Nasıl Türkiye’nin en değerli markası oldu?
İşi iyi yapmak elbette önemli ama birbirine benzer hizmetleri aynı fiyatlarla sunan finansal kuruluşların birini diğerinden ayırt edecek tek şey algı. Akbank yönetimi “Türkiye’nin En Değerli Markası” olmayı bu denli önemseyerek öne çıkarırken sadece markalarının değerini değil, ülke adına yarattığı katma değerin altını da çiziyor. Elbette hak edilerek alınmış bu unvan algı yönetimi için de sonuna kadar kullanılmalı.
Bakınız “En Değerli Marka” olmak için Akbank neleri başarmış: “Brand Finance” marka değeri araştırmaları yapan saygın bir araştırma şirketi. Dünyada ve Türkiye’de değerli markalar endeksini hazırlıyor. 2015’in en değerli markalar sıralamasında altı yıldan bu yana yükselişini sürdüren Akbank bu kez 2.5 milyar dolarlık marka değeriyle birinci sıraya yerleşti. Bu sonuç hem Akbank için bir ilkti hem de bir banka olarak bugüne değin dünyada da birinciliği kaptırmayan teknoloji şirketleri ilk kez geçilmiş oldu.
Genel Müdür Hakan Binbaşgil, Akbank 67. yaşını idrak ederken gelen bu değerlendirmede bugüne değin Akbank’ta çalışan 60 bin çalışanın emeği olduğunu söylüyor.
Marka Değeri Hesaplaması’nda; Marka Gücü Skoru, Marka Hak Bedeli ve önümüzdeki seneler için Reuters IBES analist tahminlerinden alınan Tahmini Gelirler esas alınıyor. Ancak konu banka olunca iş daha çok somut değerler üzerinden ölçülüyor. Elbette finansallar ilk bakılan değerler. Aktif kalitesi, yüksek özkaynak kullanımı ve yüksek büyüme potansiyeli Brand Finance çalışmasında ilk bakılan kriterler.
İnovatif bir yaklaşımın belirlenmiş olması işin sürdürülebilirliğinin de teminatı. “Mobil teknolojiyi kullanabileceğimizi çok önce fark ettik ve bu alanda epey yol aldık” diyen Genel Müdür Binbaşgil, “altyapıya her yıl 100 milyon dolar harcıyoruz” diyor. Erken yola çıkmanın sonuçlarını ise şöyle açıklıyor; 1.5 milyona yakın mobil bankacılık müşterisi, 2.4 milyon dolarlık sosyal medya takipçisi ve bütün bunların sonucunda GSMA’de alınan en iyi akıllı telefon uygulaması ödülü… Binbaşgil şubelerin müşteriye dokunmak için gerekli olduğunun altını çizerken rutin işlemler için online, ancak katma değerli işler için insan kaynağının önemli olduğunun altını çiziyor.
Sanırım Akbank’ı birinciliğe taşıyan en önemli kriterlerden biri de hizmet kalitesi için 1000 kadar süreçte yaptıkları iyileştirme. Öyle ki süreçleri düzenlemek de yetmez diyerek 15 bin Akbank çalışanına bir de hizmet kalite skor sistemi oluşturulmuş. Bu çalışanlar için adeta bir karne çünkü müşteriler aranarak aldıkları hizmetin kalitesi konusunda çalışanı derecelendirmeleri isteniyor. Çalışanların yaş ortalamasının 33 olduğunu söyleyen Hakan Binbaşgil, “Geleceğin müşterisini yine kendi akranları anlayacak. Bu nedenle genç çalışanlarımız en büyük değerimiz” diyor. Kadın çalışanların oranı yüzde 54, kadın yönetici oranı ise yüzde 25. Üniversiteliler ise bankanın yüzde 74’ünü oluşturuyor. Binbaşgil, doktoralı çalışan sayısının yüzde 8 olduğunu ve bunun da rekabette üstünlüğün teminatı olduğunu söylüyor.
“En Değerli Marka” listesinde yer alabilmek için sosyal sorumluluk kriterleri çok önemli. Akbank Kültür Sanat, eğitim ve girişimcilik konusunda uzun süreli sosyal sorumluluk projeleriyle anılan bir kurum. Elbette en değerli olmak için her şeyden önce güçlü bir marka yönetimi yapmak gerekiyor. Akbank kesintisiz iletişim konusunda örnek gösterilecek markalardan biri.
Mahallede yaşamayı özlediyseniz buyurun!
Kentsel dönüşümün aslında binaların yenilenmesinin ötesinde sosyolojik bir sonucu olduğunu işin tüm paydaşları iyi biliyor. Biliyor bilmesine ama hem konut ihtiyacı hem birbirinin ardına eklenmezse kopukluk yaratacak finansal planlar ve elbette inşaatın bire çok bırakan rantı şehri dikine yükseltmeye karşı, işi inşaat olan işadamlarını iştahlandırıyor. Kötü örnekler şehrin siluetini geri dönülmez bir biçimde bozarken geçmişe öykünenler giderek artıyor. Adeta vurulan her kazma yitirilmiş bir kültürel işaretle eşdeğer. Çünkü son dönemde yaşanılanlar “Bu kadar da olmaz!” denilen her şeyin olduğunu, olabildiğini gösteriyor.
