Kadınların yükselen sesini duyuyor musunuz?
Washington Yürüyüşü gibi büyük kadın gösterilerinden, giderek kitleselleşen 8 Mart Gece Yürüyüşlerine, “Kıyafetime Karışma”, “Ayaklarını Toparla”, “Me Too” ve markaların beden olumlama hareketlerini propaganda etmesine kadar yükselen bu dalga; size kadınların artık sahneye çıktığını hissettirmiyor mu? Uluslararası kurumların kadın liderliğini ve emeğini geliştirmeye dair artan çabaları, kadın kooperatiflerinin ve kadın kolektiflerinin her geçen gün artan sayısı, size önümüzdeki çağın kadınların çağı olacağını haber vermiyor mu?
Amacım cevap bulmak değil, doğru soruları sormak
2 yıl önce araştırmacı refleksiyle sahada olma tutkusuna kapıldım. Toplumdaki değişimi anlayabilmek adına sahada olmam gerektiğini hissediyordum. Lakin odaklanmam gerekiyordu ve hangi hedef kitleye odaklanmam gerektiğine karar veremiyordum. Meslektaşım Berrin İnaluk’un teşvikiyle kadın alanına eğilmeye karar verdim. Araştırmaya başlarken amacım cevap bulmak değil, doğru soruları bulmaktı. 2 yıl içinde 11 ilde 71 kadınla derinlemesine görüşme yaptım ve 21 etnografik katılım gerçekleştirdim. Araştırmaya devam ettikçe süreç bir yolculuk halini de aldı. Araştırma başlangıcında kıymetli bir sosyolog arkadaşım “Hiçbir araştırma, araştıran kişiyi değiştirmedikçe bitmez” demişti. Gerçekten de kişisel bir yolculuk haline gelen bir araştırma oldu. Dolayısıyla bu makalede, araştırmamdan çıkan toplumsal sorulardan iki tanesini paylaşacağım ve bu iki sorunun benim kişisel hayatımda neleri fark etmemi sağladığını da açmaya çalışacağım.
Kadınların duygu durumlarına odakladığım bu çok sahalı etnografik araştırmamda kadın duygu haritasında kaygının ciddi bir ağırlığı olduğunu fark ettim. Kadınlar besin içeriklerinden siyasete birçok konuda çeşitli düzeylerde bilgiye sahipler. Dünyanın kaygı dolu bir yer olduğunun farkındalar. Özellikle anneler. İktidar alanları daha fazla mutfakla sınırlı olduğundan üzerinde iktidar sahibi oldukları besin içerikleri konusunda çok daha seçici davranıyor ve bilinçli tüketicilik trendinin ana unsurları haline geliyorlar.
Rasyonel çözüm üretmede erkeklerden iyiler
Tüm bu kaygılı olma haline rağmen, kadınlar sorunlara rasyonel çözümler üretmeye erkeklere göre çok daha açıklar ve yetenekliler. Bunun sebeplerinden biri kadınlara ait bir iletişim biçimi… (Herhalde erkekle kadın arasındaki en temel fark da kadınların bu yeteneğine dayanıyor). Kadın günü denilen kolektif kadın fenomeni, kadınların duygularını ve sorunlarını birbirilerine açıp sorunlara rasyonel ve kolektif çözümler üretmelerine izin veren en popüler biçimlerden biri. Özetle kadınlar duygularını açmada daha açık ve kolektif çözüm üretmeye daha yatkınlar. Bu konuyla ilgili sahada beni en fazla etkileyen hikaye uyuşturucu bağımlısı bir çocuğu olan bir annenin, bu toplumsal soruna bir çözüm olarak, kendi evini bir rehabilitasyon merkezine çevirmesi olmuştur. Bulunduğu komünitede bir kahramana dönüşen bu kadın, evine aldığı bağımlı gençlere 3 öğün sıcak yemek, güvenli ve sağlıklı iletişimin olduğu bir ortam sağlamış ve interneti verimli kullanıp nefes terapisi gibi alternatif çözümleri gençlere ulaştırmıştı. Kullandığı alternatif yöntemlerle gençleri iyileştirmedeki başarısı sonucunda, komünitesinin desteğiyle dernekleşmiş: UMDER (Uyuşturucu ile Mücadele ve Eğitim Derneği).
Bu bulgudan, markalar kurumlar için çıkardığım doğru soru; ”Kadınların sorunları çözmesine nasıl daha fazla izin verebiliriz. Kadınların toplumu iyileştirmesine daha fazla nasıl izin verebiliriz?”
