Yaratıcılıkta yeni bir dönem başlıyor!
Amir Kassaei, reklamcılık dünyasının en genç “C-Level” yöneticilerinden biri. Henüz 44 yaşında ve DDB’nin Chief Creative Officer’ı yani ajansın tüm dünyadaki yaratıcı stratejilerinin belirlenmesinden sorumlu. Intercontinental Advertising Cup (The CUP) için İstanbul’a gelen Kassaei, sadece zirvenin en dikkat çeken konuşmacılarından biri olmakla kalmadı, aynı zamanda The CUP jürisine başkanlık da etti. Kassaei, şu anda dünya üzerinde adından en fazla bahsettiren yaratıcı kimliklerden biri olarak dikkat çekiyor. En sevdiği söz “İmkansız bir gerçek değildir, sadece bir fikirdir”. Tutkusu ve cesareti olan birinin dünyayı değiştirebileceğine inanıyor. İddialı ve hayli agresif doğası tanıştığınız ilk andan itibaren kendini belli ediyor. Bu anlayışını ekibi içinde de uyguluyor olacak ki ekibiyle birlikte son beş yılda 60’ı Cannes Lions olmak üzere 4 bine yakın ödüle layık görüldü. Bizim ise Kassaei ile tanışıklığımız birkaç yıl öncesine dayanıyor. DDB’nin İstanbul ofisini ziyarete gelen Kassaei, yoğun bir toplantı trafiğinin arasında bize de zaman ayırmış ve sorularımızı yanıtlamıştı. DDB’nin reklam dünyasında gelmek istediği noktayı “Yaratıcı dünyanın Apple’ı olmak istiyoruz” diye ifade etmişti Kassaei o zaman. DDB’nin dünyada yaratıcı devrimi başlatan ajans olduğunu düşünen genç yönetici, ajansın tarihsel mirasıyla içinde yaşadığımız dönemin gerçeklerini nasıl bir araya getirdiklerini anlatmıştı uzun uzun. Bu kez de The CUP’ın hayli hararetli geçen jüri toplantılarının arasında Amir Kassaei ile bir kez daha bir araya gelip söyleşi yapma imkanı bulduk. Bu kez vaktimiz biraz daha azdı. O yüzden hızlıca aklımızdaki soruları sorup yanıtları aldık. Bu arada öğrendik ki görevi gereği sürekli seyahat halinde olan Kassaei için İstanbul’un ayrı bir önemi varmış. Şu an 44 yaşında olan Kassaei’nin İstanbul’a ilk ziyareti bundan tam 30 yıl önce olmuş. Aslen İran doğumlu olan Kassaei, ilk kez 1983 yılında mülteci olarak geldiği İstanbul’un geçmişinden bir parça olduğunu o yüzden bu şehirle farklı bir duygusal bağı olduğunu söylüyor. Amir Kassaei ile bu ikinci buluşmamızda da bir kez daha anladık ki, reklamda başarının sırrı “ezber bozmaktan” geçiyor.
Bu yıl The CUP jürisine başkanlık ediyorsunuz. Aldığımız duyumlara göre hayli hararetli geçiyormuş toplantılar?
Bence dünyanın farklı kıtalarından, farklı işleri değerlendirmek için yine kıtalararası bir jüri oluşturma fikri oldukça ilginç bir konsept. En iyilerin en iyisini seçmek gerçekten çok zor ama heyecan verici bir deneyim. Eleme süreci ve bu seneki işlere dair konuşmam şu anda mümkün değil.
Sizce bu senenin işlerine damgasını vuran bir trendden bahsetmek mümkün mü?
Bana kalırsa şu anda reklamcılıktaki en büyük trend, hiçbir trende bağlı kalmamak. Son altmış yıldır en iyi fikirleri bulmak için önce iyi bir içgörüye, sonra da onu en iyi şekilde uygulayacak bir vizyona sahip olmanız gerekiyor. Bu kural hiçbir zaman değişmeyecek. Yaptığınız reklam sadece o ürünle ilgili pazarı etkilemekle kalmamalı, aynı zamanda insanları harekete geçirmeli.
Bu röportajın tamamını 15 Mart tarihli Marketing Türkiye’de okuyabilirsiniz.