Bütün bu karmakarışık duygular arasında Polat Holding Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Polat’ın da katılacağı bir sohbet toplantısına davet aldım. Davetin ana konusu Piyalepaşa’da yapılan ve semtin adını taşıyacak olan sitenin ayrıntılarıydı.
Piyalepaşa’nın semt olarak varoluş öyküsünden yola çıkılarak yeni kurulan mahallenin hikayesi oluşturulmuş. Anlatı Mimar Sinan’a kadar uzanıyor. Hikaye şöyle; Osmanlı’nın baş mimarı Koca Sinan, Arap ve Acem ülkelerinde epeyce gezip yenilendikten sonra şehr-i İstanbul’a döner. Şahsen düşüncem odur ki İstanbul’un siluetini de markalaştıran Sinan ustanın maharetidir. Görkemli Süleymaniye’nin karşı kıyısında artık kimselerin pek hatırlamadığı bir küçük cami daha inşa eder. Süleymaniye ne kadar gösterişliyse, Piyale Paşa Camii bir o kadar sadedir. Bölge adını dönemin ünlü Kaptan-ı Derya’sı Piyale Mehmed Paşa’dan alır.
Bölgede çeşitli meslek gruplarından ve sosyal sınıftan insanlar yaşarken semtin insan dokusunu da şekillendirir. Evler, biçimler ve ilişkiler bu zenginlikten etkilenir. Her şey iyi güzelken 400 yıllık şenlikli yerleşim bölgesi zaman içinde şehrin standartlarının gerisinde kalır. Başkan Adnan Polat ve Polat İnşaat Genel Müdürü Kaan Yücel, Piyalepaşa’da bir mahalle tasarlama projesinin bir ilk olduğunu söylüyor. 82 dönümlük alanda yer alacak olan konut, ofis, otel ve alışveriş sokağı ve tüm bu alanlara hizmet veren spor, dinlenme, eğlence ve otoparkıyla pek çok sorunu çözüyor. Bir bütün olarak tasarlanan Piyalepaşa İstanbul’da bölünmeyi ortadan kaldıran bir çözüm sunuyor. Birbirinin benzeri yapılar yerine mahalle kültürünü yaşatan haneler inşa ediliyor.
Bir ürünü pazarlarken ya gerçek bir hikayeye sahip olacaksın ya da bir hikaye yazacaksın. Hikaye açısından bakınca Piyalepaşa oldukça şanslı. Bırakın semtin hikayesini, neredeyse her haneden bir destan yazılır.
Elit World’te gördüğünüzden fazlası var!
Gördüğümüz kadarıyla varsayıyoruz kurumların büyüklüklerini. Oysaki iceberg misali yurtdışına uzanıyor zincirin halkaları. Elit World de benim için benzer bir varsayıma sahipti ancak öğreniyorum ki önümüzdeki dört yılda 490 milyon dolarlık yatırımla beş otel daha açmayı planlamışlar. An itibarıyla İstanbul Taksim, Florya ve Van’da yer alan Elite World Otelleri’nin ilk “resort otel”i Marmaris’te açılmış. Pazarlama ve Satıştan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Emel Elik 2014 ve 2015’i yatırım yılı olarak kabul ettiklerini söylüyor.
Turizm sektöründe ölçek ekonomisi önemli. Otel zincirinin belli bir sayıya gelmesi ise şart. Bu nedenle Güneşli, Maltepe ve St. Petersburg yatırımları sürdürülüyor. Toplamda 490 milyon dolarlık bir yatırımla hayata geçirilecek yeni otellerle zincirin yatak kapasitesi 4 bin 966’ya, grubun toplam istihdamı da bin 765’e yükselecek.
St. Petersburg’a 145 milyon dolar yatırım
Yönetim Kurulu Üyesi Emel Elik, Yüzlerini yurtdışına çevirdiklerini belirtirken, St. Petersburg’da geçen yıl iki arazi aldıklarını biri beş, diğeri dört yıldızlı olmak üzere iki otelin inşaatına başladıklarını söylüyor. 2018’in ilk yarısı açılışı yapılacak olan St. Petersburg’daki beş yıldızlı Elite World St. Petersburg Moskovsky için 145 milyon dolar, 180 odalı dört yıldızlı Elite World St. Petersburg içinse 85 milyon dolarlık bir yatırım gerçekleştirilmiş. Elik, St. Petersburg yatırımının gerekçesi olarak, “İstanbul yatırıma doydu. Anadolu illerindeyse beş yıldızlı otel yapmanın kârlı olmadığını düşünüyoruz. Bu nedenle yurtdışına açıldık. Ardından Litvanya’nın Vilnius kentini odağımıza aldık. Bundan sonra ise Berlin, Münih, Viyana veya Budapeşte şehirlerinden birini seçeceğiz” diyor.
Elik Grup’un bunca yıllık deneyimleriyle yurtdışında başarılı olacağına adım gibi eminim. Ancak bütün bu yatırımların ülke dışına yapılıyor olmasına hâlâ gönlüm razı değil. Trabzon’da korkunç bir Funda Otel deneyiminden sonra bir Anadolu gezgini olarak oralarda hâlâ iyi otellere ihtiyaç olduğunu görüyorum.