Şiddet atmosferinde iletişimcilere ne görevler düşüyor?
Haber :Sercan Meriç
7 Haziran Genel Seçimleri’nin ardından şiddet atmosferine giren Türkiye’de tekrar huzur ortamının yaratılması için iletişim profesyonellerine neler düşüyor? İletişim dernekleri bu süreçte nasıl bir yaklaşım sergilemeli? Dernek başkanları şiddet ortamından çıkılması ve uzlaşı ortamının yaratılması için “anlayışlı” bir dil yaratılması görüşünü paylaşıyor…
Son iki yılını seçim gündemiyle geçiren Türkiye, 7 Haziran Genel Seçimleri’nin ardından şiddet sarmalına girdi. Hiçbir partinin tek başına iktidar olacak kadar oy alamaması, koalisyon görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanması ve doların yükselişinin yanında bir de terör olaylarının tekrardan canlanması son günlerde toplum huzurunu da oldukça kötü etkiledi. Şiddetin hakim olduğu son günlerde onlarca genç yaşamını yitirdi, toplumda linç kültürü tekrar kendini göstermeye başladı. Türkiye’nin bu atmosferi nasıl geride bırakabileceğine dair tartışma hem medyada hem de toplumda sürüyor. Yangını sürdürmek için toplumun tüm kesimlerinin harekete geçmesi gerektiği açık. Peki tam da bu noktada iletişim profesyonelleri ve derneklere düşen sorumluluk ne? Reklamverenler Derneği (RDV) Başkanı Ahmet Pura, Türkiye Halkla İlişkiler Derneği (TÜHİD) Başkanı Gonca Karakaş, İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği (İDA) Başkanı Işıl Arıdağ, Reklamcılar Derneği (RD) Başkanı Kayhan Şardan ve Türkiye Araştırmacılar Derneği (TUAD) Başkanı Fulya Durmuş iletişim derneklerine ve profesyonellerine düşen sorumluluğu Marketing Türkiye’ye anlattı…
RVD Başkanı Ahmet Pura: Dernekler öncü kurum olmalı!
2003 yılı basımlı Rota Yayınları’na ait bir kitap var: İtişmeyelim, iletişelim. Önce kendinizle iletişim kurun. 1939 yılı basımlı Aydınlık Basımevi’nden yayınlanan başka bir kitap var: Başlığı; “Modern Adabı Muaşeret”. Yazarı ise Süheyla Muzaffer. İletişim sektörünün kriz dönemlerinde ne yapması gerekir sorusunun cevabı bu iki kitapta yer alıyor.
“Siyah beyazı, yaşamın iki ayrı ucundaki renkleri olduğunu biliyor ve kabul ediyorsak, bu iki renk arasındaki sayısız kere kendini yineleyen diğer mükemmel renkleri de biliyor ve kabul ediyor olmamız gerekir. Ancak renk körlüğü gibi bir rahatsızlığımız varsa, ne hakiki renkleri ne de toplumsal renkleri anlamaz ve kıymetini bilemeyiz. Toplumsal renkleri algılamamak, aile içi kardeşliği hafife almak, sonunda karşılıklı yabancılaşmayı yaratıyor. Muaşeret ise, akılcı bir yaşamda tüm iradelerin ve yasaların üstünde gücü olan bir davranış disiplinidir. İnsan denen varlık organizmasını ve onun kudret ve kuvvetlerini topluma karşı kullanabilmek için muaşeret bilgisine muhtaçtır. Bu bağlamda insanın bu olguyla donanımı toplumun da muaşeret dediğimiz mükemmel duyguya ulaşmasını sağlar. (Muaşeret açılımı, Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te; 1) Birlikte yaşayıp hoş geçinme, karşılıklı iyi ve güzel ilişkiler kurma. 2) Görgü kuralları şeklindedir.)”
Bundan derneklere düşen pay sadece sosyal paylaşım yerleri değil kuruluş amaçları doğrultusunda yüksek hizmet, eğitim, etik değerler yanında iyi insan, iyi toplum değerleri yaratan öncü kurumlar olmalarıdır. Ülkemizde dinginlik, huzur ve kardeşlik bağlarını yeniden inşa etmek isteyen tüm birey ve kurumları, adabı muaşeret denen ve bizi yıllarca hoşluk içinde yönlendirmiş olan akılcı kuralları hatırlatmaya ve onlara uyulmasını sağlamaya davet ediyorum.
