
Ayşe Aydın yazdı: “Cannes Lions’da tesadüflere yer yok!”

WE Istanbul Kurucusu
Cannes yolculuğumun 20. Yılını Türkiye’yi temsilen jüri üyesi olarak kutladım, ne mutlu bana! 2005’deki ilk ziyaretimde Young Lions olarak Günsel Hanım liderliğinde gelmiştik. Tam 10 yıl sonra yani 2015’de ne mutlu bana ki Türkiye’nin ilk ve tek Grand Prix’sini almak için Cannes’daydık. Ve yine tam on yıl sonra bu kez Audio and Radio kategorisinde asil jüri üyeliği yapmak üzere oradaydım. Uzun yıllardır asil jürilik yapamayan Türkiye için de bu çok iyi haberdi!
Jüri günlerimi iki açıdan değerlendirebilirim. İlki sistem. İnanılmaz metodolojik ilerleyen bir değerlendirme süreci var. 2 ay öncesindeki online değerlendirmeden başlayıp, toplantı odasındaki jüri toplantısına kadar her şey çok sistemli işliyor. Finalist listesi, asil jürinin önüne ilk değerlendirme gününde geliyor. (Bu arada jüriler önce telefonlarıyla vedalaşıyor. Telefonlarımız duvardaki keselerdeki yerini alıyor. 2 gün süren değerlendirme sürecinde yalnızca yarım saatlik öğlen arasında ve bir kahve molasında telefonlarımızı kullanabiliyoruz. Bu harika bir kural. Bence Türkiye’de de böyle yapmalıyız. Jürinin konsantrasyonu ve birbirleriyle olan sağlıklı iletişimi açısından da çok iyi.)
Shortlist’ler listesi nihayete ermeden hemen önce her birimizin önündeki tabletlere online eleme sürecinde 7-8-9 puan verdiğimiz işler yansıtılıyor. Her jürinin kendi puanları kendi tabletinde sıralanıyor. Ve jürilerin bu işlerden bir tanesini tartışmaya açma hakkı bulunuyor. Biz bu süreçte shortlist adaylığına giremeyen 3 işi shortlist’lere aldık. Çok çok sağlıklı ve adil bir hamle.
Ardından işlerin üstünden defalarca geçiliyor. Ve bir işle ilgili söylenen tek bir söz bile dikkatle dinlenip tekrar değerlendirmeye alınıyor. Ardından aynı detaycılıkta metaller dağıtılmaya başlanıyor. İşlere kategoriler üzerinden değil, genel olarak bakılıyor. Bir işe -çok yüksek puanlara sahip olmadıkça- iki ayrı kategoride ödül vermemeye çalışıyor jüri. Yani şöyle özetleyebilirim; bir işin Cannes’da ödül alması asla şans eseri olamaz. Çok çok ciddi bir mesaiyle seçiliyor işler. Yayın adetinden sonuçların gerçekliğine didik didik bir kontrol söz konusuJ Özgünlük ise tabi ki merkezimizdeki en önemli konu oluyor.
“Duyuran değil hissettiren işlere ödül verdik”
Jürinin bir diğer özelliği ise su gibi akması… Dünyada 12 bin kişi arasından seçilen 10 kişi olarak bir masada oturduk. Ve inanın “zehir gibi” yeteneklerin ve akılların en ufak bir kibir, saygısızlık göstermeden aksine müthiş bir açık iletişimle işleri nasıl değerlendirdiğine tanık oldum. Audio jürisi olarak ses önemli yeter ki dinlemesini bilelim mantığıyla yaklaştık. Ve birbirimizi popüler tabiriyle sadece duymadık, dinledik. Ödülleri de yine duyurmakla kalmayıp hissettirebilen işlere verdik.
Bu yıl audio jürisi aslında ilerleyen günlerde ödül alacak pek çok işe ilk ödüllerini kazandırmış oldu. Çünkü ödül listesine bakarsanız 21 ödülden 3 iş geleneksel radyo olarak hazırlanmış ve ödülü hakedecek kalitede. Geri kalan tüm işler case’li, entegre işler. Sesin gücünden yararlanarak doğan ve yayılan fikirler. Grand Prix verdiğimiz “One Second Ad” işi benim zaten ilk izlediğim andan beri Gold ya da Grand Prix alacak dediğim bir işti. Ve GP için favorimdi. Youtube ve Tik Tok gibi mecraların “skip ad” bölümünde yayınlanan bir kampanya. Fikrin gücü, normalde hemen geçilen bu reklamları kullanıcıya defalarca izletmesi. Dünyaca ünlü hitlerin yalnızca bir saniyesini dinleterek hangi şarkı olduğunu bulduruyor ve bulanlara ödüller veriyor. Kullanıcının kişisel hırsıyla da defalarca başa dönüp dinlemesini sağlıyor. Ayrıca şarkıların 1 saniyesini kullanmak telif gerektirmediği için bütçe dostu olması da fikri oldukça zeki bir fikir yapan nedenlerden.
AI kullanımı ana temalardan biriydi
Benim favori işlerimden bir diğeri de Oreo kampanyasıydı. Gold aldı. Oreo, her zamanki gibi harika bir fikir ve entegre case ile karşımızdaydı. Fikir yüzde 100 audio çıkışlıydı. From Hurt to Hit ve Burger to King case’leri de diğer favori işlerimdi.
AI kullanımı Cannes‘ın ana temalarından biriydi. Jüri masasında da ana konulardan biri buydu. Ama Cannes genelinde herkesin hemfikir olduğu konu: “Önemli olan AI kullanımı değil, AI’yı nasıl ve neden kullandığın…” Bir fikre hizmet eden, bazen fikrin kendisi olabilen ve tabi ki insani dokunuşunun olması seçilme kriterleri arasındaydı.
Cannes’daki jüri ve akabindeki AI oturumları sonrasında bu konuda aklımdaki şu cümle ile Türkiye’ye döndüm: “Don’t lose your soul”