“Giden gitsin” diyemeyiz, hepimiz bir diğerimize bağlıyız
Bağlantıyı anlatabilecek en güzel örneklerden biri olmalı dünyanın en ağır organizması olarak da bilinen Utah Fishlake Ulusal Ormanı’ndaki Titreyen Kavak Kolonisi. Tek bir kökten yani aynı DNA’ya sahip 40 binden fazla kavak ağacından oluşan bu orman kavak ağacının her uzandığı yerden filizlenip çoklanmasından oluşmuş. Anlatılan odur ki ağaçlar yüz bin dekardan daha büyük bu alanda durumlara aynı tepkiyi verir. Titreyen Kavaklar bağlantılıdır.
Chicago Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ufuk Akçiğit’in yurt dışına göçen akademisyenlere ilişkin yaptığı veriye dayalı araştırma da birbirinden bağımsız gibi gözüken çıktıların aslında “Titreyen Orman” metaforunda olduğu gibi birbirini nasıl etkilediğini hatırlattı.
Türkiye Bilişim Vakfı’nın 28. yılını idrak ediyoruz… Vakfın Başkanı Faruk Eczacıbaşı iki yıl önce başlatılan “Beyin Göçü, Beyin Gücü” araştırmasının sonuçlarını Prof. Akçiğit’in yorumlarını bir basın davetinde açıkladı. Beyin Göçü, Beyin Gücü Araştırması yurt dışına giden, dönen tüm zekaların bilimsel çıktılar açısından verimliliklerini ayrıntılı bir biçimde irdeliyor. Her bir slaytın derin düşünülmesi, uzun uzadıya tartışılması gerektiğinin altını çizerek aşağıda anlamlı bir özet paylaşıyorum.
Sermayeden daha çok nerede, nasıl kullanılacağı önemli!
Prof. Akçiğil, Türkiye Akademik Diaspora Raporu’nun 2020’de paylaşılan Türkiye Bilim Raporu’nun genişletilmiş verilerle beyin göçünün yeniden okunması olduğunu söylüyor ve verimliliğe vurgu yaparak görüşlerini paylaşıyor ve “1970’li yıllarda aynı hatta bizden geride başladığını bildiğimiz benzer ekonomilerin bugün önde olmaları genel olarak sermayeye, sermayenin nasıl bulunacağı ve nerede, nasıl kullanılacağıyla ilgili.
Uzun vadeli büyümenin en önemli belirleyicisi ekonomik verimlilik artışıdır. Verimlilik, ülkelerin ellerindeki sermaye ve iş gücü ile daha fazla katma değer üretebilmesidir. Türkiye, bugün verimlilik konusunda gelişmiş ülkelerin oldukça gerisinde kaldığı için orta gelir tuzağına saplanmış durumda. Çözüm yalnızca, bilimsel araştırmalar ve uygulamalı Ar-Ge yatırımları sonucu ortaya çıkacak teknolojik atılımlarla mümkün olabilir.
2020 yılında Türkiye Bilim Raporu Türkiye’nin akademik ekosisteminin kapsamlı bir incelemesiydi. Bugün ise Türkiye Akademik Diaspora Raporu’nda da bilimsel araştırmaların kapsamını genişletilerek dünyada Türkiye diasporası merceğe alınıp beyin göçünün etkilerini anlamaya çalışıyoruz” diyor.
Beyin göçü fırsata dönüştürülebilir mi?
TBV Başkanı Faruk Eczacıbaşı Türkiye Akademik Diaspora Raporu’nda beyin göçüne ilişkin çok sayıda soru soruyor. Raporda sorunlar ortaya konulurken yanıtlar da aranıyor, “Farklı bir gözlükle bakılacak bir gelecek, pekala içinde birçok fırsat barındırabilir. Acaba sorunları geleceğin fırsatlarını içerecek şekilde tanımlayabiliyor muyuz? Yıllar yılı ‘beyin göçü’ diye damgaladığımız bir sorun kendi içinde fırsatlar barındırabilir mi? Dünyanın farklı noktalarına yayılmış verimliliği kanıtlanmış kurumlardan yararlanmak için politikalar geliştirilebilir mi? Acaba internetin yol açtığı ve gittikçe gelişen ağlarla yeni modeller işletilebilir mi?
