
Tüketici reklamı görmeden önce karar veriyorsa, reklam ne işe yarıyor?

C-Suite Professional
WPP ve Oxford Üniversitesi Saïd İşletme Okulu’nun iş birliği içinde hazırladığı “How Humans Decide”araştırması, pazarlama dünyasında ezberleri bozan bir tablo çiziyor.
Hani o durduran, düşündürten, tekrar tekrar okutan türden bir araştırma.
Yaklaşık 1,2 milyon tüketici yolculuğu, 18 ülke, 80 kategori ve 9.000 markayı kapsayan bu geniş çalışma, tüketicilerin satın alma kararlarını reklamdan çok önce verdiklerini ortaya koyuyor.
Bu bulgular, pazarlamanın klasik varsayımlarını kökten sorgulatıyor:
“Marka yönetimi neden bu kadar stratejik bir konu?”
“Eğer tüketici reklamdan önce kararını vermişse, pazarlama şu anda hangi oyunu oynamaya çalışıyor?”
Yüzde 84 gerçeği
Araştırmaya göre tüketicilerin yüzde 84’ü satın alma kararını bir reklamı görmeden önce veriyor.
Yani kampanya yayına girmeden, tercih zihinde çoktan şekillenmiş durumda.
Buna rağmen pazarlama hâlâ aynı soruya odaklanıyor:
“Bu kampanya ile kaç kişiye ulaştık?”
Ancak artık ulaşılan kişi sayısı, başarı göstergesi olmaktan çıktı.
Çünkü ulaşmak, her zaman etkilemek anlamına gelmiyor.
Gerçek savaş alanı: Zihin
Araştırmanın verileri satın alma kararlarının yalnızca bilinçli düşünceyle açıklanamayacağını gösteriyor.
Tüketici davranışlarının önemli bir bölümü, farkında olmadan işleyen zihinsel önyargılar (biases) ve duygusal çağrışımlar üzerinden şekilleniyor.
Katılımcıların yalnızca yüzde 16’sı aktif değerlendirme sürecinde karar veriyor.
Geri kalan yüzde 84, reklamdan önce oluşmuş marka algısına (priming aşamasına) dayanıyor.
“Oyun artık sepette değil, tüketicinin zihninde oynanıyor.”
“Erişim + Dikkat = Büyüme” dönemi bitiyor
Uzun yıllardır pazarlama dünyası “erişim + dikkat = büyüme” denklemine inanıyordu.
Ancak bu formül artık tüketici davranışlarını açıklamakta yetersiz.
Yeni dönemin belirleyicisi, etki (influence) ve açıklık (receptivity).
Araştırma, tüketicilerin yalnızca bir kısmının pazarlama mesajlarına açık olduğunu ortaya koyuyor:
• Yüzde 23 tamamen kapalı,
• Yüzde 30 doğru anda etkilenmeye açık,
• geri kalanı ise nötr, yani kazanılabilir.
Dolayısıyla artık mesele “kaç kişi gördü?” değil — “kim gerçekten etkilenmeye açıktı?”
Gerçek dönüşüm: Etki
Araştırma, sahip olunan (owned), paylaşılan (shared) ve kazanılmış (earned) temas noktalarının, ücretli medya (paid media) kanallarına göre yaklaşık üç kat daha fazla etki yarattığını gösteriyor.
Çünkü bu temaslar güven inşa ediyor, anlam kuruyor ve duygusal bağ yaratıyor. Pazarlama hunisinin (marketing funnel) yeniden tanımlanması gerektiğini gösteriyor.
Markalar için yeni başarı ölçütü artık “kaç kişi gördü” değil, “kimde yankı buldu” olmalı.
“Görünürlük dönemi geride kaldı.
Etki dönemi başladı.”
Ne yapılabilir?
“Erişim” metrikleri, ilgili olma (relevance) ölçümüne dönüştürülmeli.
“Dikkat” yerine duygu (emotion) yaratma kapasitesi önceliklendirilmeli.
“Tıklama” değil, inandırıcılık (conviction) ölçülmeli.
Planlama, kanal bazlı değil, kategori ve bağlam bazlı yapılmalı.
“Frekans”tan çok yankı (echo effect) izlenmeli.
Bu yaklaşım yalnızca performansı değil, markanın uzun vadeli değerini de güçlendirir.
Sonuç: Etki çağında pazarlama
Tüketiciler artık reklamlarda değil, zihinlerinde karar veriyor.
Ve o karar, reklam kampanyası başlamadan çok önce şekilleniyor. Tüm temas noktalarında, markanın her platformda yankılanmasında deneyim ve algı yönetiminin bütünsel etkisine ve stratejik önemine bir kez daha dikkat çekiyor. Birçok alt segmentten ve davranış kalıbından oluşan tüketiciye bu verilerle kişiselleştirmenin önemini de bir anlamda yeniden hatırlatıyor.
Bunu görmeyen her strateji, ölçülmüş ama etkisiz kalma riski taşıyor.
Gerçek fark, erişimde değil — etkide.
Kaynak: WPP Media & Saïd Business School, Oxford University Marketing Faculty — “How Humans Decide” White Paper (2025), https://www.datocms-assets.com/153350/1762179614-tr-how-humans-decide.pdf
