Erkan Terzi: “Sosyal medyanın toplumsal kaos yaratma gücü göz ardı edilmemeli!”
Sosyal medya terörü
Ülkemiz zor bir dönemden geçiyor, bugün gazetelerde, online sitelerde ana başlıklardan biri de sosyal medya terörüydü.
Bu 2 farklı terimi bu şekilde bir araya getirmek oldukça kolay olmasa gerek en azından dün için bu terimlerin yan yana getirilemeyeceğini rahatlıkla söyleyebilirdik ama bugün için işler çok daha farklı. Sosyal medya ve terör kelimeleri bir arada kullanılıyor. Yaklaşık 16 yıldır bu dijital dünyanın içinde biri olarak bu şekilde kullanımlarla son 2 yıl hariç hiç karşılaşmamıştım. Daha sosyal medya yokken hatta bu işin babaları ataları varken hem yurt içinde hem yurt dışında danışmanlıklar veriyorduk. İlk defa bu birkaç yıl içinde Türkiye’ de bu tanımlamalara rast gelmeye başladık. İşin özeti terör saldırıları düzenlendiği zaman doğru ya da yanlış onlarca bilginin sosyal mecralar üzerinden paylaşılıyor olması ve bazı durumlarda bu bilgilerin bazı yanlış kişilerin elinde kendi çıkarları için kullanılabiliyor olması en büyük tehlikeydi. Ancak özgürce içerik paylaşmak isteyen ya da en doğru bilgiyi farklı kaynaklardan almak isteyen insanların suçu ne? Sorusu da bir yandan akılları kurcalıyordu.
Buradaki tartışma televizyon kanallarına getirilen anlık yayın yasakları değil aslında. Sosyal medya ve internetin karakter yapısı televizyon, gazete ve radyodan oldukça farklı.
Televizyoncu, gazeteci ve radyocu değil, seyircinin ta kendisi burada! Bu işe hem psikolojik hem de sosyolojik açıdan kısaca bakalım ve yeri geldiğinde şeytanın avukatlığını da yapalım.
Sosyal medyanın doğasında özgürlük ve paylaşım vardır. Facebook, twitter gibi farklı özelliklere sahip ancak benzer yapıdaki sosyal mecralardan paylaşım yapmak öncelikle insanın doğasında var. Merak ve anlık bilgi açlığı en büyük tetikleyiciler.
Psikolojik olarak terör saldırıları sonrası haber almak ya da en kısa sürede bu haberleri yakınları ile paylaşmak insanlar için vazgeçilmez. Bundan ayrı olarak kendi kişisel görüşlerini paylaşmak ise özgürce kullanım hakkı olarak tüm yasakların karşısında olmalı; en azından bireysel olarak böyle düşünülmeli.
Sosyal medyanın doğal yapısı içinde yer alan kartopu etkisi ise sosyolojik açıdan bizleri ilgilendiriyor. Dikkat çeken bir paylaşım bir anda yüzbinlerce kişi tarafından paylaşılıyor. Sadece 1 gün içinde bir mesajın milyonlarca kişi tarafından görülebilme şansı var. Dünya tarihinde televizyon hariç hiçbir iletişim aracı bu güce sahip olmadı. Ancak buradaki sosyal farkındalık haberi yapan kişilerin bizzat seyircilerin kendileri olması yani özel bir kuruluş ya da devlet kanalı değil.
İşin özü her türlü kısıtlama, engelleme, internet yavaşlatma eylemi kitlesel olarak bir engellemeyi değil tam tersi bir nefret toplumu yaratmayı başarabilir. Bununla birlikte sosyal medyanın toplumsal kaos yaratma gücü de göz ardı edilmemelidir. Bir bıçak düşünün, bununla bir doğum günü pastası kesebilir ya da güzel bir yemek hazırlayabilirsiniz. Bununla birlikte bazı durumlarda mecbur kaldığınızda bu bıçağı bir silah olarak da kullanabilirsiniz. Bu bıçak iyi insanların elinde iyilik için kullanılabileceği gibi kötü insanların elinde kötülük içinde kullanılabilir.
İşte sosyal medya da bu bıçak örneğinde olduğu gibi kimin yönetiminde kimin elinde olursa iyilik ya da kötülük için kullanılabilecek önemli bir araç. Ancak bir bireyin değil, kitlesel bir gücün elinde. Hem bir iletişim aracı olarak hem de kitlesel bir silah olarak.
Bu kapsamda devletin aldığı ya da alacağı önlemler elbette sorgulanabilir ancak salt yanlış olarak nitelendirilemez. Sosyal medya üzerinden tamamen samimi ve doğru paylaşımlar yapılabileceği gibi art niyet içeren kaos ortamına odun atmaya yönelik yangını alevlendirici paylaşımlarda yapılabilir. Burada insanları yanıltan en büyük yanlış paylaşımların arkadaşlarınız tarafından yapıldığı algısı.
Aslında sizlerde bu paylaşımları arkadaşlarınız tarafından değil de, onlarında paylaşım alınan bir yerlerden gönderim yaptığını biliyorsunuz ancak algı dünyanız ne yazık ki bu şekilde çalışmıyor; asıl tehlikede burada.
Birçok konuda olduğu gibi buradaki en büyük eksikliğimiz eğitimsizlik. Sosyal medyanın nasıl kullanılması gerektiğini öğretmemiz gerekiyor; denetleme ve kontrolün nasıl sağlanacağının eğitimini vermemiz gerekiyor. Bu konu sadece internet ve sosyal medya uzmanlarının değil, kitle iletişimi, psikoloji ve sosyoloji akademisyenlerini de ilgilendiren derin ve önemli bir konu. Umarım herkes öncelikle bunun farkına varır.
Yazan: Erkan Terzi