Muhalif duruşuyla kısa zamanda ciddi bir okur kitlesine ulaşan diken.com.tr’nin bu başarısını konuşmak üzere bir araya geldiğimiz diken.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Erdal Güven’e göre Türkiye’de iyi gazeteciler var ancak iyi gazete yok… Bunun nedeni, faklı alanlarda yatırımı olan medya patronlarının “iyi gazete” yapma niyetinin olmaması. Her kesimden yazar bulundurma anlayışının medya kanallarını kimliksizleştirdiğini düşünen Güven, “Mesela Akif Beki ile Mehmet Yılmaz’ın birlikte yazdığı bir gazetenin nasıl bir duruşu olabilir? Çok seslilik bir süre sonra kimliksizliği de getiriyor” diyor…
Söyleşi: Ferruh Altun
Diken.com.tr bir tepki yayını olarak mı kuruldu?
Öncelikle yanlış giden bazı şeyleri düzeltmek istiyorduk. Bildiğimiz en iyi iş de gazetecilik olunca bu alanda bir şeyler yapmaya karar verdik. İşin aslı vicdani olarak ve mesleki olarak kendimizi sorumlu hissettik. Çünkü medyanın ne kadar kötü bir hale geldiğini ve gazetecilerin sorumluluklarını yerine getirmediğini gördük.
Medyanın geldiği noktayı “kepazelik” olarak tanımlıyorsunuz. Sizce bu duruma gelme sürecinde kırılma noktaları neler oldu?
Bu kırılma noktalarından biri gazetecilerin hapse atılmaya başlanması sonucunda medyanın içine girdiği “sinmiş” durum. O çok utanç vericiydi. Gezide medyanın üç maymunu oynaması, bundan da ziyade iktidarın bir servis aracına dönüşmesi yine bir kırma noktası oldu. Bu gelişmeler süreci hızlandırdı.
Bu süreçlerde sizi hayal kırıklığına uğratan meslektaşlarınız oldu mu?
İsim söylemeyeceğim ama çok oldu. Hâlâ da yaptıklarıyla beni şaşırtanlar oluyor.
Diken.com.tr merkez medyadan bir şekilde uzaklaştırılan yazların toplandığı bir yayına dönüşmüş görünüyor… Bu sizin bilinçli olarak uyguladığınız bir strateji mi?
Yayına başladığımızdan beri günbegün bilinirliğimiz artıyor ve insanlar bizim duruşumuzu görüyor. Duruşumuzu benimseyen yazarlar açısından da bir alternatif olmaya başladık. Ama medyadan her uzaklaştırılan yazara ve gazeteciye de kapımız açık demiyoruz. Bizim de kendimize göre kriterlerimiz var.
Nedir bu kriterler?
İktidarın gül bahçesine döndüğü süreçte sergiledikleri duruş bizim için önemli bir referans. Bugün bizde yazan yazarlara baktığınızda hepsinin belli bir duruşu olan ve bu duruşu ısrarla koruyan isimler olduğunu görürsünüz. Köşesi kaldırıldıktan sonra bizde yazmak isteyen başka yazarlar da oldu ama onlara olumsuz yanıt verdik.
AK Parti’ye yakın duran bir yazarın sizde yazma ihtimali yok mudur?
Yoktur! İster AK Parti, ister CHP, isterse HDP tarafına yakın olsun, körü körüne herhangi bir tarafı savunan bir yazarın bizde yazma ihtimali yok.
Bu tutum farklı seslere kapalı olmayı, tek tip bir yazar profiline sahip olmayı da getirmiyor mu beraberinde?
Bir gazetenin belli bir duruşu olur ve o duruş haberleri, manşetleri, başyazısı ve yazarlarıyla ortaya konur. Bir gazetede siyasi yelpazenin zıt kutuplarındaki yazarların olması ya da bir gün bir politikayı öbür gün başka bir politikayı desteklemesi o gazetenin bir duruşunun olmasına engel olur. Yazarlar gazeteye kimliğini veren unsurlardan biridir. Ama tabi bizde çıkan bir iddiayla ilgili uzak durduğumuz bir yazar yazı yazmak isterse buna kapımız açık.
Farklı görüşteki yazarlara yer vermeme medyadaki kamplaşmaya katkı sağlamaz mı?
Sonuçta habercilik yapıyoruz, koalisyon kurup hükümeti oluşturmuyoruz. Bu anlamda bence bir gazetenin ya da haber sitesinin, her görüşten her kesimden yazarının olmaması lazım. Biz o sebeple seçici davranıyoruz. Bu tutumun da kamplaştırıcı olmadığını, herkesin tutumunu net olarak ortaya koyduğu bir anlayış olduğunu düşünüyorum. Dünyada da bu böyle. The Guardian’da Le Monde’da, Liberation’da gazetenin kimliğiyle örtüşmeyen bir yazar göremezsiniz. Türkiye’deki gazetelerin bu noktaya gelmesinde bence bu kimliksizliğin de katkısı var. Mesela Akif Beki ile Mehmet Yılmaz’ın birlikte yazdığı bir gazetenin nasıl bir duruşu olabilir? Çok seslilik bir süre sonra kimliksizliği de getiriyor.
Söyleşinin devamı Marketing Türkiye Kasım sayısında…