Akademik dünya yeni modellerin uygulanabileceği altyapı alanlarından belki de en önemlisi. Hızla yıpranan bir sistemin tekrar ayaklanabilmesi için yeni bir modele ihtiyaç var. Prof. Ufuk Akçiğit’in araştırması özellikle akademik dünyanın içine kapanmasının getirebileceği uzun dönemli tehlikeleri çok güzel dile getiriyor. Oysaki büyük bir tehlike olarak algılanan ‘beyin göçü’, uzun dönemli doğru politikalarla geleceğe yönelik ‘beyin gücü’ oluşturulmasına yönelik fırsatlar pekâlâ barındırabilir.”
Chicago Üniversitesi
Türkiye Akademik Diaspora Raporu Özeti
“Beyin Göçünden Beyin Gücüne”
Gelelim Titreyen Kavaklara; araştırmadan da görebileceği gibi daha verimli çalışmanın gereği bilim temelli çalışmalar. Bilimsel üretim patentlere, patentler de daha refah bir ülkeye, dünyaya işaret ediyor. Birbiriyle bağlantılı akademisyenler ve onların çalışmaları diğerinin kalitesini şekillendiriyor. Bir başka inancım da beyin göçünün beyin gücüne ileri dönüşerek her nerede olursa olsun yarattığı katma değer. İşte bu nedenle verimlilik bir Titreyen Kavak Ormanı misali birbirine görünmez bağlarla bağlıdır. Her alanda daha verimli bir Türkiye için Türkiye Akademik Diaspora Raporunu dikkatinize sunuyorum.
- Türkiye’nin kişi başı milli geliri ABD’ye kıyaslandığında, Türkiye 1960’ların başından beri ABD’nin yüzde 20’leri seviyesindedir. 1960’ta Türkiye’nin gerisinde olan Singapur, Güney Kore, Litvanya, Polonya, Şili, Çin 2020’lere gelindiğinde Türkiye’nin üzerindedir. Singapur ABD’yi geçmiş; Güney Kore ABD’nin yüzde 50’sine ulaşmıştır. Bu ülkelerin hepsi bu gelişmeyi sermaye artırmanın yanında verimliliklerine yatırım yaparak sağlamışlardır. Türkiye’nin orta gelir tuzağından çıkması verimlilik artmadan mümkün olmayacaktır.
- Ülkelerin kişi başına düşen makale ve patent sayıları, kişi başı milli gelirleri ile doğru orantılıdır. Yani ekonomik gelişmişlik temel bilimlerin sonucu olan makaleler ve uygulamalı araştırmaların sonucu olan patentler ile yakından alakalıdır. Türkiye, hem makale, hem patent sayısı, hem de milli gelir açısından OECD ülkelerinden bir hayli geridedir.
- Verimliliği geliştirecek beşerî sermayeyi yetiştirmek zordur. Bu uğurda toplumdaki tüm yeteneklere çocukluklarında fırsat eşitliği sağlanması; kendini ispatlayan yetenekleri de büyürken doğru eğitimlerden geçirip bu sermayeyi oluşturmamız gerekmektedir. Nitekim gelir eşitsizliği ile kişi başına düşen AR-GE araştırmacı sayısı arasında ters bir ilişki vardır. Türkiye OECD ülkeleri arasında yüksek gelir adaletsizliğine (sondan üçüncü) ve düşük araştırmacı oranına (yine sondan üçüncü) sahip gruptadır. Üstüne üstlük kamunun ilköğretim, ortaöğretim ve l
- ise harcamasının milli gelire oranı bakıldığında Türkiye OECD veri tabanındaki ülkelerin arasında en gerilerde, ancak hane halkının ilköğretim, ortaöğretim ve lise eğitimi için yaptığı özel harcamaların miktarı açısından en yukarılardadır. Yani anne-babasının parası olan gençler iyi eğitim almakta, diğerleri kaynak eksikliği çekmektedir. Bu ortamda toplumun yetenekli ama fakir aileye doğmuş araştırmacı adaylarını eğitmesi çok zordur.