Araştırma özgür olmadığımı fark ettirdi
Kişisel anlamda neleri fark etmemi sağladığına gelirse, kurumsal hayat içinde bir kadın olarak kendimi diğer kadınlara göre daha özgür olduğuma inandırdığımı fark ettim. Oysa kadın olarak özne olmaktan sahneye çıkmaktan çekindiğimi, yaratma ve üretme konusunda kendime koyduğum sınırlamaları, yaratmaya cesaret etmekte sandığım kadar özgür olmadığımı fark ettim. Bununla beraber sorunlara yaratıcı çözümler üretme konusunda kadınların kapasitesine olan inancım arttı ve bu dolayısıyla bir kadın olarak kendime olan inancımı da.
Sürdürülebilir tek akıl kadın aklı
Çevremdeki toplumsal sorunlara bir çözümüm varsa ısrarcı olup o alanda kendi yaratıcılığıma alan açabilmekle ilgili daha cesur davranmam gerektiğini fark ettim. Kadın aklının günümüz sorunlarına farklı ve yaratıcı çözümleri olduğunu, sürdürülebilir tek aklın kadın aklı olduğunu, bütün kadınların bu yaratıcı gücümüzü fark etmek zorunda olduğumuzu anladım. Ve erkeklerin de sürdürülebilirlik adına bunu desteklemesi gerektiğini anladım
Sahada duygular üzerine yoğunlaştığımda dikkatimi çeken diğer bir konuysa öfke ve kıskançlık duygularıyla ilişkilenmenin kadına özgü taraflarıydı. Kıskançlık açık konuşulan bir duygu olmamakla beraber, kadında olması doğal karşılanan bir duygu olarak anlatıldı. Öfke duygusunaysa daha mesafeliler; elbette coğrafi farklılıklar var. Mesela İzmir’de kadının öfkesini dışa vurması daha fazla kabul görüyor. Finansal olarak bağımsız hisseden kadınlar öfkelerini dışa vurma konusunda daha açıklar. Bununla beraber en mutlu kadınların üretken kadınlar olduğu gördüm. Karşıyaka Kadın Kooperatifleri’nde karşılaştığım kadınlar, onları öfkelendiren birçok şey yaşamış, “İşte bitti” derken kooperatife gelmişler. Birlikte üreterek hem kız kardeşliği tekrar hatırlamışlar hem de ne kadar yaratıcı ve özgür olduklarını. Bu bulgudan, markalar kurumlar için çıkardığım doğru soru: Kadınların duygularına ne kadar alan açabiliriz? Ortak yaratıcılıklarının önünü nasıl açabiliriz? Kız kardeşliği nasıl hatırlatabiliriz?
Kişisel olarak kendimde neler fark etmeme sebep olduğuna gelince, bir kere öfkeli olduğumu fark ettim. Biz dışa vurmasak da öfkemiz bir yere gitmiyor sanırım. Öfkemi bastırmayı bırakmaya karar verdim ve öfkemi ortak yaratıma hizmet eden bir yaratıcı güç olarak tekrar kucaklamaya karar verdim. Kız kardeşliğin başta kendi öz kız kardeşim olmak üzere ne kadar kıymetli olduğunu fark ettim. Duygular sosyolojisi ve kız kardeşlik hukuku alanına bakış açımı şekillendiren çok kıymetli meslektaşlarım Burcu Yangın ve Gül Şaplak oldu.
Kadınları dinleyin
En çok hangi dersle çıktım derseniz kadınları dinlememiz daha fazla dinlememiz gerekiyor. Belki de pek çok konunun çözümü usulca kadınlar tarafından fısıldanıyor sadece kulağımızı onlara kabartmamızı bekliyorlar. Kadınları dinlemeyen markalar, kurumlar gelecekte “zaman dışı” hale gelecekler çünkü dijital özünde feminen bir alan. Şiddetsiz iletişim kuran, hızla somut talepler etrafında bir araya gelen ve birbiriyle sürekli iletişim halinde olabilen kadınlar için dijital büyük bir potansiyel vadediyor.
Bunu 2 yıl önce hissedip kadınları daha iyi anlamalıyız dediğimizde beni cesaretlendiren ve kadın alanına yönlendiren Berrin İnaluk’a ve sahada bulunmamı destekleyen Speed’den tüm ekip arkadaşlarıma özellikle Selin Kuzucu’ya teşekkür ederim. Son olarak araştırmacılık mesleğime adım attığımda yöneticim olan ve bir medya planlama ajansında bir sürü yetkin araştırmacı yetiştiren Melis Tufur’a, ve kız kardeşlik temelli ortak üretimi yaşadığım ilk meslektaşlarıma (Umut Ilgaz dahil) ilham verdikleri için teşekkür ederim.
Tüm kadın arkadaşlarımın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlarım.