“The Profesyonel” kitabıyla edebiyat dünyasına adım atan ardından “Fabrika Ayarlarına Dön” ile yazarlık serüvenini sürdüren Hepsiburada’nın CMO’su Yüce Zerey, yeni kitabı “Mima” ile bir kez daha okurlarının karşısında. Mima’nın distopik bir iklimde, içinde umudu da barındıran bir nefes alma hikayesi olduğunu söyleyen Zerey ile hem yeni kitabını hem de pazarlama dünyasına bakışını konuşmak için bir araya geldik.
Söyleşi: Günseli Özen – Ferruh Altun
Ülker, Türk Hava Yolları, Coca-Cola, Unilever ve şimdilerde Hepsiburada… Sektörün dev markalarında başarılı işlere imza atan, fark yaratan projeleriyle pazarlama sektöründe tabiri caiz ise almadık ödül bırakmayan Yüce Zerey bu yoğun tempo içinde “The Profesyonel” ve “Fabrika Ayarlarına Dön”den sonra üçüncü kitabı “Mima” ile okurlarının karşısına çıktı. Yeni kitabını konuşmak için Zerey ile bir araya geldiğimizde gördük ki yazmak onun için bu yoğun ve stresli çalışma temposu içinde kendisini anlatabilmenin en önemli ve vazgeçilmez yolu. Hem kendisi hem de pazarlama sektörüyle ilgili samimi açıklamalarda bulunan Zerey “Pazarlama dünyasının egosu beni çok üzüyor” diyor.
Mima’nın özünde nefes alma ihtiyacı var.
✓ The Profesyonel, kendine yaşam amacı olarak sadece mesleğini benimsemiş dolayısıyla zehirlenmiş insanları anlatıyor. Tamamen bizden yükseliyor bu ses, aramızdan. Kimi zaman da bu ses, iç sesimize dönüşüyor. “Yoksa burada bahsedilen profesyonel ben miyim?” dedirtiyor. Herkesin şapkasını çıkarıp önüne koymasını istiyor. “Ben ne yapıyorum, nereye gidiyorum?” sorularını sordurana kadar ilerliyor kitap. Okuyucu tam o soruları sorduğunda bitiyor. Çünkü cevaplar ikinci kitapta; Fabrika Ayarlarına Dön’de.
✓ The Profesyonel’de yapılan tespitler Fabrika Ayarlarına Dön’de birer analize dönüşüyor, çeşitli pratikler eşliğinde okuyucuya sunuluyor. “Doğal ortamını, duygularını ve benliğini bu kirli ortamda nasıl koruyabilirsin?” sorusuna cevap aranıyor. Okuyucu, yani profesyonel; bu kitapla birlikte başladığı yere değil, kırılma anına dönüyor.
✓ Mima hem The Profesyonel’den hem de Fabrika Ayarlarına Dön’den çıkıp gelen, benim de kariyerim ve yaşantım boyunca izleyip gördüğüm sahnelerin süzdüğü bir roman. Bol bol sahne var Mima’da. Salt bir roman olarak değil, ne okumayı seviyorsa oradan bir şey bulacağı ve bunu bulurken de birçok şey keşfedeceği bir metin düşledim.
Mima insanlardaki samimiyeti harekete geçirecek.
✓ Amacım bir romanla birlikte yarenlik etmekti diğer kitaplarımda olduğu gibi. Zaten kitabın içindeki şarkılar, film önerileri, kitap listeleri hep bu yoldaşlık üzerine kurulmuş çalışmalar. Roman distopik bir dünyada, profesyonellerle fabrika ayarlarına dönmek isteyenler arasındaki gerilimden doğuyor esasında.
✓ Bir insanın, bir fikrin, bir eylemin nelere dönüşebileceğini ve neleri dönüştürebileceğini seyrediyoruz roman boyunca. Sadece bir karakterin ya da bir olayın değil, tüm karakterlerin ve olayların okuyanın nezdinde bir karşılık bulacağını düşünüyorum.
Yazmaya ve okumaya ihtiyacım var.
✓ Hem nefes almak hem de bu nefesi doğru yerlerde doğru biçimde kullanabilmek için yazmaktan ve okumaktan maksimum düzeyde yararlanıyorum. İkisinin de birbirini kesintisiz olarak beslediğini düşünüyorum. Kısacası okuma-yazma eylemi beni hayata bağlıyor diyebilirim.
✓ Bence insan eline herhangi bir kitabı alır almaz yazmanın hayalini kurar. Ben de kurmuştum. Sürekli not almak, bir şeyleri kayda geçirmek bu anlamda besleyici oluyor. Eğitim hayatım biterken kafamdaki yazmaya dair fikirlerim iyice belirginleşmiş ve profesyonel dünyada ilerlerken de dosyamı açmıştım. Bu dosya aslında tek bir dosya değil. Alt klasörlere ayrılan sonsuz bir süreç.
