G.Ö.Ocakoğlu, Global Connection için yazdı: “Tutkuyu hissediyor musunuz?”
Daily Telegraph ile İngiliz, Le Figaro ve Le Monde ile Fransız, Die Welt ve Welt Kompakt ile Alman, Pravda ve Kommersant ile Rus ve Gulf News gazetesi ile de Arap okuyucularıyla buluşan uluslararası medya kuruluşu Global Connection’ın (GC) bu ayki sayısında Marketing Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Günseli Özen Ocakoğlu’nun “Tutkuyu hissediyor musunuz?” başlıklı köşe yazısı da yer aldı.
Altı ülkede milyonlarca kişiye ulaşan Global Connection’daki köşesinde küresel trendlerleri değerlendiren Ocakoğlu, içinde bulunduğumuz “Bağlantılı Zeka Çağında” Türk girişimcileri pek çok fırsatın beklediğini söylüyor.
İşte Ocakoğlu’nun Global Connection’da yer alan o yazısı:
“TUTKUYU HİSSEDİYOR MUSUNUZ?”
Pazarlamanın dili rakamdır ama rakamlarla dolu bir pazarlama yazısı dinamizmi anlatmak için yeterli olmaz. Kaldı ki pazarlama algıyı yönetip markanın müşterisine bir söz veriyorsa işimiz görünmeyeni yönetmekle ilgilidir. Görünmeyen duygudur, tutkudur, iddiadır.
Yer, kutuplar.
Yer, Afrika’nın sıcak çölleri.
Neresi olduğu fark etmiyor; artı kırk ila eksi kırk derece arasında herhangi bir yerküre parçası.
Bir Türk girişimciyle karşılaşırsanız şaşırmayın.
İşte bu duygudur, tutkudur, iddiadır.
İlkokulda öğrettiler: Türkiye coğrafi açıdan stratejik öneme sahip bir yarımadadır. Her ne kadar son dönemde bu söylemin pek de sevinilesi bir durum olmadığını görüyorsak da bir kez daha “stratejik önemi” avantajlar açısından analım.
Çok değil beş yıl önce pergelin sivri ucunu Ankara’ya koyup bir buçuk saatlik uçuş mesafesinde ulaşılacak yerleri bir daire ile çizer, ticaretimizi bu dar çaplı çember içinde yapardık.
Ticari uçuş süresini dört saatlik çapa genişletmemiz uzun sürmedi. Şimdilerde ise pergelin hayallerimizi sınırlamasına izin vermiyoruz. Tüm dünyada ayak basmadığımız kara parçası kalmadığını söylüyor veriler. Bulunduğumuz coğrafyanın dört bir yanında ürün ve hizmetlerimizi bekleyen pazarların olması avantajdır.
Miras kalan bilgelik
Anadolu, tarihi boyunca diğer yerleşim bölgelerinden çok daha şanslıydı. Zengin ve bereketli topraklar, zenginliği Doğu’dan Batı’ya taşıyan kervanlara ev sahipliği yapmak zenginlikle birlikte ticari bilgeliği de topluma miras bıraktı.
Dışa kapalı ekonominin dayattığı kısıtlı üretim 1980’li yıllarda kritik bir kararla değiştirilince Türk ekonomisi kendi kendine yetme politikasından üreten, ürettiğini ihraç eden dönüşümü hızla yaşadı.
Şimdilerde Türkiye genç üretim gücü, insan kaynağının yetkinliği ve doğal kaynaklarının varlığıyla G20’nin güçlü ortaklarından biri.
Çelik sektöründe dünyanın sayılı üretim tesislerine sahip olması, güçlü ekosistemiyle otomotiv, tekstilin her alanında dünya kalitesindeki üretimi ve bütün bu alanlarda yetişmiş insan kaynağı haklı bir övgüye sahip.
Kendine yeten bereketli tarım alanları ve yenilenebilir başta olmak üzere enerji sektöründeki yatırımlarıyla sınırlarında yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen yatırımcının bölgede vazgeçemediği tek ülke Türkiye.
Küresel trendler geleceğin iş fırsatlarını gösteriyor
PwC’ın Megatrend araştırması 5 ana eğilimden söz eder. Dünyanın geleceğine ilişkin ipuçları veren araştırma iş fırsatları için de yol gösterir. Araştırmadan gelecekte genç nüfusa sahip olmanın yaratacağı avantajları, çevreye giderek artan duyarlılığı, sermayenin Batı’dan Doğu’ya akarak kendine güvenli yatırım alanları aradığını, dünya nüfusunun Megakentlerde yaşayacağından bu nedenle ulus devlet yerine şehir devletlerin öne çıkacağını ve de nihayet teknolojinin devrimler yaparak değişimi hızlandıracağını öğreniyoruz.
Türkiye üreten ve tüketen genç nüfusa sahip olmanın avantajını yaşarken Batı’dan Doğu’ya akan sermayenin de yatırım için fırsat aradığı ülkeler arasında gözüküyor.
Bir diğer önemli fırsat daha ülkemizde şehir devlet anlamına gelen Megakent sayısının artması. Gelişmekte olan ekonomilerin gelişmiş ülkelerdeki rekabetçi sektörlerle baş edebilmesi pek mümkün gözükmüyor. Oysaki ülkelerin topyekûn rekabeti yerine ekosistemleriyle gelişimini tamamlamış “sektörlerin” yer aldığı şehirlerin rekabetinden rahatlıkla söz edebiliriz.
Bağlantılı zeka çağındayız
Hangi şehrin hangi şehirle rekabet edeceğini belirlemek ve buna göre geleceğe hazırlanmak gerekiyor. Bu yaklaşım hem şehri, hem sektörü ve hem de şirketleri markalaştırması açısından çok değerli. Sanayisiyle öne çıkan çok sayıda Anadolu şehri çok güçlü rekabet avantajına sahip. İstanbul, Kocaeli, Gaziantep, Konya, Kayseri, Bursa, Denizli ve Samsun ilk aklıma gelenler.
“Gelişmekte Olan Pazarların Yeni Çokulusluları” adını taşıyan ve ABD’de 2012’nin en iyi strateji kitabı seçilen çalışmanın öğretim görevlisi yazarları Amitava Chattopadhyay, Rajeev Batra ve Ayşegül Özsomer yedi Türk şirketini geleceğin küresel markaları arasında göreceğimizi söylüyor. Dört yıl önce yazılanların adım adım gerçekleştiğini görmek sevindirici. Arçelik, Evyap, Mavi, Temsa, THY, Ülker ve Vitra’yı yeni çokuluslular olarak görmemiz yakındır.
Küresel trendler pek çok açıdan Türk şirketlerini yeni fırsatların beklediğini söylüyor. İçinde bulunduğumuz “Bağlantılı Zeka Çağında” güçlerini birleştiren zeki şirketlerden söz edilirken vizyoner yatırımcılara bir de davetimiz var: Gelin Türkiye’nin potansiyelini birlikte değerlendirelim…