- OECD verisi incelendiğinde Türkiye kişi başına düşen bilimsel yayınlarda en gerilerde ancak kamunun yükseköğretim harcamasının milli gelirdeki payı açısından önlerdedir. Yani Türkiye’de yükseköğretime ciddi bir kaynak ayrılmaktadır; ancak bu kaynaklar verimli bir şekilde kullanılamadığından bilimsel çıktıya yol açmamaktadır. Benzer şekilde, aynı veride Türkiye AR-GE’nin milli gelire oranı konusunda en gerilerde; ancak özel sektör AR-GE’sine kamunun destek oranı açısından en önlerdedir. Yani Türkiye’de AR-GE için gerekli teşvikler verilmektedir, ancak yeterince olumlu sonuç alınamamaktadır.
- Yarının araştırmacıları olacak olan yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin ABD’deki araştırma tez konuları incelendiğinde 1985’lerden itibaren çok büyük bir hızla büyüyen bilgisayar mühendisliği, elektrik mühendisliği gibi teknik alanlar göze çarpmıştır. Öte yandan Türkiye’de bu alanlar İşletme, Ziraat, Tarih, Psikoloji, Din gibi alanların arkasında kalmıştır. Türkiye’nin yüksek gelir grubu ülkelerini yakalamasının en temel koşullarından biri yarının teknolojilerini üretecek araştırmacılar yetiştirmektir. Yeni teknolojilerin eskileri hızla yıktığı, diğer bir deyişle kartların tekrar dağıtıldığı bu dönemde Türkiye’nin odağını bu hızla yaygınlaşan teknolojilere vermemesi bir fırsat kaybıdır.
- Türkiye’de 1970’lerden başlayarak bakıldığında 2015’e kadar kişi başına düşen araştırmacı sayısında güçlü bir artış olmuştur. 2015’ten sonra bu artış tersine dönmüş ve bir azalma başlamıştır. Bu durum akıllara beyin göçünde artan bir trend olabileceği sorusunu getirmiştir. Nitekim 2000’lerden beri yatay (veya kısmen azalan) bir seyir süren araştırmacıların Türkiye’den gitme olasılığı, 2015 yılından sonra büyük bir artış göstermiştir.
- Araştırmacılar her yıl ürettikleri ortalama makale sayılarına göre beş farklı verimlilik gruplarına ayrıldığında, Türkiye’deki gruptakilerin yurt dışına taşınma ihtimaline ve yurt dışındaki gruptakilerin Türkiye’ye dönme ihtimaline bakıldığında, beyin göçü paradoksu adını verdiğimiz tezat bir tablo ile karşılaşılmıştır. En düşük verimli gruptan en yüksek verimli gruba gidildikçe Türkiye’deki araştırmacıların yurt dışına taşınma ihtimali artmaktadır. Öte yandan en yüksek gruptan en düşük gruba gidildikçe yurt dışındaki araştırmacıların Türkiye’ye dönme ihtimali artmaktadır. Yani Türkiye beyin göçü ile en verimli araştırmacılarını kaybetmekte ve tersine beyin göçü ile yurt dışındaki Türkiye menşeli araştırmacılar arasından ortalama olarak daha verimsiz olanları geri kazanmaktadır.
- Elimizdeki araştırmacı bazındaki mikro veri setini ve modern ekonometrik teknikleri kullanarak yaptığımız analizde beyin göçünün etkileri üzerine Türkiye’den giden araştırmacılar, Türkiye’de kalan araştırmacılar ve yurt dışından Türkiye’ye dönen araştırmacılar için önemli bulgular saptanmıştır:
- Gidenler: Yurt dışına taşınan araştırmacılar Türkiye’nin en verimli araştırmacıları arasındandır. Bir araştırmacının yurt dışına taşınmasının etkileri doğrudan ve dolaylı olacak şekilde çift katmanlıdır. Taşınmanın, araştırmacının akademik verimliliğine doğrudan pozitif etkisi vardır. Buna ek olarak yurt dışına taşınan araştırmacı, kariyerine Türkiye’de devam eden eş yazarları üzerinden bilim yayılımı yaparak Türkiye bilim ekosistemine dolaylı bir pozitif etki yaratmaktadır.
