“Hipnoz içeren reklamlarda genellikle doğum ve ölüm olmak üzere iki temel unsur vardır. Her ikisi de insanın başlangıcı ve yitişidir. Merak uyandırır, ilgi çeker.”
Söyleşi: Özlem Terzi
Geçtiğimiz günlerde inbox’ıma bir mail düştü. Psikolog Mehmet Başkak gönderili. Konu kısmında “Reklamcılar için hipnoz tüyoları” yazıyordu. Haliyle gözlerimi fal taşı gibi açıp maili okumaya koyuldum. Diyordu ki; “Hipnoz, sadece kötü niyetli reklamcılar tarafından zararlı ürünlerin satışı için kullanılmaz. Birçok yararlı ürünün satışı için de hipnozdan yararlanılıyor.” “Ne yani şimdi kötü niyetli reklamcı arkadaşlar bize reklamlarda hipnoz mu yapıyorlar? Aman Allah’ım!” diye düşünürken kendimi Klinik Psikolog Mehmet Başkak’ın Şişli’deki yerinde buldum. Yıllardır insan davranışlarını değiştirmeye yönelik psikolojik sistemler üzerinde çalışan gazetecilik, öğretmenlik, işletmecilikten sonra son 10 yılını tamamen, bilinçaltı psikolojisi ve hipnoz konulu çalışmalarla geçiren bir adamla karşılaştık. Ve haliyle reklamcıların, iletişimcilerin, beyaz yakalıların kısacası pazarlama dünyasının psikolojik sorunlarını ve bu ruh halini tüketiciye nasıl yansıttıklarını konuştuk.
Öğretmen, gazeteci, psikolog… Biraz karıştım doğrusu.
(Gülüyor.) Hayatımın ortasında psikolog oldum. İlk lisansım Türk Dili ve Edebiyatı’dır ve yaklaşık 17 yıl öğretmenlik ve dershane işletmeciliği yaptım, 2003 gibi “Ben hayatım boyunca hep gramer kuralları mı anlatmak zorundayım?” düşüncesiyle okumalarımı şirket kültürü, insan kaynakları, yetişkin eğitimlerine yönelttim. Bu alanda onlarca eğitime katılıp köklü bir danışmanlık firmasıyla bölge müdürü olarak çalışmaya başladım. Şirketlerde iletişim, sunum teknikleri, beden dili ve satış teknikleri konularında eğitimler verirken insanlar aralarda gelip içsel engellerinden bahsediyorlardı. Mesela “Sunum tekniklerini gayet iyi anladım ama toplantılarda avuçlarım terliyor, nefes alamıyor gibi hissediyorum, aşırı heyecanlanıyorum buna ne yapmalıyım?” gibi bireysel sorunlar; içsel engellerinden bahsediyorlardı. Bu tür sorular anlattıklarımı ve klasik şirket eğitimlerini sorgulamama yol açtı, hissettiğim büyük eksiklikle girdiğim arayış beni hipnozun kapısına getirdi. Ve bütün okumalarım, yaptığım bütün yatırımlar hep hipnoza yönelik oldu. Sanki gökkuşağının altından geçmiştim, hipnozun olağanüstü bir tesir gücü ve değişim imkanı vardı. Hipnoza hipnoz oldum ve bir yıl içerisinde hem dershaneyi hem de eğitim şirketimi tamamen bırakarak nerdeyse 24 saatimi hipnoza verdim. Kısa bir süre içerisinde alanda ismim bilinir olmaya başladı, kitap çok tutuldu ve eğitimlerimle ülkede farklı, dinamik ve modern hipnoz sistemlerini öğretmeye başladım. Yurtdışından da eğitimlerime talep olur. Fakat yine bir şeyler eksikti, bilinçaltı konusunda tam donanımlı, psikoloji alanında oldukça birikimli idim ama yine bir şeyler eksikti, eleştirecek bir şey bulamayanlar “alaylı” “edebiyatçı ne anlar psikolojiden” diyorlardı. Kötü komşu insanı ev sahibi yapar, derler. Önce bu söylemlere çok kızıyordum, fakat haklıydılar, resmen psikolog değil, edebiyatçıydım. Hipnoz hayatımın en doğru işi ve doğru bir işi, doğru bir şekilde yapmak gerekiyor. Bu anlayışla sınavlara girdim ve nerdeyse derecelik puanlarla önce psikoloji alanında yüksek lisans yaptım, ama tatmin etmedi beni. Ardından Klinik Psikoloji Doktora programına başladım ve doktorayı kazandım.
