı. Kanımca olması gereken, her zaman el birliği ve anlayış birliği duyarlılığı ile sektörü yönlendirmektir. Pandeminin ilk altı ayını yaşayan ve sonra önemli gelişme gösteren sektörümüz paydaşları, o dönem deneyimiyle sabırlı olmayı bilmelidir. Bu zor günleri mücadele azmimizle atlatacağız, yıkılanları daha sağlam inşa edeceğiz, yeter ki birlikte kalalım.