- Kalanlar: Türkiye’nin elinde, yurt dışındaki beşeri sermayeden faydalanma fırsatı vardır. Bulgularımıza göre, birlikte çalıştığı eş yazarı yurt dışına giden bir araştırmacı eğer eş yazarı ile bağlantıda kalırsa verimliliğinde bir artış gözlenmektedir. Yani, beyin göçü yurt dışına taşınan araştırmacı gibi, geride kalan eş yazarlar için de bir fayda yaratmıştır. Ancak yurt dışından Türkiye’ye yapılan bilim yayılımı, Türkiye’deki araştırmacılar ile yurt dışındaki araştırmacılar arasındaki bağların gücüne bağlıdır. Çünkü, eş yazarı yurt dışına taşındıktan sonra bağlantıda kalmayan araştırmacılarda, eş yazarın yurt dışına taşınmasının verimliliğe etkisi olmamıştır.
- Dönenler: Yurt dışından Türkiye’ye dönen araştırmacılar, yurt dışındaki araştırmacılar arasında ortalama olarak daha verimsiz olanlardır. Bu araştırmacıların geri dönme yıllarından önceki akademik yayınlarında düşüş gözlemlenmektedir. Öte yandan araştırmacılar Türkiye’ye döndükten sonra yayın yapmanın daha kolay olduğu dergilerde sayıca yüksek ancak kalite olarak daha düşük yayınlar yapmaktadırlar.
- Sağlık alanı Türkiye’nin en büyük araştırma alanıdır. Dolayısıyla sağlık alanında kaybedilecek ivmenin Türkiye bilim ekosistemi için etkisi ağır olacaktır. Sağlık alanındaki ana bilim dalları tek tek incelendiğinde pek çok ana bilim dalı 2010-2015 arası hem dünyada hem Türkiye’de büyürken; kardiyoloji, nöroloji, göğüs hastalıkları gibi pek çok alanın, 2015-2020 arasında Dünya’da büyümeye devam ederken Türkiye’de küçüldükleri tespit edilmiştir.
- Tıp, bilgisayar mühendisliği, matematik gibi her alan için Türkiye’deki üniversitelerin dünyadaki ortalama sıralaması hesaplanmış ve Türkiye’de 2000’lerin başından beri üniversitelerin neredeyse tüm bölümlerde gerilediği görülmüştür. Tıp alanı 2013’lere kadar geriledikten sonra 2015’e kadar bir nebze toparlamış, ancak ardından tekrar hızla düşüşe geçmiştir.
- Kadın araştırmacıların aktif olan Türk araştırmacılar arasındaki 1980-2020 yıllık ortalama oranı yüzde 37 iken, yurt dışında bulunmuş Türk araştırmacılar arasında oranı yüzde 28 ile çok daha düşüktür. Toplumda kadınların mobilitesinin önünde engeller olduğu düşünülmektedir. Buna ek olarak kadınların erkek araştırmacılara göre daha az makale yayımladıkları görülmüştür. Bu bulgular toplumda ve araştırma kurumlarında kadınlara yapılan ayrımcılıklara işaret etmektedir.
- Türkiye orta gelir tuzağından kurtularak yüksek gelir grubundaki ülkelere katılmak istiyorsa verimliliğini artırmayı başarmak zorundadır. Verimlilik artışı, temel bilimlerin ve uygulamalı araştırmaların meşakkatli yollarla güçlendirilip meyvelerinin yüksek teknoloji olarak toplanması ile mümkündür. Ne yazık ki Türkiye’nin araştırma alanında güncel durumu pek iç açıcı bir tablo çizmemektedir. Verimlilik artışına imkan verecek araştırmaların yapılabilmesi için raporumuzda beş alanda politika önerileri sunulmuştur.
Politika önerileri
1- Teknik beşeri sermayenin güçlendirilmesi için yapılması gerekenler:
a- İlköğretim, ortaöğretim ve lise eğitiminde gelir eşitsizliğinin etkileri azaltılmalı, fırsat eşitliği yaratılmalıdır.
b- Eğitimde ve bilimde her türlü ayrımcılığın önüne geçilmelidir.
c- Üniversitelerde araştırmacıların yeni fikirler üretebilecekleri bağımsız düşünce ortamı sağlanmalıdır.
d- Üniversitelerin verimlilikleri gözden geçirilmeli, araştırma kaynakları (fonlar, ders yükü vs.) iyileştirilmeli ve programları günümüz dünyasının ihtiyaçlarına yönelik olarak güncellenmelidir.
e- Araştırmalarda nicelik yerine niteliğe odaklanılarak üniversitelerdeki araştırma kalitesi yükseltilmelidir.
