İYİ Parti’nin ismi, logosu ve sloganı hakkında iletişimciler ne düşünüyor?
Meral Akşener ve ekibinin kurduğu İYİ Parti’nin ismi, logosu ve sloganı kamuoyuyla paylaşıldığı andan itibaren ülke gündemini meşgul ediyor. Başarılı bulanlar da var “olmamış” diyenler de… Tartışmalara farklı bir pencere açmak adına biz de iletişim sektörünün önde gelen isimlerine İYİ Parti’yi sorduk. Bakalım iletişimcilerin İYİ Parti hakkındaki görüşleri neler…
Haber: Efe Daşman [email protected]
Jenerik ismin avantajları olduğu kadar dezavantajları da var
Konunun uzmanları olarak bu tür vakalarda nihai tüketici gibi sevdim/sevmedim, olmuş/olmamış şeklinde yorumlar yapmamamız lazım. Eğer varsa brifi, bu sonuca giden analizi dinlememiz ve ona göre yorum yapmamız gerekir. Belki de araştırıldı ve iyi skorlar verdi, bilemiyoruz. Ama bu ülkede yaşayan bir danışman olarak arkasında stratejik bir çalışma, düzgün bir süreç varsa şaşarım. Şahsi tahminim, bu işi de Ekmeleddin vakasında olduğu gibi çocuklarının ya da kuzenlerinin yaptığı şeklinde. Zaten ilk gün hiçbir ajans sahiplenmedi işi.
Brifi bilmeden birkaç yorum yapmam gerekirse; İYİ PARTİ isminin zaafı özgün olmaması. Çok jenerik. Özellikle iyi ve iyi gelecek ifadelerinin onlarca reklam kampanyasında kullanıldığı ilk günkü sosyal medya paylaşımlarında ortaya çıktı. Avantajı ise kolay anlaşılması, net ve kısa olması gibi görünüyor. Örneğin her partinin birkaç söylenişi var. Cumhuriyet Halk Partisi, Halk Partisi, cehepe, cehape… partilerin kısaltmaları da genelde rakipleri tarafından olumsuz anlamda kullanılıyor. Akepe gibi. O yüzden, kısaltmaya uygun bir isim olmaması teknik bir artıdır diye düşünüyorum. Herkes İYİ Parti diyecek. İP diyen olmaz sanırım.
Kayı boyunun ambleminin seçilmesi bence gayet isabetli olmuş. Partiye ve logoya bir hikayeleştirme fırsatı veriyor. Yaratıcılık dediğimiz şey budur zaten; bilinen iki şey arasında yeni bir bağlantı kurmak. Bir şeyler uydurmak değil.
Sevgili Fatoş Karahasan’ın Neden herkes futbol ve reklamdan anlar? diye bir kitabı var. Orada bahsedildiği üzere durum çok önemli bir toplumsal gerçeği işaret ediyor. Neredeyse tüm siyasi iletişim çalışmalarındaki sıkıntıyı da. Maalesef siyasi liderler ve çevresindekiler bu işi çok iyi biliyor. Profesyonellerle düzenli bir ilişki içinde değiller. Bir kısmı bu işi önemsemiyor. Çoğu yapılan işlerin karşılığını ölçmüyor mesela. Halbuki başarılı model ortada: R. T. Erdoğan. Rahmetli Erol Olçok ile düzenli ve yapıcı bir iş birlikleri oldu. Sürekli araştırmalarla kampanyaların etkilerini ölçtüler ve her seçimi kazandılar. Kaldı ki yaptıkları işler süper fikirler değildi, doğru ve çalışan işler yaptılar.
Meral Akşener’e önerim profesyonel bir danışman-reklamcı-araştırmacı kadrosuyla bu işi yürütmesidir.
Diriliş’in ruhu İYİ Parti’ye ilham olur mu?
Sloganları, “Türkiye iyi olacak”… Bu nasıl vaat? İYİ’nin açılımı: İnsanlık, Yenilik ve İyilik’miş. Son derece zorlama. İki ok ve bir yaydan oluşan, Diriliş’te kulanılan, aslında tarihte bulunduğu tartışmalı kıyı boyu sancağından amblemi alıp ona üç kavram tanımlayıvermişler…
Bazı arkadaşlarımızın “fincan tabağı”na benzettiği yuvarlaktaki sekiz çentik ile de (Onlar 9 Işık’tan mülhem 8 Işık demişler) şunlar anlatılmak istenmiş:
1)İyi bir Türkiye, 2) Demokrasi ve hukuk, 3) Toplum, 4) Kamu yönetimi, 5) İç ve dış güvenlik, 6) Kurumlar, 7) Dış politika, 8) Hedefler.
Siyasi iletişim ilkelerine göre mesele, o sekiz ışığın hangi vaatlerle donatılacağıyla yakından ilgilidir. Çünkü bunlar jenerik başlıklardır ve ne bir kilit mesaj ifade ederler ne de somut bir vaat.
