Ağaoğlu’nun atı, Arda’nın saçı!
Biraz fikir jimnastiği yapayım;
İki kampanya da dikkat çekmeye odaklanmış. Başardılar mı? Evet!
Bu dikkat çekme işi her zamanki huyları mı? Evet, elbette…
Dikkat çekmek, satış yapmak anlamına gelir mi? Her zaman değil! Yakın zaman önceki krizleri unutmayalım.
Ortak yönleri nev-i şahsına münhasır olmaları.
Ali Ağaoğlu, nev-i şahsına münhasır bir karakter.
De Facto ise nev-i şahsına münhasır bir marka.
Bu durum onları diğerlerinden ayırt ediyor mu? Kesinlikle.
PR işini önemsiyorlar mı?
Kimse Ali Ağaoğlu’nun eline su dökemez ama De Facto da kampanyalarıyla kendisinden söz ettiriyor.
Medyanın ilgisini nasıl çekiyorlar?
Haber olmayı iyi biliyorlar.
Ali Ağaoğlu her an izlendiğinden, istemli ya da istemsiz bir haberin konusu olabilir. Bazen tekne parçalıyor, bazen de korkmadığını göstermek için Diyarbakır sokaklarında dolaşabiliyor.
De Facto’ya gelince; “Jean Amerika’nın şalvarıdır” ile başlayıp “Cin çıkartma” seansıyla devam etmişti. Cini bilmem ama şalvar epey konuşulmuştu. Bu reklam ise şimdiden aldı başını gidiyor.
Paris Hilton’a gelince. Oyunculuğu tartışılır. Asli işi zaten haber olmak. Eh gelişinden başlayarak bir tweet’inin bile 50 ila 100 bin dolar ettiğini, otellerinden daha büyük bile “algı” imparatorluğu oluşturduğunu sağ olsun medyamızdan öğrendik. Arda bile değişen saçıyla haber olurken, bir düşünün bakalım bu santim sütunlar reklam olsaydı reklam eşdeğeri ne olurdu? Ali Ağaoğlu moda deyimle medya için “sürdürülebilir” bir ilgiye sahipken, Arda ve Paris Hilton marka için zaten yeteri kadar PR yaptı. Reklamın PR’ı da dahil her iki iş de iyi örülmüş. İster beğenin ister beğenmeyin, beyaz atı alan Üsküdar’ı geçti bile…
Bu yazı Günseli Özen Ocakoğlu’nun Zaman gazetesindeki köşesinden alınmıştır…
Güncel Haberler