Gürkan Gürel yazdı: “Yaratıcılık aslanın ağzında”
Havasından mı, ortamından mı bilinmez Cannes Yaratıcılık Festivali’nin her zaman kendine has bir cazibesi olduğu kesin. Sektörün tamamının orada olması, mecraların ev sahipliğinde gerçekleşen etkinlikler, her düzeyden çalışanın ya da işverenin yeni kişilerle hatta çözüm ortaklarıyla tanışması farklı avantajlar sağlıyor elbette. Ancak en büyük beklenti kolay kolay bir arada bulamayacağınız birbirinden değerli sayısız uzmanın bizlere anlatacakları konular ve açmasını beklediğimiz ufuklar.
İşte Cannes Lions ile ilgili tatmin tam da burada önem kazanıyor. Oturumlardan istediğinizi alamadığınızı fark ettiğinizde, kendinizi ödüllere başvuran işleri incelerken buluyorsunuz. Açıkçası ben de öyle yapanlardanım. Vaktim olduğunca dünyanın dört bir yanından katılan işleri görmeye gayret ettim. Muhteşem işler de gördüm, bunların büyük bölümü de zaten emeklerini ödülle taçlandırdı. Kazanan ülkelere bakıldığında Birleşik Devletler’in dominant olduğu bir gerçek ancak Avrupa ülkelerinden kazananların azlığı da dikkat çekiciydi. Avustralya, Güney Amerika gibi coğrafyalar birçok projeyle ödülleri kıtalarına götürmeyi başarırken Avrupalı ajanslar ev sahibi avantajını pek yaşayamadı. Keza Türkiye de hayal kırıklığı yaşayan ülkeler arasında diyebiliriz. Yaratıcı Veri (Creative Data Lions), İnovasyon (Innovation Lions) ve Siber (Cyber) kategorilerinde maalesef bir başarı elde edemedik. Hatta beni en çok şaşırtan şeylerden biri de ülkemizde iki senedir “inovasyon”dan başka bir şey konuşulmuyor, markaların da ajansların da dilinden düşmüyor olmasına rağmen, İnovasyon kategorisinde yalnızca yapay zekalı robotuna ülkenin ilk ortak şiirini yazdıran bir otomobil markasının olmasıydı. Aslına bakarsanız Yaratıcı Veri’de de durum çok farklı değildi. Altı marka, yedi projeyle toplam yedi ajans başvurmuştu.
Avrupa ev sahibi avantajını kullanamadı
Geçtiğimiz yıl dijitalin öneminden dem vurulup yapay zeka anlatılırken bu yıl da verinin öneminin altı defalarca çizildi. Hatta farklı oturum isimleri ve katılımcılarla aynı şeylerin anlatıldığına bile şahit olduk. Festivalin gerçekleştiği tarihlerde Cannes’daki otellerin hiçbirinde bir kişilik bile yer bulunamıyorken, inovasyon oturumlarında yer bulmak hiç de sorun olmuyordu. Neyse ki imdada Cannes’ın birbirinden güzel plajları, mega yatlardaki roze partiler, buraları dolduran çakırkeyf profesyoneller ve sektöre fişek gibi girmeye hazırlanan girişimciler yetişti. Fakat bunlar büyük patronları tatmin etmiyor olacak ki, WPP’nin sahibi Sir Martin Sorell kendi gruplarının katılımını yarıya yarıya azaltırken, Publicis’in patronu Arthur Sodoun ise bundan sonra ne Cannes ne de başka bir ödül organizasyonuna katılmayacaklarını söyledi. Bu gelişmeler elbette Cannes Lions’ın reputasyonu için hiç de iç açıcı gelişmeler değil. Ancak elbette bu açıklamalar durup dururken gelmedi.
Aslında kreatiflerin tadı henüz festivalin başında kaçtı da diyebiliriz. Bu yıl açıklanan danışma kurulunda öncelikle yaratıcılığı değerlendiren ajans liderleri değil de, reklamın efektifliği ve pazarlamaya katkısını daha çok önemseyen Unilever, Burger King, P&G gibi şirketlerin yöneticileri açıklanınca anksiyete başlamış oldu. Elbette akabinde yayılan endişe dalgası ve oluşturduğu spekülasyonlar…
Bu yılın kazananı Droga5
Bu yılın kazanı David Droga ve Ajansı Droga5 olurken, gerek Grand Prix gerekse altınlarda gelenek bozulmadı. Yine kurumsal sosyal sorumluluk, tüketici faydası ve ihtiyaç sahiplerinin hayatlarına dokunan işler ödül kazandı ve hepsi de birbirinden güzeldi. Bu yazıyı okuyup da Cannes’dan ödülle dönme hayali olan kreatifler varsa söyleyebileceğim tek şey; elinizdeki teknolojiyi insanların iyiliği için kullanın. Dünyayı daha güzel bir yer haline getirmek için atacağınız adımlar size her türlü başarının kapısını açacaktır.