Bir parti, varlık olarak ortaya çıktığında doğal olarak “Vaadi nedir?” diye bakılır. Hele o parti “yeni” ise, hangi boşluğu dolduracağı merak edilir. Logoda vaatten yana bir işaret göremedik. Orta Asya Türkleri’nden günümüze bir vaat sunması da kolay değil açıkçası. Diriliş’in ruhu, İYİ Parti’ye ilham ve hız verir mi, diye soranlar vaadi bilmedikçe yanıt da bulamazlar. Sloganında, ‘Türkiye iyi olacak’ deniliyor ki bu ifade öznesiyle belirginleştirilmiş bir vaat değil. Bir de hangi boşluğu doldurmayı hedeflediklerini görmek kolay değil. Ancak bu, göremeyenlerin de sorunudur, deyip geçmek de mümkün.
Tüm bu belirsizliklere rağmen, siyasi hayata yeni bir oyuncunun katılması demokrasi adına iyi bir adım olarak değerlendirilebilir. Yeter ki İYİ Parti sadece iyi değil aynı zamanda sürdürülebilir de olsun…
Partinin marka konumlandırması doğru olmuş
İddia edildiği gibi parti ambleminde Kayı Boyu’na bir gönderme var ise aslında büyük oranda yeni kurulacak partinin hedef kitlesini tanımladığını görüyoruz. Bu da bize bir yanıyla milliyetçi refleksleri olan, Türkiye’nin büyük çoğunluğunu oluşturan Türk-Sünni seçmene daha fazla odaklanılacağını işaret ediyor. Bu tür milliyetçi partiler dünyanın her yerinde toplumsal uzlaşıya her zaman olumlu katkılar vermeyebiliyor. Fakat bu tür partiler siyaset arenasına çıktığı tarihten itibaren kısa sürede etkili sonuç alma potansiyeli taşıyor.
Özellikle yeni kurulan partilerin kurulduğu dönemin konjonktürüne dair doğru bir okuma yapması hayati derecede önem taşıyor. Bu kapsamda yakın geçmişimizde Türkiye’nin dış politikada yaşadığı tartışmalar ve buna tepki olarak çevrede yükselen ‘’Millici’’ duyguların kabarması verilerinden yola çıkarak çok da yanlış olmayan bir konumlandırma olarak görebiliriz. Unutmayalım ki AK Parti’nin kurulduğu dönemde seçmenin öncelikleri arasında “adalet” ve “kalkınma” ilk iki sırada yer alıyordu. Bu nedenle eğer siyaset sonuç alma sanatı ise bu marka konumlandırması ‘’doğru bir hazıra konma’’ olmuş diyebiliriz.
Parti isminden yola çıkarak başta ülke ekonomisi olmak üzere daha “iyi” neyi vaadettiklerini anlattıkları bir iletişim stratejileri izlemeliler. Salt polemik siyaseti yerine ülkeyi yönetmeye yetkin olduklarını ispat etmek amacıyla projelerini tartıştırmalılar.
Parti yöneticilerinin parti sloganını ispat etmesi gerekiyor
Türkiye siyasi tarihine baktığımızda benzer analojilerle sembolleştirilmiş iyi kötü birçok amblem ve logotype görmekteyiz. Yeni kurulan İYİ Parti’nin de değerlerini birer çizgiyle sembolleştirdiği güneş amblemine bir anlam yüklemesinde bulunduğunu görüyoruz. Sembole yüklenen bu anlamlar her fırsatta ne kadar derinlikle işlenirse o kadar faydalı olur.
Genel olarak çalışmaların sadelik ve yalınlık temelli seçilmiş olması kendiliğinden birçok tartışmayı da beraberinde getiriyor. Güneş figürünün seçilmesi, Kayı Boyu bayrağının sinerjisinden yararlanılması, tipografik olarak “M” harfini anımsatan bir perspektifin hissettirilmesi gibi noktalar sosyal medyada bir hayli dillendirildi. Bu noktalara girmeden çalışmaların grafik üslup ve tipografik derinliği açıdan değerlendirmek gerekirse “daha iyisi olabilirdi” diyerek genel bir çerçeve çizebiliriz.
İYİ Parti isminin anlam derinliği avantajlı olduğu kadar riskli bir özelliğe de sahiptir. Partinin icraatın içinde iddiasını ispat ile ilgili ödevlerinde başarısızlık göstermesi, parti isminin anlam derinliğini yitirmesine de neden olabilir. Diğer taraftan parti isimlerinin kısaltılarak okunması alışkanlığına yeni bir boyut getirmeyi düşünmüş olacaklar ki; kısaltması zaten kendisi olan bir isim tercih etmişler. Bu durum İYİ Partili birini tanımlarken dilimize nasıl bir külfet getirecek görmek lazım.
İyi Parti’nin gelecek iletişimlerinde konumlandırma temelli bir düşünceyle iddiasını ispat etmesi, fiili durumun ötesine geçerek varsa hikayesini yaşaması, ispatını iletişim çalışmalarında tekrar ve tekrar dillendirmesi gerekiyor.
Aksi takdirde mevcut Kayı Boyu PR çalışmasıyla bir partinin popülerliğini sürdürülebilir kılmak fazla tesadüfi olur…