Hep merak ederim, onca insanı dinliyor ve onların iç dünyasındaki karmaşalara çözüm buluyorsunuz. Bu noktada dinlediğiniz hikayelere empati kurduğunuz oluyor mu?
İnsanları dinlemek, gözlemlemek ve anlamak bir sanattır. Bu, zamanla gelişen bir sanat, şimdiye kadar ofisteki koltuğuma on binden fazla insan oturmuştur ve bu kadar da hikaye… Buna rağmen bu konuda ustalık söz konusu değildir, çünkü her insan bambaşkadır, hep diri olmak zorundasınız ve her zaman kişiye özgü bir yaklaşım biçimi ortaya koymak zorundasınız. Empati ise işin olmazsa olmazı ve fakat zihinsel olarak sizi koruyacak kalkanlara sahip olmanız gerekiyor. Bazen öyle sorunlar, öyle vakalar geliyor ki “vay anasına bir insan bunu nasıl yaşar ” diyebiliyorsunuz içinizden, insanız çünkü. İşte bu yüzden psikoloğun empatisi sokaktaki insanın empatisinden daha farklı daha teknik bir anlam taşır, ancak bu şekilde kişilere yardım edebilirsiniz zaten… Ben daha çok hipnoterapi sistemleriyle çalışırım ve hipnoterapinin sunduğu imkanlardan en önemlisi, terapiste kendi kendini sağaltma olanağı vermesidir. Kendi zihinlerini boşaltma sistemlerini oluşturmayan psikologlar, anlatılan hikayelerin altından bir süre sonra kalkamayabilir, çabuk yıpranır. Psikologlar ve hekimler kendi zihinlerini boşaltma eğitimlerine gittikçe daha fazla zaman ayırıyor.
Dergimiz gereği bizim işimiz pazarlama, iş dünyası, reklam kısacası iletişim dünyası yani beyaz yakalılar… Bu sektörün psikolojik sorunları nelerdir?
İnsan olarak zaaflarımız var; korkularımız, gelecek kaygısı, kontrol edemediğimiz öfkeler, ilişki problemleri, yalnız kalma korkusu gibi… Bu gibi temel sorunlar her kesimde olduğu gibi derginizin hedef kitlesinde de yaygın görülebiliyor ve çok sık çalışıyoruz. Mesela kadına şiddet gibi bir konuda Sabancı Üniversitesi’nce yapılan bir araştırmayı hatırlıyorum. Bu araştırmada beyaz yakalılardan kadınların yüzde 75 oranında herhangi bir şekilde aile içi şiddete maruz kaldığının saptanmıştı. Ve bu doğal olarak iş yaşamına da yansıyor ve insanlar küçük düşmemek korkusuyla genellikle gizliyorlar. Bununla beraber modern yaşamın getirdiği bireyselleşme, rekabet ve performans değerlendirmesi koşullarında çalışan birçok beyaz yakalının sinirleri çabuk yıpranıyor, ağır stres yükü kişilerin psikolojilerinde zaman içerisinde zayıflıklar oluşturabiliyor. Bu ise gelecek kaygısından başlayarak birçok psikolojik sorunu tetikleyebiliyor. performans kaygısı, gelecek endişesi, konsantrasyon ve odaklanamama ek gibi sorunlar ek olarak daha sık görülmekte… Özel yaşam ile iş yaşamı arasındaki dengeyi kuramamaktan kaynaklanan sıkıntılar, duygu yönetimi ana başlığı altında sıralanabilecek konularda destek talep ediyorlar genellikle…
Uluslararası bir şirketin ülkemizdeki tepe yönetici olan bir danışanımız, yoğun çalışmaktan odaklanamama sorunuyla gelmişti, üstelik evde de işler eskisi gibi gitmiyordu. Çok iyi bir konumda ve çok donanımlı olmasına rağmen, işi kendisine ağır gelmeye başlamıştı, “er geç kaybedeceğim bu gidişle” düşüncesiyle baskı altında çalışmak ve bir yandan da insanlara güçlü görünmeye çalışmak üzerindeki baskıyı daha da artırmıştı. Kişisel süreçleri iyileştirme yaklaşımıyla 8-10 seansta tekrar canlanmayı ve kendini yeniden yapılandırmayı başardı.