“Canım Türkiye’m” cümlesiyle akıllara kazınan ünlü radyocu Cem Ceminay geçtiğimiz ay ansızın kayboldu ortalıktan… Bir süre kimse ne olduğunu anlayamadı. Bu boşluktan istifade ünlü radyocunun görevden alındığı, işine son verildiği gibi asılsız haberler yazılıp çizildi. Ancak işin aslı başkaydı! Zira hafta içi her sabah 07.00- 10.00 arasında “Back Up Morning Show” ile sevenleriyle buluşan Cem Ceminay’ın yayın yaptığı Capital Radio tamamen kapatılmıştı. Biz de radyonun kapatılmasının ardında yatan nedenleri Cem Cemimay’a sorduk.
Doğuş Yayın Grubu’nun Capital Radio’yu kapatmasının arkasında yatan nedenler neler? Bizi bu süreç konusunda bilgilendirebilir misiniz?
Capital Radio’nun kapatılmasının arkasında yatan nedenleri bilmiyorum. Yönetim karar verdi ve kapattı. Bu konuda herhangi bir tahmin yapmam imkansız. Belki de dansımı beğenmediler diye düşünüyorum. Yoksa kapatılmasını gerektiren bir durum olduğunu sanmıyorum.
Her sabah program yaptığınız kanalın kapatılmasını bekliyor muydunuz? Neler hissettiniz?
Hayır beklemiyordum. Hem üzüldüm hem de şaşırdım. Ancak bunun kariyerim için şans olduğuna inanıyorum. Daha iyi yerlerde daha iyi işler yapabilmem için fırsat doğdu. Radyoculuğu bilen, anlayan ve seven profesyoneller ile radyoculuğa inanan, değer veren insanlarla çalışmak çok daha zevkli ve keyifli olur diye düşünüyorum.
Bu konuda sadık dinleyicilerinizden nasıl tepkiler aldınız?
Tepkileri benimkinden farksızdı. Onlar da ne olduğunu anlamadı. Ancak benim dinleyicilerim nereye gitsem benimle gelirler. Hangi frekansta olursa olsun beni dinlerler. Bunu hep kanıtladılar.
Radyoculuğun geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Radyonun kan kaybetmesi bu mecraya yapılan yatırımların azalmasının bir sonucu mu?
Radyoculuğun geldiği noktayı radyolara layık bulmuyorum. Reklam pastasından maalesef çok az bir pay alıyorlar. Bunun en büyük nedeni radyoculuktan nasibini almamış ve hasbel kader işi yürütmeye çalışan kalifiyesiz ve hedefsiz radyo yönetimleri. Radyoculuğun kan kaybetmesindeki en büyük neden radyoların bir türlü aralarında bir anlaşma ve dayanışma sağlayamadan bindikleri dalı kesmeye ve plansız, programsız hareket etmeye devam etmeleri.
Rekabet etmesini bilmeyen her an birbirlerini arkadan vurmak için fırsat kollayan bir sektörün kan kaybetmesi çok normal.
Radyoculuğun kan kaybetmesinde reklam verenlerin radyo mecrasına yatırımlarının azalmasının nasıl bir etkisi oldu? Reklamverenlerin radyo mecrasına ilgisinin artması için neler yapılabilir?
Reklamverenlerin radyo mecrasına yatırımlarını azaltmalarından çok radyolar doğru dürüst satış ve pazarlama yapmasını bilmedikleri için kan kaybediyorlar. Bugün doğru dürüst radyo reklamı satmasını bilen birini bulmak nerdeyse imkansız. Müşteriler radyolara zaten kendileri geliyor. Ajanslar TV ve gazetelerin yanında sırf laf olsun torba dolsun diye radyolara reklam veriyor.
Radyo mecrasının bir gün eski günlerine dönmesi sizce mümkün mü? Yoksa bu artık bir hayal mi?
Eski günlerine dönmesi zor. Artık internette ve sanal alemde interaktif bir sosyal medya ortamının içinde yaşıyoruz. Radyoculuk ruhu denilen şey kaybolmuş vaziyette.
Radyoculuğun eski popüler günlerini yakalayabilmesi için sizce neler yapılabilir? Bu yönde kimlere nasıl görevler düşüyor?
Radyoların sorumluluklarını üstlenip daha kaliteli programlar yapmaya başlamaları gerekir. Bunun için de yeni yetenekler yetiştirmek ve renkli medyatik isimleri radyo sektörüne çekmek lazım. Yatırım yapmak şart.
2000’li yıllara kadar radyodan marka isimler çıkıyordu. Artık böyle bir şey göremiyoruz. İyi radyocular mı yetişmiyor yoksa radyo programları eskisi gibi dinlenmediği için mi marka isimler çıkmıyor?
Herkes birilerini taklit etmeye başladığı ve internet ortamında radyoculuk için gereken yaratıcılığını kaybedip tembelleştiği için yeni isimler çıkmıyor. Sektörde para kazanmak zor. Radyoculuk kolay ünlü yapan bir iş değil ve sponsorların yoksa karın doyuran bir meslek de değil. Onun için radyocular tembelleşti ve memur zihniyetiyle çalışmaya başladı.
Sadık dinleyicilerinizin karşısına bundan sonra nasıl projelerle çıkmayı planlıyorsunuz?
Projeler önceden söylenmez. Gerçekleştirilir ve ondan sonra paylaşılır.
Röportaj: Duygu Atahan