“Z kuşağı çocukları”nın etrafı teknolojiyle sarılı!
Günümüzde birçok insanın 20’li yaşlardan sonra alışmaya başladığı teknoloji, son 16 yılda doğan gençler için bir yaşam biçimi.
Fakat çok az bir kısım genç teknolojiyi hayatında olması gerektiği gibi kullanabiliyor. İletişim çağının tam da ortasında dünyaya gelen çocukların internete bağımlı olmalarından ziyade hayatın önemli bir parçası olan dijital dünyaya adapte olmayı sağlamaları gerekiyor.
Peki, teknoloji normal yaşantılarının işlevselliğini engellemeden nasıl kullanılabilir? Teknolojinin dijital dünyada doğan çocuklara faydaları neler? Çocukların interneti doğru ve verimli kullanmaları için ebeveynler nasıl yardımcı olmalıdırlar? Tüm bu soruları DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Uzman Klinik Psikolog Ayşegül Moral yanıtlıyor…
“İndigo” ve “Kristal” çocuklar olarak da anılan, 2000 yılından sonra doğan çocuklar “Z Kuşağı”na aittirler. İletişim çağının tam da ortasında dünyaya gelen bu çocuklar, teknolojiye çabuk adapte olabilme becerileri ile yetişkinlerin dikkatini çekiyor.
Çocuklar; teknoloji ile iç içe olarak her ihtiyaçlarını dijital ortamdan temin edebiliyorken, normal yaşantılarının işlevselliğini engelleyecek kadar teknoloji kullanan gençlere de günümüzde çok sık rastlanıyor. Bu konuda çocukların internete bağımlılıktan ziyade, hayatlarının önemli bir parçası olarak dijital dünyaya adapte olabilmeleri gerekiyor.
Teknolojisiz bir dünyayla hiç karşılaşmayan çocuklar için teknoloji ile iç içe olmak yaşantılarının temelini oluşturuyor. Ancak bu kuşaktaki bazı çocuklar oyunlarını bile arkadaşlarıyla bir arada oynamak yerine “tablet” ve “akıllı telefonlar” üzerinden oynamayı tercih eder hâle gelebiliyor.
Peki, teknoloji normal yaşantılarının işlevselliğini engellemeden nasıl kullanılabilir? Teknolojinin dijital dünyada doğan çocuklara faydaları neler? Çocukların interneti doğru ve verimli kullanmaları için ebeveynler nasıl yardımcı olmalıdırlar? Teknolojiye olan ihtiyaç ve bağımlılığın yeniden doğru bir şekilde tanımlanması gerektiğini belirten DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Uzman Klinik Psikolog Ayşegül Moral, tüm bu sorulara yanıt veriyor.
Teknoloji ile bu kadar haşır neşir olan bir kitle tabii ki gündemi takip etme, dünyadan haberdar olma, bilgilerin en doğrusunu araştırma gibi pek çok beceriye de sahip oluyor.
“Z kuşağı çocukları”, bilgiye rahatlıkla ulaşabildikleri gibi bu bilgiler arasında bağ kurabilmeyi de başarıyor. Fakat tüm bu bilgi ve araştırma becerilerine rağmen çok az bir kısım genç bunu gerektiği gibi kullanabiliyor.
Genellikle çok uzun saatler teknoloji kullanan bu gençler yaşamın pek çok güzelliğinden mahrum kalıyor. Bu durumda teknolojiye olan ihtiyaç ve bağımlılığın yeniden tanımlanması gerekiyor.
Kullanılan teknoloji bireylerin dünyasını değiştirdiği kadar ülkelerin de kültürleri üzerinde büyük etkileri ve katkıları oluyor. Teknoloji ile birlikte başka kültürleri öğrenmek, farklı yaşantıların farkına varmak hatta o çok uzak bölgelerden kişilerle iletişime geçmek bile çok daha kolay bir hâl alıyor. Ancak elde edilen bilgilerin çokluğuyla başa çıkmak, onları sınıflayabilmek ve etkileşimlerini iyi kullanabilmek de ayrı bir beceri istiyor. Bu alanda ebeveynlerin çocuklarına yardımcı olmaları gerekiyor.
Z kuşağındaki çocuklar için internetin yaşamlarına kattıkları bir araç olması; onların doğayla, aileleriyle ve arkadaşlarıyla olan ilişkilerini bozmaması gerekiyor. Ebeveynler çocuklarına bu noktada doğru bir rehberlik yaparak; gençlere teknolojinin sadece tüketimin değil, aslında üretimin de çok önemli bir parçası olduğu gerçeğini aşılamak gerekiyor. Böylelikle gençler teknolojiyi verimli kullanan, kendisine katma değer sağlayan, gerçek bilgiye sahip bir şekilde yetişiyor.
Doğayla ilişkisi neredeyse sıfırlanmış, kişiler arası iletişimi sadece sanal hayatta gerçekleştirebilen, çoğunlukla bireysel düşünen bu gençlerin günümüz gerçekliğine çekilmesi, hayatta daha sağlam yere basan çocuklar olmalarına katkı sağlıyor.
Atatürk’ün ülkeyi emanet etmek istediği gençliğin hem dijital teknoloji aracılığıyla bilime, kültüre, sanata kolayca ulaşabilen hem de aile, arkadaş, doğa sevgisi gibi değerleri koruyan bir nesil olarak yetiştirilmesi gerekiyor. Bu süreçte yetişkinlere, çocuk ve gençlere doğru rehberlik yapmak ve bu konuda üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmek gibi görevler düşüyor.