TÜHİD Yönetim Kurulu Başkanı Gonca Karakaş: Krizin çözümü “anlaşma dili”
İletişim, temelinde “anlaşmaya” dayalı bir dili hâkim kılmayı gerektiriyor. İletişimciler, etkili iletişimin yolunun hayatın her alanında “anlama” ve “anlaşmaya” dayalı bir dil ile mümkün olduğunu bilen insanlardır. Bu anlamda Türkiye’de yaşanan sorunların aşılmasını sağlayacak iletişim dili de anlaşmaya yönelik olmalı. Tabii bu dönemde özellikle siyasal iletişimcilere büyük rol düşüyor. Seçim atmosferinde siyasal iletişimcilerin kullandıkları dilin sert, kutuplaştırıcı olmaktan uzak, barışçıl olması çok önemli. Tüm sivil toplum örgütlerinde olduğu gibi iletişim alanındaki derneklerin de birleştirici, bütünleştirici bir dile yeniden dikkat çekmesi önemli. Sorunların çözülemez noktaya gelmemesi için siyasi liderler ve parti yöneticilerine büyük görev düşüyor. Liderlerin kutuplaştırıcı, olayları kışkırtan ve sorunların derinleşmesine neden olan sert bir üslup kullanmaktan vazgeçmeleri lazım. Türkiye çok hızlı bir şekilde, iyileştirici gücüne her zamankinden daha fazla ihtiyacımızın olan “barış” diline geri dönmeli. Yine unutmayalım ki, barış her zaman her yerde ve herkes için gerekli. Türkiye’nin yeniden “cazibe” merkezi haline gelmesi için kaotik bir siyasi atmosfer yerine üreten, sürdürülebilir kalkınmaya odaklanan, ülkenin refah düzeyinin artmasını sağlayacak politikalar üretmeye ve buna yönelik çözüm diline odaklanmamız lazım.
İDA Başkanı Işıl Arıdağ: Sorumlu ve sağduyulu iletişim ile üretimi sürdürmeliyiz
Yaşadıklarımız hepimizi derinden üzmekte. Terör saldırılarında kaybettiğimiz askerlerimiz, polisimiz ve vatandaşlarımız için acımız büyük. Terörü kınıyor ve Türkiye’nin acısını yürekten paylaşıyoruz. Yine son dönemde, basın ve ifade özgürlüğüne yapılan saldırılar dikkat çekiyor. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunlarınca tanınan ve demokrasinin temel unsuru olan düşünce ve ifade özgürlüğüne karşı, görüş ve hak arayışlarının da hukuki zeminde gerçekleşmesi gerekiyor. Hukuka ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne aykırı şiddet içeren eylemler suçtur ve kabul edilemez. Değerli paydaşımız medya camiasına “geçmiş olsun” diyoruz. Dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefe inanç ve mezhep ayırımı gözetmeksizin, karşımızdaki insanın düşünce ve duygularını anlamak için çaba sarf etmek, sorumlu ve sağduyulu davranmak, düşünceli, duyarlı ve hoşgörülü bir dil benimsemek, toplumsal barış ve huzur için atacakları ilk adımdır. Bu anlayışa önderlik ve elçilik etmeyi iletişim profesyonellerinin görevi addediyoruz. İletişim sektörü olarak istihdam sağladığımız birey ve ailelerinin geleceğe güvenle bakabilmesi için üretmek sorumluluğumuzun yanı sıra danışmanlığını üstlendiğimiz kurum ve kuruluşların Türkiye’nin kalkınmasını destekleyen, toplumsal fayda sağlayan, insana değer katan, güven ve umut veren plan ve programlarını derinleştirerek hızlandırmayı, üretmeye ve yatırıma teşvik etmeyi görev kabul ediyoruz. Sadece sanayi üretiminden değil eğitim, sağlık, sanat ve kültür, spor dahil insan iyiliği için üretmekten bahsediyoruz. İDA çatısı altında buluşan Türkiye’nin önde gelen iletişim danışmanlığı şirketlerinin hizmet verdiği ulusal ve uluslararası portföy, ülkemizin ekonomik ve sosyal anlamda kalkınması ve geleceği için çok büyük bir güç, kapasite ve potansiyele sahiptir. Barış, huzur ve güven ortamının en kısa zamanda yeniden tesis edilmesi için tüm paydaşlarımızı üretmeye ve bu bağlamda işbirliğine davet ediyoruz. Devlet ve hükümet yetkilileri ile birlikte siyasi otoriteleri, üniversite, sivil toplum kuruluşları, kamu ve özel sektör, medya ve iletişim sektörünü görüş ve önerileri karşılıklı konuşmaya ve ortak akıl üretimini sürdürmeye çağırıyoruz. Barış ve uzlaşı için akıl birliği, ses birliği ve el birliği içinde olmalıyız.
Reklamcılar Derneği Başkanı Kayhan Şardan: Kutuplaşmadan uzak durunuz!
Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Yurtiçinde terör, sınırlarımızda çatışma, pek yakında da erken seçim var. İki yıllık bir silahsızlığın olduğu bir çözüm sürecinden söz ettikten sonra, canlı bombaların ortaya çıkması ve terörün yeniden uyanması toplumsal bir travma yarattı. Tüketici güven endeksi, Ağustos’ta bir önceki aya göre yüzde 3,6 azalarak 62,35 değerine düştü. İletişimciler olarak dilin gücünü, söylemin etkisini iyi biliyoruz. Erken seçimin ruh haline girmiş olan siyasi partilerin söylemleri toplumda iyileştirici bir etki yaratmaktan çok uzakta. Siyasetçi olmak ile devlet adamı olmak arasındaki farkı hepimiz biliyoruz ve bugünlerde siyasilere değil, devlet adamlarına ihtiyacımız var. İletişimciler olarak kutuplaşmadan daima kaçınırız, hizmet verdiğimiz markaların olumlu dil kullanmasına özen gösteririz. Siyasilere de aynı tavsiyeyi vermek isterim; çatışma-kutuplaşma-ötekileştirme orta ve uzun vadeli iletişimin kaybetmeye mahkum taktikleridir, uzak durunuz! Ülke kaybeder, ekonomi kaybeder, yurttaşlar kaybeder…
Reklamcılar Derneği olarak siyasetten uzak bir STK’yız. İşimizde mükemmelleşmek ve yaratıcı endüstrilerimizi dünya ölçeğinde rekabet edebilecek noktaya getirmek başlıca hedefimiz. Bu doğrultuda yorulmadan, ürkmeden çalışıyoruz. Ülkemizde yeni işbirlikleri, yeni yatırım fikirleri, yeni bağlantılar kurulması için görev yapacağız. Siyasi iniş çıkışlara rağmen cesurca üretmeyi, hayatı normalleştirmeyi sürdüreceğiz.
TÜAD Başkanı Fulya Durmuş: Seçim sonuçları kafalarda soru işareti bırakmamalı
Ülkemizin içinde bulunduğu bu hassas dönemde her bireyin ve kurumun sorumlu ve sağduyulu davranmasına ihtiyacımız en yüksek seviyesinde. Araştırma ve medya profesyonelleri hızla 1 Kasım Seçimleri’ne yaklaşılırken bu sorumluluğu taşıyanlar arasında önemli bir role sahipler. Özellikle böyle bir dönemde seçim sonuçlarına dair analizler, yorumlar ve tahminler görsel ve basılı medyada artarken, sonuçların güvenilirliği, tarafsızlığı ve bilimselliği soru işareti kalmayacak şekilde yayınlanmalı. Bu amaçla, Türkiye Araştırmacılar Derneği medyada araştırma sonuçlarının kullanılmasına ilişkin ilkeleri netleştirdi, ve iki yıldır birçok platformda duyuruyoruz. Bu kurallara göre kamuoyu ile paylaşımda şu bilgiler mutlaka yer almalı;
· Araştırmayı hangi kuruluş gerçekleştirdi? Hangi kişi ya da kuruluş finanse etti?,
· Araştırmanın evreni, temsil ettiği kitlenin tanımı nedir?,
· Araştırmanın örneklem büyüklüğü ve coğrafi kapsama alanı nedir?,
· Hangi tarihlerde veri toplanmıştır?,
· Örnekleme yöntemi nedir? (tesadüfi, kotalı vb.),
· Veri toplama yöntemi nedir? (yüzyüze, telefon ile, vb),
· Araştırmada temsiliyet amaçlı ağırlıklandırma kullanıldı mı? (hangi sorular ile)
· “Cevap yok” seçeneği sonuçların yorumlanmasını etkiliyorsa “Cevap yok” oranı nedir?
Araştırma sonuçlarının kamuoyunca farklı algılara yol açmayacak şekilde yayınlanması ve yorumlanması için TÜAD üyesi olan veya olmayan, tüm siyasi araştırmacılar bu ilkelere uyum göstermeliler, medya mensupları ise bu ilkelere uyumluluğu gözden geçirerek yayınlamada hassas davranmalılar. Bu saydığım ilkeler, ESOMAR (Dünya Araştırmacılar Birliği) kurallarında ve 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nda da açıkça belirtilmiş ilkelerdir. Yüksek Seçim Kurulu’nun 26 Ağustos tarihli karar metninde de kamuoyu araştırmalarının yayınlanmasında araştırmanın hangi kuruluş tarafından yapıldığının, katılımcı sayısının, araştırmanın kim tarafından finanse edildiğinin mutlaka açıklanması gerektiğine karar verilmiştir. Tüm kamuoyu araştırmacılarını ve medya mensuplarını TÜAD paylaşım ilkelerini titizlikle dikkate almaya davet ediyoruz.