2- Beyin göçü ve uluslararası beşeri sermaye üzerine yapılması gerekenler:
a- Gidenlerin gitme nedeni belirlenmeli; artan beyin göçü oranının önüne geçebilmek için bu araştırmacıların kalmaları için elverişli ortam sağlanmalıdır.
b- Gidenlerin Türkiye’deki araştırmacılara pozitif etkilerini sürdürebilmek için, gidenler ve Türkiye’deki araştırmacılar arasındaki bağ, proje ortaklıkları ve araştırma fonları ile güçlü tutulmalıdır.
c- Kariyerinin tamamını yurt dışında geçiren alanında uzman Türkiye menşeli araştırmacılar; laboratuvar destekleri, veri iş birlikleri, araştırma fonları ve veri bazlı politika çalışmaları ile Türkiye araştırma ortamına katkı sağlamaya teşvik edilmelidir.
d- Kalanlar; araştırma ve konferans fonları veya iş birliği projeleri ile yurt dışındaki Türkiye menşeli araştırmacılarla bağlantı kurmaya teşvik edilmelidir.
3- AR-GE desteklerinin daha etkili hale getirilmesi için yapılması gerekenler:
a- Verilen teşviklerin etki analizleri yapılmalı, verimli olmayan destek programları kapatılıp elde edilen kaynaklar daha verimli programlara aktarılmalıdır.
b- AR-GE teşviklerine ve diğer yatırım kaynaklarına, performans göz önünde bulundurularak en çok hak eden şirketlerin ulaşması sağlanmalıdır. Bilhassa hızlı büyüyen firmalar, teşviklerden daha çok yararlandırılmalıdır.
c- Teşvikler araştırma ve teknolojinin merkezindeki kurumlar olan üniversiteler üzerinden verilmelidir.
d- Teşviklerde niceliğe değil niteliğe odaklanmalıdır.
4- Kadınların bilimsel araştırmalardaki pozisyonlarının artırılması için yapılması gerekenler:
a- Araştırma kurumları içinde katı ayrımcılık karşıtı politikalar uygulanmalıdır.
b- Kadınlar için yurt dışı yüksek eğitim bursları artırılmalıdır.
c- Türkiye’deki kadın araştırmacıların kongre ve konferanslara katılımı teşvik edilmeli, yaptıkları araştırmaları anlatabilecekleri platformlar yaratılmalı, kadınlar için özel araştırma fonları sağlanmalıdır.
d- Kadınların toplumda yaşadığı baskıları ve ayrımcılıkları inceleme ve toplumu bu konularda eğitmeyi hedefleyen komiteler kurulmalıdır.
5- Tüm bu politikaların daha iyi yönetilmesi için yapılması gerekenler:
a- Uygulanan politikaların etkilerini ölçmek ve hem bugünün hem yarının araştırmacılarının karşılaşacağı zorlukları yakından takip edebilmek adına doktora öğrencileri ve araştırmacılar ile geniş temsiliyete sahip toplantılar düzenlenmelidir.
b- Yetkin araştırmacıların yer alacağı özerk bir araştırma enstitüsü kurulmalıdır ve bu enstitü politikaların tasarlanmasında, ölçülmesinde ve geliştirilmesinde kamu, üniversiteler ve özel sektör ile yakın temas halinde çalışmalıdır.
c- Bakanlıklar arası koordinasyon artırılmalıdır.
d- Bakanlıklar ve kurumlar arası veri paylaşımı ve veri işleme işlerini yürütecek beşeri sermaye yetiştirilmelidir.
e- Acilen veriyle barışılmalı ve politika tartışmaları veri bazlı yapılmalıdır.
f- Uygulanan politikalar daima etki analizleri ile değerlendirilmelidir.
Günseli Özen yazdı: Keynes bizi kandırdı, hani haftada 2 gün çalışacaktık!