✓ İş temposunun en yoğunlaştığı dönemde yazdım Mima’yı. Böylesine yoğun dönemlerde yazmak bana iyi geliyor. Onun için de kitap yazmayı bir görev olarak düşünmüyorum. Çünkü yazmaya ve okumaya ihtiyacım var. Haftada minimum 2 kitap okumaya çalışıyorum ama illaki 2 kitap bitireceğim diye de kendimi şartlamıyorum.
✓ Eşim öğretmen ve 7 yaşında bir oğlum var. Elimden geldiğince öncelikli olarak aileme zaman ayırmaya çalışıyorum. O sebeple onlar yatmadan bir şey yazıp çizmemeye, onlara ayırdığım zamandan çalmamaya gayret ediyorum.
Kendimizi kavramlarla hapsediyoruz.
✓ Kendimizi kavramlarla hapsediyoruz. Psikoloji, edebiyat, antropoloji, sosyoloji, tarih gibi beşeri disiplinleri bilmeyen birinin sadece pazarlama bilgisiyle başarılı olması mümkün değil.
✓ Pazarlama dünyasında işin merkezinde insan var. İnsanı insan yapan disiplinleri ezbere ve derinlemesine hazmetmemiz gerekiyor. Onun üzerine pazarlama ekümenini ve nosyonunu koyduğunuzda biraz da olsa hazır oluyorsunuz.
✓ Pazarlamanın edebiyattan alacağı çok şey var. Bir toplumun antropolojik kökenlerini bilirseniz, çıkaracağınız reklam filmindeki her seçiminiz o sosyolojiden etkilenir.
Pazarlama dünyasının egosu beni çok üzüyor.
✓ Şu anda pazarlamanın en önemli dertlerinden biri farklılaşma iken, tüketici gözünde bir aynilik söz konusu. Pazarlama profesyonelleri kendi başına bir prototip oldular. Aynı tornadan çıkmış gibi.
✓ Pazarlama dünyasının egosu beni çok üzüyor. “En çok ödülü biz alalım, en çok konuşulan kampanyayı biz yapalım. Motivasyonlar iş önceliklerinin, tüketici beklentilerinin önüne geçince işin doğası bozuluyor.
Görselle desteklenmeyen metinlerin şansı azalıyor.
✓ Mima, Tüm umutların söndüğü, hayatın sadece rutin, klişe ve öykünülen statülerden oluştuğu; insanların sürekli üstün performans göstermekten başka hiçbir şeylerinin kalmadığı, tutkuların ve sevgilerin kaybolduğu bir zamanda her şeyi yeniden kazanabilmenin mümkün olduğunu anlatmaya çalışıyor. İnsanın kendi özüyle temas kurabildiğinde, başkalarının da kalbine dokunabileceğini gösteriyor.
✓ Görsel öğeler, anlatılan hikayenin zihinlerde canlanabilmesi için temel destekleyici unsurlar olduğu için Mima’nın hikayesi de görsel öğeler ve emojilerle destekleniyor. Görsel ve işitsel öğelerle desteklenmeyen metinlerin şansı gittikçe azalıyor, hikaye anlatımının formu değişiyor…
İnsanı bilen fark yaratacak.
✓ Teknolojiyle birlikte hayatımıza giren havalı kavramların sayısı arttıkça “insan”ın önemi daha da artıyor. Herkes zannediyor ki yapay zekayı bilmek önemli. Tamam, yapay zekayı öğrenmek gerekiyor ama gelecekte insanı bilen fark yaratacak. Benim tüm günüm yapay zekayla geçiyor.
✓ İş dünyasının özü hızlı kazanımlara dayanıyor. Kimsenin sabrı yok. Ancak bunun için de mücadele etmek ve emek sarf etmek gerekiyor. Dolasıyla ruhunu ve donanımı doğru donelerle beslemediğin sürece, teknolojiyi bilmen fark yaratmayacak. Sosyolojiye çok ihtiyaç duyacağımız bir dönem başlıyor.
Her distopya içinde bir ütopyayı barındırır.
✓ Distopya beyaz olanın üzerine karanın çökmesidir aslında. Siz o karayı kaldırdığınızda yine beyazı görürsünüz. Romanın özellikle epigraf ve müzik seçimlerinde hep bunu gözettim. Vaziyet ne kadar kaotik olursa olsun bizim hep yanı başımızda gelen özelliklerimiz var. Bu yüzden başımız sıkıştığında şiire, müziğe başvuruyoruz.
✓ Yazma konusunda beni en çok motive eden şeylerden biri de Hakan Günday’ın Mima’nın arka kapağına yazı yazması oldu. Onun bu hareketi beni çok mutlu etti. Hakan Günday’ın dediği gibi “Her distopya içinde bir ütopyayı barındırır”. İklim bir distopya olabilir ama siz bir umut hikayesi anlatıyorsunuzdur.